27 Eylül 2019 Cuma

25- Furkan suresi (Hubeyb öndeş meali)

Furkan suresi

1- Alemlere [tüm varlıklara] bir uyarıcı olması için, Furkanı [gerçeği ve yalanı ayıranı] kuluna kısım kısım indiren ne kutludur!

2- [Ki o] göklerin ve yerin [tüm evrenin] yönetimi kendisine ait olandır. Hiçbir çocuk asla edinmedi, yönetimde onun herhangi bir ortağı hiç olmamıştır. Her şeyi yarattı ve en ince ayrıntısına kadar belirledi.¹

¹: Her şeyin belirlenmiş olduğunu (determinizm) ve böylece her şeyi belirleyen bir gücün var olduğuna dikkat çeken bir ayettir.

3- Ondan [o her şeyi yaratandan] beride olan, kendileri yaratılmakta iken, hiçbir şey yaratamayan; kendi benlikleri için herhangi bir zarara ve faydaya sahip olmayan; ölüme, hayata ve yaymaya[diriltmeye] sahip olmayan bir takım Tanrılar edindiler.

4- Gerçeği örtmüş olanlar, "Bu (kur'an), kendisinin uydurduğu bir ters yüz edilmiş haberden başkası değildir. Başka bir millet de bu konuda (kur'an'ı uydurma konusunda) ona destek oldu." dediler. Böylece bir zulüm ve bir yalan [meydana] getirmiş [oldular].

5- "Öncülerin-öncekilerin satırları[uydurmaları]dır¹. Onları [o masalları] uydurup uydurup² yazmış. Onlar [o masallar] kendisine sabahın ilk vakitlerinde ve [günün] sonunda yazdırıldı." dediler.

¹: "Evvel=أول" kelimesi öncü, lider anlamına geldiği gibi (müfredat: اول) "sonraki" [أخر] kelimesinin zıttı olarak "önceki" anlamında da kullanılmaktadır. İkinci anlamda onların ne dedikleri açıktır. İlk anlamda ise ayet, Peygambere "Öncü sayılan insanlar, milleti kontrol altına almak ve yönetmek için bu hikayeleri uydurmuştur." diyerek onun da aynı hedefte olduğunu belirtmek için yaptıkları bir suçlamadan bahsetmektedir.

²: "iktitab=اكتتاب" uydurma şeyler için kullanılır. (müfredat : كتب) bu ifade meçhul olarak (اُكتُتبها) şeklinde de okunmuştur. (keşşaf sahibi) "uydurup uydurup kendisine yazdırıldı" manasındadır.

6- "Onu, göklerdeki ve yerdeki [tüm evrendeki] sırrı bilen indirdi. Gerçekten o, [en başından beri] çok bağışlayandı, bir Rahim'di."  de.

7-8- "Bu Elçi (!) için ne var ki, yemek yiyor ve pazarlarda geziyor? Kendisine bir melek indirilmeli, böylece onunla birlikte bir uyarıcı olması veya ona bir hazine atılmalı veya kendisinden yeyeceği bir cennetin [bahçenin] kendisine ait olması gerekmez miydi?" dediler. Bir de zalimler, "sihirlenmiş [etkilenmiş] bir kişiden başkasına uyumuyorsunuz!" dediler.

9- Bak! Sana nasıl örnekler verdiler de yolu kaybettiler... Artık, herhangi bir yola güç yetiremezler.

10- Tercih ederse, sizin için bundan daha iyi (hayırlı) olanı, yani alt taraflarından ırmaklar akan cennetler [bahçeler] yapabilen ve sizin için saraylar yapabilen ne kutludur!

11- Aksine! Saati (kıyameti) yalanladılar. Saati(kıyameti) yalanlamış olanlara bir alev hazırladık.

12- [Ateş] onları uzak bir mekandan gördüğü zaman, onlar, onun [ateşin] taşan öfkesini ve zor soluklanmasını işitirler/algılarlar.

13- Ondan [ateşten], dar bir mekana, bağlanmış bir halde atıldığı zaman, orada 'yok oluşu' çağırırlar!

14- "Bir tek 'yok oluşu' çağırmayın; pek çok 'yok oluşu' çağırın!"

15- "İşte bu mu daha iyidir (hayırlıdır)? Yoksa çekinenlere (müttakilere) söz verilen, kalıcı cennet [bahçe] mi? [Cennet] Onlar [çekinenler] için, bir karşılık ve bir dönüş yeri oldu." de.

16- Onlara onun [cennetin] içinde, tercih ettikleri [şeyler] vardır, kalıcı bir haldedirler. Bu [en başından beri] RAB'bine göre 'istenmiş bir vaat' idi.

17- Onları ve Allah'tan beride kulluk ettikleri [şeyleri] bir araya toplayıp "Siz mi kullarıma yani bunlara yolu kaybettirdiniz? Yoksa onlar mı (o) yolu [kendileri] kaybetti?" diyeceği günü [an]!

18- "Ne münasebet! Senden beride velilerden [birini] edinmemiz, bize yakışacak [bir şey] değildi; fakat sen onları ve atalarını nimetlendirdin. Sonunda hatırlatmayı (zikri) unuttular ve tükenmiş bir millet oldular." dediler.

19- Artık onlar [kulluk ettikleriniz] söyledikleriniz sebebiyle sizi yalanlamışlardır. Artık, (azaptan) herhangi bir çevirmeye ve herhangi bir yardıma güç yetiremezsiniz. Sizden kim zulüm ederse, ona oldukça büyük bir azabı tattırırız.

20- Senden önce gönderilenlerden ancak [şöyle kişiler] gönderdik ki kesinlikle onlar da yemek yiyorlardı ve pazarlarda geziyorlardı. Sizi birbirinize bir fitne [sınama] yaptık. Sabır ediyor musunuz? Hâlbuki RAB'bin [en başından beri] devamlı görmekteydi.

21- Karşılaşmamızı (hesaplaşmamızı) beklemeyenler "Meleklerin, üzerimize inmesi veya RAB'bimizi görmemiz gerekmez miydi?" dediler. Elbetteki onlar kendi benliklerinde büyüklük tasladılar ve büyük bir baş kaldırma olarak itaatsizlik etmişlerdir.

22- Melekleri görecekleri günü [an]! o gün suçlular için müjde yoktur, [korkudan]¹"Tam bir mahrumiyet!" derler.

¹: "Tam bir mahrumiyet!" sözü, korkulan biriyle karşılaştıkları zaman söyledikleri bir sözdür. (müfredat : حجر)

23- Herhangi bir eylemden ne eylemde bulundularsa ona doğru adım atarız¹ [dağıtırız], ardından onu [o eylemlerini] saçılmış toz duman haline getiririz.

¹: (zamahşeri:keşşaf)

24- Cennetin dostları, o gün barınma yeri bakımından daha iyidir (hayırlıdır). Öğle vakti¹ dinlenme yeri bakımından daha güzeldir.

¹: (müfredat : قيل)

25- Göğün, (o) gizleyenle [bulutla] parça parça ayrıldığı ve Meleklerin kısım kısım bir halde indirildiği Gün[ü an!]¹

¹: "yevmE=يوم" kelimesi, gizli bir "uzkur=اذكر" fiili ile mensuptur.

26- Yönetim (mülk), o gün Rahman için haktır [sabittir] ve kafirlere[gerçeği örtenlere] cçok zor bir gün olmuştur.

27-29- Zalimin, [pişmanlıktan] iki elini ısırıp "Ne olurdu bana keşke Elçi'yle birlikte bir yol edinseydim! Yazıklar olsun bana! Ne olurdu bana keşke falan kimseyi bir dost edinmeseydim! Yemin olsun ki o, bana gelmesinden sonra hatırlatma (zikir) konusunda bana yolu kaybettirdi. Şeytan [en başından beri] insanı yüz üstü bırakandı." diyeceği günü [an]!

30- Elçi "RAB'bim! Gerçekten, milletim bu kur'an'ı dokunulmaz [bir şey]¹ edindi." dedi.

¹: ["hicr=حجر" kelimesinin ismi meful'u olan] "mehcur=محجور" dokunulmaz, haram kılınmış anlamına gelir. (müfredat : حجر)

31- İşte böylece, her bir Nebi için suçlulardan bir düşman [olduğuna] hükmettik.¹ RAB'bin bir yol gösterici ve  devamlı yardımcı olarak yetti!

¹: ayetteki (جعل) fiili, "yaptı, kıldı, seçti, hüküm etti" manalarına gelir.(müfredat :جعل) örneğin Fussilet 9. Ayette "... Ona denkler olduğunu iddia/hüküm ediyorsunuz..." ayetinde de aynı (جعل ) fiili kullanılmıştır, "olduğuna hüküm ediyorsunuz" manasındadır. Buradan anlaşılıyor ki, bu ayette de "hüküm etti" manasındadır.

32- Gerçeği örtüp görmezden gelenler "Kur'an'ın, ona tek bir [defa] topluca indirilmesi¹ gerekmez miydi?" dediler. Senin gönlünü onunla [kur'an'la] sabitlememiz için işte böyle [yaptık]. Onu [kur'an'ı] akıcı-düzgün bir şekilde okuduk.

¹: ["nuzzile=نُزّل" fiilinin mastarı olan] "tenzil=تنزيل" kelimesi "kısım kısım indirmek" anlamındadır. Ancak, bu ayette "inzal=إنزال" yani "topluca indirmek" anlamındadır. Aksi halde "topluca kısım kısım inmesi gerekmez miydi?" şeklinde çelişkili bir anlam çıkmaktadır. (zamahşeri:keşşaf)

33- Bir misal olarak sana ne getirdilerse mutlaka sana hakkı [gerçeği] ve en güzel tefsiri getirmiş [olduğumuz hal üzerine]¹ getirdiler.

¹: Cümle hal olarak nasb mahallindedir. (Halebi:duru-l mes'un)

34- Cehenneme yüzleri üzerine bir araya toplanacak olanlar (evet!) işte onlar, mekan bakımından daha kötüdür (şerlidir), yol bakımından daha çok yolu kaybetmiştir.

35- Elbetteki Musa'ya kitabı vermiştik ve onunla birlikte kardeşi Harun'u bir vezir yapmıştık.

36- Ardından "Ayetlerimizi yalanlamış millete gidin" demiştik. Ardından onları [o halkı] tamamen yıkıp mahvetmiştik.

37- Nuh'un milletini de.¹ Onlar, Elçileri yalanladıklarında, onları boğduk ve onları insanlar için bir ayet [işaret] yaptık. Zalimler için, can yakıcı bir azap hazırladık.

¹: ""kavmE=قومَ" kelimesi, [mensup olması sebebiyle] ya önceki ayette geçen "tamamen yıkıp mahvetmiştik" ifadesine bağlı olarak "Nuh'un milletini de tamamen yıkıp mahvetmiştik" anlamındadır, ya da gizli bir "zikir et/an" [yani أذكر] fiili ile "Nuh'un milletini da zikir et/an" anlamındadır. (kurtubi)

38- Ad, Semud, Ress dostlarını ve bunların arasındaki pek çok nesilleri de [insanlar için bir ayet yaptık¹].

¹: önceki ayette geçen "yaptık" fiiline bağlıdır. (zamahşeri:keşşaf)

39- Her birine, kendisi için örnekler verdik. Her birini yıkıp yok ettik.

40- Doğrusu, onlar kötülüğün yağmuru kendisine yağdırlmış Kente gelmişlerdi. Hiç onu [o kenti] görecek durumda değiller miydi? Aksine! Onlar yayılışı[yeniden dirilişi] beklemiyorlar!

41-42- Seni gördükleri zaman seni ancak maskara ediniyorlar: "Allah'ın, bir Elçi olarak yönlendirdiği kimse bu muymuş? Şayet, [Tanrılarımız] üzerine sabır etmemiş olsaydık, gerçekten neredeyse bizi Tanrılarımızdan saptıracaktı" [dediler]. Azabı gördükleri vakitte yol bakımından daha çok yolu kaybedenin kim olduğunu yakında bilecekler!

43- Tanrısını kendi keyfi edinmiş olanı haber ver bana! Artık sen mi onun üzerine bir vekil olacaksın?

44- Yoksa, onların çoğunun işittiğini-algıladığını veya akıl ettiğini mi sanıyorsun? Onlar ancak sağmal hayvanlar¹ gibidir. Aksine! Onlar yol bakımından daha çok yolu kaybetmiştir.

¹: Hayvan, bir insan kadar düşünmediği halde, kimin iyi kimin kötü olduğunu, kimin kendisine rızık verdiğini zamanla anlayacak kadar akla sahiptir.
Allah, onların düşünmüyor olduklarını, gerçeği ve yalanı, iyiyi ve kötüyü ayırt etmemelerini bir teşbih yoluyla ifade etmektedir.

45- Hiç görmedin mi? RAB'bin gölgeyi nasıl uzatıyor? Şayet tercih etseydi, onu sakin [sabit] yapardı. Dahası güneşi, ona bir delil¹ yaptık.

¹: Onun varlığına güneş bir delil oldu anlamındadır. Çünkü her şey zıttıyla farkındalık kazanır.

46- Sonra onu [gölgeyi] kendimize doğru kolay bir avuçlama olarak avuçladık[giderdik]¹.

¹: bu ifade gerçek manada avuçlama değildir. "Güneşin, gölgeyi nesh ettiğine/kaldırdığına işaret etmektedir." (müfredat : قبض)

47- Geceyi sizin için bir elbise; uykuyu bir dinlenme; gündüzü bir yayılma yapan o'dur.

48- Rüzgarları¹ rahmetinin iki elinde [önünde] müjde² olarak gönderen o'dur. Gökten, çokça temizleyici³ bir su indirdik.⁴

¹: "Rüzgarı" [الريح] ve "Rüzgarları" [الرياح] olarak iki şekilde de okunmuştur. (zamahşeri:keşşaf) Anlam olarak birdir, tekil olarak "el-riyh=الريح" şeklindeki okumaya göre baştaki "el =ال" takısı, cins ismi olarak yine "Rüzgarları" mânâsına gelir.

²: "müjdeci" [بشرا] ve "yayan/hayat veren" [نشرا] olarak iki şekilde okunmuştur. (zamahşeri:keşşaf) mana olarak yine aynıdır. Çünkü müjde, güzel haberi yaymak anlamındadır.

³: "Tahur=طهور" kelimesi "çokça temizleyici" manasında faildir. (Kurtubi, Beydavi) Tıpkı aynı kalıptan olan "gafur=غفور" kelimesinin "çokça bağışlayan"; "vedud=ودود" kelimesinin "çokça seven" manasında olduğu gibi. 

⁴: İltifat sanatı. Konuyla ilgili detaylı bilgi için Alimran 183. ayetin dipnotuna bakınız.

49- Ölü bir beldeye onunla hayat verelim, yarattıklarımızdan sağmal hayvanlara ve pek çok insana onu içirelim [diye böyle yaptık].

50- Doğrusu, öğüt almaları için onu onların arasında halden hale çevirip açıklamıştık. Artık insanların çoğunluğu, küfürden [gerçeği örtmekten] başkasına şiddetle karşı çıkıyor. (ancak küfre razı oluyor)

51- Şayet, tercih etseydik, her bir kentin içine mutlaka bir uyarıcı gönderirdik.¹

¹: Bu ayetle "Her topluluğa bir Elçi gönderdik" (Nahl 36) ayeti arasında bir çelişki yoktur.
1- Nahl 36. Ayette "Elçi" [resul=الرسول] yazarken bu ayette "uyarıcı" [nezir=النذير] yazmaktadır.
2- Nahl 36. Ayette "topluluk" [ümmet=أمة] yazarken bu ayette "kent" [karye=قرية] yazmaktadır. Arada kelime farkları varken çelişki olduğu iddia edilemez.

52- Artık, kafirlere [gerçeği örtenlere] gönülden itaat etme ve onlara onunla (kur'an'la) büyük bir Cihad olarak Cihad et!

53- İki geniş su yerini¹ salıvermiş olan O'dur. Bu, soğuktur, çok tatlıdır; şu tadı değiştirilmiştir², sıcaktır. İkisinin arasına bir engel³ ve dokunulmaz bir sınır yaptık.

¹: "bahr=بحر" çok suyu toplayan kuşatan-geniş mekana denir. (müfredat : بحر)

²: verilen anlamlar, tamamen İsfehani'nin müfredat adlı eserine göre verilmiştir. (müfredat : عذب, ملح)

³: Engel ile kasıt edilen Haloklin tabakası olabilir. Bu tabaka, Akdeniz suları ile Karadeniz suları arasında
bir bariyer görevi görmektedir. (Eğirdir Su Ürünleri Fakültesi Dergisi, : link: https://dergipark.org.tr/download/article-file/214262 )

Körfez akışı da olabilir. "Akıntı'nın Meksika Körfezi'ndeki hızı 3,5 knot (6,5 km/saat) olarak ölçülmüştür. Buradaki debisi 30 milyon metreküptür ki Missisipi Nehri'nin birkaçyüz katıdır. Hatteras Burnu'nda hızı 1 knot'a kadar düşer. Kıta sahanlığından akan akıntının sıcaklığı Kıtanın sahilinden akan soğuk güney akıntısıyla 'Soğuk Duvar' adı verilen yapıyı oluşturur. Burada akıntının derin mavi suları diğer sulardan rahatlıkla ayırt edilebilir" (Wikipedia: gulf stream) dikkat edilirse, Ayetteki "azb=عذب" kelimesinin 'soğuk' anlamında da olduğunu belirtmiştik. (müfredat : عذب)

Bir açıklamaya göre: Türk amirali Seydi Ali Reis, "Meratü'l-Memalik" adlı eserinde (16. yüzyıl), İran Körfezi'nde, denizin acı sularının altında tatlı su kaynaklarının bulunduğunu ve donanması için bunlardan faydalandığını yazar. Amerikan Petrol Şirketi de içme suyu için Zahran yakınında kuyular kazmadan önce İran Körfezi'ndeki aynı kaynaklardan su almıştı. Bahreyn yakınında da, deniz yatağında halkın son zamanlara kadar su aldığı tatlı su kaynakları vardı. (mevdudi)

54- Su'dan bir beşer yaratan,¹ ardından onu bir soy ve sıhriyet yapan O'dur. RAB'bin [en başından beri] imkanı olandı.

¹: Canlılığın suda başladığı yaygın kabul edilen bir gerçektir. Popüler bir hipoteze göre canlılık okyanusun altında hidrotermal bacalarda başlamıştır. Hatta bu bacaların yanında halen yaşayan canlılar (karidez, deniz yıldızı, vb.) vardır. (50 soruda yaşamın tarihi, TÜBİTAK: hidrotermal bacalar) ayetin kasıt ettiği bu olabilir. Erlik suyundan yaratılması da kasıt edilmiş olabilir.


55- Allah'tan beride, kendilerine fayda vermeyen ve kendilerine zarar vermeyen [şeylere] kulluk ediyorlar. Kafir, [en başından beri] RAB'bine karşı devamlı sırt sırta veren[destekleşen]di.

56- Seni ancak bir müjdeci ve bir uyarıcı olarak gönderdik.

57- "Ben buna karşı -tercih eden kimsenin, sadece RAB'bine doğru bir yol edinmesi dışında- sizden hiçbir ücret istemiyorum." de.

58- Ölmeyen diriye güvenip dayan (tevekkül et) ve onun övgüsüyle tenzih et. Kulunun, cezayı gerektiren işlerinden devamlı haberdar olarak, o yetti.

59- Gökleri, yeri (evreni) ve ikisi arasındakileri (içindekileri) altı günde [evrede] yaratan, dahası Arş'ı¹ hükümranlığı² altına alan, Rahman O'dur. Artık, onu devamlı haberdar olana sor.

¹: arş, aslen "kürsü" demektir. Fakat bu kelime "yönetim, güç, saltanat, mülkiyet" manasında da kullanılmıştır. Örneğin "kralın Arşı" ile "kralın mülkü, saltanatı" kasıt edilmiştir. (müfredat : عرش, Fahreddin Razi) buradan anlıyoruz ki, Allah'ın Arşı ile kastedilen, onun mülkü, yani yönetimidir.

²: "ıstiva = استوى" fiili "ale =على" harfi cerr'i ile "istila etmek" yani "hükümranlığı altına almak" mânâsına gelir (müfredat :سوا) bu Ayette de aynı şekilde kullanıldığı için bu mana verildi.

Bu olayın mecaz olduğuna dair mantıksal ve vahye dayalı tüm delileri Fahreddin Razinin "mefatihul gayb" adlı eserinde bulabilirsiniz.

60- Kendilerine "Rahman için secde edin!" denildiği zaman "Rahman nedir? Senin bize emir ettiğine mi secde edeceğiz?" dediler ve onlar nefret bakımından arttı.

61- Gökte burçlar¹ yapan ve onda [gökte] bir lamba² ve dolaylı aydınlatan³ bir ay yapan O'dur.

¹: burçlar, yani (بروج) kelimesi için "yıldızlar, gezegenler, saraylar, konaklar" gibi pek çok yorum yapılmıştır. (müfredat : برج, zad'ul mesir hicr 16-17)

²: "lambalar" [سُرُجا] olarak da okunmuştur. (zamahşeri:keşşaf) güneş ve yıldızlar kasıt edilmiştir. (kadı beydavi)

³: "nur=نور" dolaylı aydınlatma için kullanılır. (Beydavi: Yunus 5) bu ayet ve yunus 5. ayetin ifadelerinden anlaşıldığı üzere güneş bir ışık kaynağı; ay ise bir yansıtıcıdır.

62- Düşünüp öğüt almayı dileyen veya şükür etmeyi dileyen kimse[ler] için, [birbiri] yerine geçen olarak geceyi ve gündüzü yapan O'dur.

63- Rahman'ın kulları, yerde alçak gönüllü bir halde gezenlerdir. Cahiller, onlarla muhatap oldukları zaman "selam-esenlikler" derler.

64- [Rahman'ın kulları] ki, secde halinde ve kıyam halinde gecelerler.

65-66- [Rahman'ın kulları] ki, "RAB'bimiz! Cehennem azabını bizden geri çevir. Gerçekten, onun azabı, [en başından beri] yakayı bırakmayandı. Gerçekten o, ne kötü bir karargah ve konumdur!" derler.

67- [Rahman'ın kulları] ki, harcama (infak) yaptıkları zaman, hiç israf etmediler ve hiç cimrilik etmediler. [Harcamaları] işte bu İkisinin arasında dengeli bir haldeydi.

68-69- [Rahman'ın kulları] ki, Allah ile birlikte başka hiçbir Tanrıya dua etmezler. Hak[gerekli] olmadıkça, Allah'ın kutsal saydığı herhangi bir canı öldürmezler ve zina etmezler. Kim, bunları [haksız yere öldürmeyi ve zinayı] yaparsa, bir kasıtlı suçla karşılaşır, yani¹ kıyamet gününde azap, kendisi için kat kat artar ve içinde aşağılanmış olarak kalır.

¹: "kat kat artar" [يضعف] ifadesi "karşılaşır" [يلق] ifadesinden bedeldir. (keşşaf sahibi)

70- Ancak tevbe etmiş, inanmış ve düzgün-iyi herhangi bir eylemde bulunmuş kimselerin (evet!) işte onların kötülüklerini Allah iyiliklere değiştirir. Allah, [en başından beri¹] çok bağışlayandı, bir Rahim'di.

¹: "kane=كان" fiili, Allah için kullanıldığı zaman ezelden beri kendisinde olan bir özelliği belirtir. (müfredat : كان)

71- Tevbe etmiş ve düzgün-iyi eylemde bulunmuş kimse (evet) kesinlikle o [kimse], tam bir tevbe olarak Allah'a tevbe eder.

72- [Onlar] bir tarafa meyil etmeye[yalana] şahitlik etmezler. Boş şeylere uğradıkları [denk geldikleri] zaman saygın bir şekilde geçip gidenlerdir.

73- RAB'lerinin ayetleriyle hatırlatıldıkları zaman, sağır ve kör olarak onların [ayetlerine] üzerine kapanmayanlardır [sağır ve kör davranmayanlardır].

74- "RAB'bimiz! Bize eşlerimizden ve soyumuzdan, gözlerin serinliğini [sağlığını¹] bağışla. Bizi, çekinenler(muttakiler) için birer imam yap" diyenlerdir.

¹: bu ifade "kurri=القرّ" yani "soğukluk" anlamındadır. Mana itibariyle "[gözü] soğudu ve sağlık buldu" anlamındadır.
Başka bir görüşe göre "karar=القرار" kelimesinden gelmektedir. (mealen) "Allah, bize gözlerimizi başkasına dikmeyeceğimiz kendisiyle huzur bulacağımızı versin" manasındadır. (müfredat : قر)

75-76- İşte onlar, sabır etmeleri sebebiyle [cennet] odasıyla karşılık bulacaklar ve kendisinde kalıcı olarak onda esenlik bir selamlama [ile] karşılanacaklar. Barınma yeri ve konum olarak ne güzeldir!

77- "Duanız olmasaydı, RAB'bim sizi dikkate almazdı. [Duanın aksine] siz yalanlamıştınız, o halde [bilin ki] yakında (azap size) lazım olacaktır." de.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder