18 Eylül 2019 Çarşamba

22- Haç süresi (Hubeyb öndeş meali)

Hac suresi

1- Ey insanlar! RAB'binize (karşı gelmekten) sakının. Gerçekten, saat'in depremi, çok büyük bir şeydir.

2- Onu [depremi] gördüğünüz gün, her bir emzirenin (annenin) emzirdiğinden yana dikkati kaçar. Her bir yük (çocuk) sahibi, yükünü bırakır. İnsanları sarhoş görürsün, hâlbuki onlar sarhoş değillerdir; fakat Allah'ın azabı şiddetlidir.

3- İnsanlardan, herhangi bir bilgi olmaksızın Allah hakkında mücadele eden/tartışan ve (iyilikten) soyutlanmış her bir şeytana uyan kimse[ler] vardır.

4- Onun [öylesi kimselerin] üzerine "kim onu [şeytanı] veli/idareci yaparsa [bilsin ki] kesinlikle o [şeytan], ona [veli yapan kimseye] yolu kaybettirir ve alevin azabına yumuşakça iletir." diye yazıldı.

5- Ey insanlar! Eğer, yeniden dirilmeden yana, bir şüphe içindeyseniz, [şunu düşünün] kesinlikle biz, size açıklamak için, sizi topraktan sonra bir damladan(zigottan)¹, sonra bir Alaka[rahme tutunan]dan, sonra biçimlenmiş ve biçimlenmemiş bir küçük etten sizi yarattık. Rahimlerde, tercih ettiğimizi isimlendirilmiş bir süre sonuna kadar barındırıyoruz, sonra sizi bir bebek olarak çıkarıyoruz, sonra şiddetinize [olgunluk çağınıza] ulaşmanız için [size ömür veriyoruz²]. Sizden, kimisi vefat ettiriliyor³, sizden kimisi de bilgiden sonra hiçbir şey bilmemesi için, ömrün en reziline(yaşlılığa) döndürülüyor. Yeri [dünyayı], kupkuru bir arazi halinde görürsün. O anda, onun [yerin] üzerine suyu indiririz, [yer] harekete geçip kabarır ve çekici her sınıftan yetiştirir.

¹: Nahl 6. Ayetin dipnotuna bakınız, bu ayette de görüldüğü üzere, "alaka[rahme tutunan hücre]" aşamasının hemen öncesi "nutfe" olarak tarif edilmiştir. Nutfenin meniden olduğu kıyamet 37. Ayette belirtildiği için, nutfeyle kasıt meni olamaz, zigot aşaması olmalıdır. 
En doğrusunu Allah bilir.. 

²: "nuammirukum=نعمِّركم" ifadesi hazf edilmiştir. (Müşkül i'rab-ul kur'an) çünkü (لتبلغو) ifadesinin başındaki (ل) harfi, buna işaret ediyor.

³: "yeteveffa=يَتوفى" yani "[Allah] vefat ettiriyor" şeklinde de okunmuştur. (keşşaf sahibi)

6- İşte bu, Allah'ın 'Hakkın' ta kendisi olması, ölüleri diriltmesi ve her şeye imkanı olması sebebiyledir.

7- bir de Saat'in, kendisinde hiçbir şüphe olmayan bir halde gelici olmasından ve Allah'ın, kabirlerdeki kimse[ler'i] diriltmesi [sebebiyledir]¹.

¹: bu Ayetteki (أن) edatları Önceki Ayetteki (....بأن الله هو) sözüne matuftur.

8- İnsanlardan kimisi hiçbir bilgi, hiçbir doğru yol rehberi ve hiçbir aydınlatıcı kitap olmaksızın Allah hakkında mücadele eder/tartışır.

9- Allah'ın yolundan saptırmak için, kaba davranıp¹ yüz çevirdi. Kendisi için dünyada [ilk'te] bir rezillik vardır. Kıyamet gününde kendisine yangın azabını tattırırız.

10- İşte bu[azap], elinin önden hazırladığı [şeyler] sebebiyle ve Allah'ın kullara asla zulmedici olmaması sebebiyledir.

11- İnsanlardan, bir harf [kenar] üzerinden¹ Allah'a kulluk eden kimse vardır. Kendisine bir hayır isabet ettiyse, onunla tatmin olur; bir fitne [sınama] isabet ederse, yüzü üzerine (geriye) dönüş yapar, dünyayı [ilk'i] ve ahireti [sonu] kaybeder. İşte bu, apaçık kaybedişin ta kendisidir!

¹: bu ifadenin anlamını, ayetin devamı açıklamıştır. (müfredat : حرف)

12- Allah'tan beride, kendisine hiçbir zarar vermeyen ve kendisine fayda veremeyen [şeylere] dua ediyor. İşte bu, çok uzak kayboluşun ta kendisidir.

13- Gerçekten¹ zararı, faydasından daha yakın olan kimseye dua ediyor. Gerçekten ne kötü sahiptir! gerçekten ne kötü destekçidir!

¹: "le men=لمن" ifadesinin başındaki (ل) harfi tekit amaçlıdır. Ama öne alınmıştır. Sona almak da başa almak da uygundur. Bunun örneği çoktur (kurtubi) burada (ل) harfi ertelenmiştir. Yani Ayetteki cümle aslında (...من لضره) şeklindedir.

14- Gerçekten Allah, inanmış ve düzgün-iyi eylemlerde bulunmuş kimseleri, alt taraflarından ırmaklar akan cennetlere girdirir. Gerçekten Allah, istediğini yapıyor.

15- Kim, dünyada [ilk'te] ve ahirette [son'da] Allah'ın kendisine asla yardım etmeyeceğini düşünmekte idiyse, göğe/tavana¹ bir sebeple² [vasıtayla/iplikle] uzansın, sonra (gökten gelecek olanları) kessin. Ardından baksın, planı şiddetle öfkelendiği [şeyi] gideriyor mu?

¹: "gök" mânâsına gelen "sema = سماء" kelimesi, yerden yukarıda olan her şey için kullanılır. "ard= أرض" kelimesi "aşağı taraf" ; "sema" kelimesi ise "yukarı taraf" manasında kullanılır. (müfredat : أرض) her şeyin seması onun yukarı tarafıdır. her sema, altındakiler için "sema" sayılır. Her ard (yer) üst tarafında bulunanlar için "ard" sayılır. (müfredat : سما) Buna göre ilk muhatabı olan insanlar için "sema" derken o insanların yukarıda gördükleri her şeyi kasıt etmektedir. Yıldızlar, bulutlar, yağmur, gökyüzü... Hepsi "sema" diye anlatılır.

Mesela şair atının sırtını anlatırken "ipek gibi kırmızıdır GÖĞÜ/seması (üst tarafı) [وأحمر كالديباج أما سماؤه فَرَيّا]" demiştir. Üst tarafında olan her şeye "sema" denir. Hatta çamur, ot, yağmur ve evin çatısı için, yerden yukarıda olması nedeniyle "sema" denilmiştir. (kurtubi, bakara 19. Ayet) bir başka şair, yağmuru şu sözlerinde "gök" diye anlatmıştır. . "Gök bir topluluğun arzına(bölgesine) düştüğü zaman... [إذا سقط السماء بأرض قوم]" (kurtubi enam 6. Ayet )

²: "sebeb=سبب" her iki manaya da gelebilir. (müfredat : سبب)
Ayetin manası özetle şöyledir: "kim Allah'ın peygamberine yardım etmeyeceğini düşünmekte idiyse, elinden gelen her şeyi yapsın, isterse öfkesinden kendini assın, isterse göğe çıksın ve gelecek yardımı kesmeye çalışsın, sonra baksın eline bir şey geçecek mi?"
 "tavana kendisini assın sonra nefesini kessin", "göğe çıksın, mesafe kat etsin baksın", şeklinde de yorumlanmıştır. Hangi anlam olursa olsun ayetin mesajı aynıdır. (zamahşeri: keşşaf, Fahreddin Razi, kadı beydavi)

16- İşte bunun gibi, onu apaçık ayetler [işaretler] halinde indirdik. Gerçekten Allah, kimi istiyorsa¹ ona yol gösteriyor.

¹: "Allah kimi ister?" sorusunun cevabını rad 27 "Allah, kendisine yönelen kimseye yol gösteriyor" ayeti veriyor. Yani Allah, insanın eylemine göre yol gösteriyor.

17- Gerçek şu ki, inanmış olanlar, yahudiliği seçmiş olanlar, sabii'ler, hristiyanlar, mecusiler ve şirk koşmuş olanlara [gelince] kesinlikle Allah, kıyamet gününde aralarını ayırır. Gerçekten Allah, her şeye devamlı şahittir.

18- Göklerdeki kimselerin, yerdeki kimselerin, güneşin, ay'ın, yıldızların, dağların, kımıldananların sadece Allah'a secde [itaat] ettiğini hiç görmedin mi? İnsanlardan birçoğu da [Allah'a secde ediyor.] Birçoğuna [gelince] ise azap kendilerine hak oldu. Allah, kimi alçaltırsa, artık ona değer verici [hiçbir kimse] yoktur. Gerçekten Allah, tercih ettiğini yapıyor.

19- Bu iki davacı, RAB'bi hakkında davalaştı.¹ Gerçeği örten kimseler(e gelince ise), kendilerine Ateşten bir kıyafet kesildi. Başlarının üstünden kaynar su dökülür.

¹: "ihtesamu=اختصمو" çoğuldur, fakat fail olan "hasmeni=خصمان" ifadesi ise tesniyedir. Normalde ikisinin de tesniye olması gerekirdi. Ancak "hezeni hasmeni =هَذَانِ خَصْمَانِ" ifadesi lafza göredir, "ihtesamu=اختصمو" ifadesi ise manaya göredir. Çünkü "Bu iki davacı" derken, "Bu iki davacı [grup]" manası kasıt edilmiştir. Tesniye, lafza göre gelmiştir. Çoğul olan "davalaştılar" ifadesi ise manaya göre gelmiştir. Benzeri bir kullanım Muhammed 16. Ayette de vardır. "minhum men yestemiu ileyke=منهم من يستمع إليك" yani "Onlardan sana kulak vermiş kimse vardır." ifadesinde geçen "kimse" [من] lafzen tekil ancak mana itibariyle çoğul olduğu için ayetin devamında "hatte ize haracu=حتى إذا خرجو" yani "Nihayet ÇIKTIKLARI zaman" denilmiştir. Hâlbuki buradaki "çıktıkları" ifadesi çoğuldur. Çünkü manaya göre çoğul kullanılmıştır. (zamahşeri: keşşaf)

Dili bilmeyenler bu ayetin gramer hatası olduğunu zannetmiştir.

20- karınlarının içindekiler ve ciltleri onunla eritilir.

21- Onlara demirden kamçılar vardır.

22- Her ne zaman, ondan yani dertten çıkmak isterlerse, onun içine tekrar iade edilirler. "Yangın azabını tadın!" [denilir]¹

¹: takdiri bir (قيل لهم) ifadesi olmalıdır. (Müşkül i'rab-ul kur'an)

23- Gerçekten Allah, inanmış ve düzgün-iyi eylemlerde bulunmuş olanları alt taraflarından ırmaklar akan, içinde bileziklerden ve altından takınıp güzelleşecekleri cennetlere girdirir. [Kendilerine] inci¹ [verilir]. Onlardaki [cennetlerdeki] elbiseleri ipektir.

¹: bu cümle (يؤتون لؤلؤا) takdirindedir. Çünkü (لؤلؤا) kelimesi mensup oluşu buna işaret ediyor. (zamahşeri:keşşaf)

24- Sözün temiz olanına yumuşakça iletildiler. Övgüye layık olanın doğru yoluna yumuşakça iletildiler.

25- Evet, gerçeği örtmüş, Allah'ın yolundan ve kendisini insanlar için, orada ibadete kapananın/yerli olanın ve yabancının eşit olduğu [bir yer] yaptığımız¹ kutsal ibadethaneden (Mescidi haram'dan) çevirmekte olanlara (azap ederiz).² kim orada haksızlıkla, zulümle [herhangi bir şey]³ isterse, ona can yakıcı bir azaptan tattırırız.

¹: "seveEn=سوا" ifadesi, (جعلناه) fiilinin ikinci nesnesidir. Aynı ifade "seveUn=سوا" şeklinde de okunmuştur. Buna göre cümle olarak ikinci nesnedir. (zamahşeri: keşşaf) çeviri birinciye göre yapıldı.

²: "inne=إن" 'nin haberi hazf edilmiştir [atılmıştır]. (zamahşeri:keşşaf)

³: Ayetteki (بالحاد بظلم) ifadeleri hal'dir. Nesne, bu ifadenin kapsamına girecek her şeyi kendisine almak için terk edilmiştir. (zamahşeri:keşşaf)

26-27- Hani, İbrahim'i "Bana hiçbir şeyi ortak kabul etme. Tavaf edenler, kıyam edenler, çokça rüku edenler ve çokça secde edenler için evimi temizle. İnsanların içinde, haccı ilan et, sana yaya olarak ve her derin-uzak vadiden gelen yorgun binek üzerinde sana gelsinler." diye, (o) evin mekanına yerleştirmiştik.

28- "Kendileri için faydalara şahit olmaları ve bilinen günlerde, yırtıcı olmayan sağmal hayvanlardan kendilerine ne rızık ettiysek onun üzerine Allah'ın ismini anmaları için [Haccı ilan et]. Artık onlardan yeyin ve fakir olan perişan [insanlara] yedirin.

29- Sonra, vücut temizliğini [tırnak kesimi, tıraş ve vücut temizliği]¹ tamamlasınlar, adaklarına vefa göstersinler ve eski-değerli evi tavaf etsinler.

¹: "tefese=تفث" kelimesinin aslı tırnak ve benzeri vücuttan kesilip atılan şeylerin kiridir. Ayetteki "yagdu=يقضو" fiilinin manası ise bir şeyi kesmek ve gidermektir. (müfredat : تفث) bu anlamlar kasıt edilen anlamın, tıraş olmak, tırnak kesimi ve benzeri bir temizlik kasıt edildiğini gösteriyor.

30-31- [İş, vaziyet] işte böyledir.¹ kim, Allah'ın kutsallarını yüceltirse [bilsin ki] bu kendisi için RAB'binin katında daha iyidir (hayırlıdır). Sağmal hayvanlar sizin için helal kılındı. Ancak size okunanlar [haram kılındı]². Ona [Allah'a] müşrik olmaksızın, Allah'a hanifler [yönelmişler] olarak putlardan olan kirden kaçının ve taraflılığın[yalanın] sözünden de kaçının. Kim Allah'a şirk koşarsa, o sanki gökten sert bir şekilde düşüp, kuşun kendisini kapıp kaçmakta olduğu hatta³ rüzgarın kendisini uzak bir mekana havalandırdığı (bir kimse) gibidir.

¹: "ze'like=ذالك" hazf edilmiş bir müptedanın haberidir. (zamahşeri:keşşaf)

²: Buradaki istisna, (انعام) ["sağmal hayvanlar"] ifadesinden yapılmış bir istisna değildir. [ yani "sağmal hayvanlardan size okunanlar harici geri kalanlar helaldir" manasında değildir.] Maide 3. Ayette okunanlar haramdır, sağmal hayvanlar helaldir. (zamahşeri:keşşaf)

³:"ev=او" edatı yerine göre "ve, veya, hemde, - e kadar, hatta, aksine" anlamlarına gelir. (Halil bin Ahmed, kitabu-l Ayn: أو)

32- [Durum]¹ böyledir. Kim Allah'ın işaretlerini yüceltirse [bilsin ki] kesinlikle bu, kalplerin takvasındandır.

¹: "ze'like=ذالك" hazf edilmiş bir müptedanın haberidir. Ayet (الأمر ذالك ) takdirindedir. (Müşkül i'rab-ul kur'an)

33- Onlarda (sağmal hayvanlarda), isimlendirilmiş [belirlenmiş] bir süre sonuna kadar sizin için faydalar vardır. Sonra onların mahalli, eski-değerli evdir (beyti-l atik).

34-35- Allah'ın ismini, yırtıcı olmayan sağmal hayvanlardan kendilerine rızık ettiklerimizin üzerine anmaları için, her bir topluluğa bir ibadet kurbanı yaptık. Artık Tanrınız, bir tek Tanrı'dır. O halde, sadece onun için teslim[Müslüman] olun. Allah anıldığı zaman kalpleri ürperen ve kendilerine rızık ettiklerimizden harcama [infak] yapan o alçak gönüllüleri, kendilerine isabet edenler üzerine sabredenleri¹, yönelişi (namazı) ayakta tutanları müjdele.

¹: "Sabiri'ne=الصابرين" cümlesi, "muh'biti'ne=مخبتين" cümlesine matuftur. "mimme razekna... =مما رزقنا..." ifadesi, ayetin başındaki (الذين) mevsul'ünün sıla cümlesidir. (Müşkül i'rab-ul kur'an) çeviri, Buradaki gramer açıklamasına göre yapılmıştır.

36- ve bedenler¹ [develer]... Onları da sizin için, Allah'ın işaretlerinden yaptık, onlar da sizin için bir hayır vardır. O halde, onların üzerine sıra halindeyken Allah'ın ismini anın. Onların yanları devrildiği [öldükleri] zaman, onlardan yiyin ve kanaat getiren[aza yetinen, istemeye çekinene] ve istemekten çekinmeyene (dilenciye) yedirin². İşte bunun gibi, onları sizin için hizmete sunduk. Şükretmeniz beklenir.

¹: (müfredat : بدن, kadı beydavi)

²: Kurban kesmeyi bir vahşet olarak görüp "Tanrı böyle bir emir veremez" diyenlere verilecek en güzel örnek doğadır. Çünkü doğayı yaratan Tanrı, tüm canlıları birbirlerine kurban etmiştir. Bir ceylanı aslana kurban eden Tanrının, bir sağmal hayvanı da insana kurban etmesi gayet doğaldır. Dini inançları bir tarafa bıraksak bile Tanrının doğadaki yarattığı kanunlara bakarak her canlıyı birbirine kurban ettiğini anlayabiliriz. Dolayısıyla "Tanrı kurbanı emir edemez" diyenler doğadaki bu gerçeğe karşı gözlerini kapatıyor.

37- Onların etleri ve kanları Allah'a asla ulaşamaz; fakat ona [Allah'a] sizden gelen takva [korunup sakınma] ulaşır. İşte böylece size yol göstermesi üzerine Allah'ı yüceltmeniz için onları hizmete sundu. Güzellik edenleri müjdele!

38- Gerçekten Allah, inanmış olanları çokça savunuyor/koruyor. Gerçekten Allah, çokça hainleri, nankörleri sevmiyor.

39- kendileri zulüm edilmeleri sebebiyle, kendilerine savaş açılanlara [savaş konusunda]¹ izin verildi. Gerçekten Allah, onların yardımına mutlaka imkanı olandır.

¹: "kendilerine savaş açılanlar" ifadesi, izin verilenin "savaş" olduğuna işaret etmektedir. Bundan dolayı (في القتال) ifadesi hazf edilmiştir. (zamahşeri:keşşaf, kurtubi, kadı beydavi) ayrıca "kendilerine savaş açılanlar" ifadesi, "savaşanlar" manasında (يُقاتِلو) şeklinde de okunmuştur. (zad'ul mesir, zamahşeri: keşşaf, kurtubi, Fahreddin Razi) bu kıraat'te, bir nevi "Kendileri zulüm edilmeleri sebebiyle, savaşan kişilere (bu yaptıkları savaşa) izin verildi" denilmiş gibidir.

40-  [kendilerine zulüm edildiği için izin verilenler] ki, ancak "RAB'bimiz Allah'tır" diyorlar diye, yurtlarından haksızca çıkarıldı. Allah'ın, insanların bir kısmını bir kısmıyla savunması olmasaydı içlerinde Allah'ın ismi çokça anılan Manastırlar, Kiliseler, Havralar ve ibadethaneler mutlaka yıkılırdı. Allah, kendisi[nin dinine¹] yardım eden kimse[ler'e] mutlaka ama mutlaka yardım edecektir. Gerçekten Allah güçlüdür, devamlı üstündür.

¹: tamlayan [muzaf] olan (دين) kelimesi atılmıştır [hazf edilmiştir].

41- [Onlar] ki kendilerini yerde [bölgede] yerleştirsek (saltanat versek), yönelişi (namazı) ayakta tutarlar (gereğince kılarlar), zekatı verirler, tanınanı [iyiliği] emir eder; tanınmayandan [kötülükten] engellerler. İşlerin sonucu sadece Allah içindir.

42- Eğer seni yalanladılarsa, [şunu bil ki] onların öncesinde, Nuh'un milleti, Ad ve semud da yalanlamıştı.

43- İbrahim'in milleti de Lut'un milleti de [yalanlamıştı].

44- Medyen milleti de [yalanlanmıştı]. Musa¹ da yalanlanmıştı, onlara mühlet vermiştim, sonra onları yakalamıştım. Artık, beni tanımamak nasıl olmuş?

¹: neden "Musa'nın halkı da yalanlamıştı" denilmedi de "Musa yalanlandı" denildi? Çünkü Musa'nın halkı olan İsrail oğulları onu yalanlamadı, onu halkından olmayan kiptililer yalanladı. (zamahşeri:keşşaf)

45- [Millet]  zalim iken, kendisini helak etmiş olduğumuz kaç tane kent vardır... Artık, o [Kentler], Arş'ları/çatıları üzerine yıkıktır. kullanılmaz kaç tane kuyu, güçlendirilmiş kaç tane köşk vardır..

46- Yerde [dünyada] hiç gezmediler mi ki kendisiyle akıl edecekleri kalpler¹ veya kendisiyle işitecekleri kulaklar kendilerinin olsun? Gerçek şu ki, bakışlar [gözler] körleşmez, fakat göğüslerde bulunan kalpler körleşir.

¹: Kur'an kalbi genellikle duygusal bir anlayış, kavrama ve derin anlayış kaynağı olarak tarif etmektedir. Genellikle öfke, sevgi, merhamet gibi duyguların ve bununla birlikte düşünme özelliğine sahip bir organ olarak tanımlar. Bilimden bihaber olan din karşıtları, bu durumun bilimsel bir hata olduğunu sanıyor, fakat bilim ise bu ayetlerin doğruluğunu ispat etmiştir.

''HearthMath'' tarafından yazılmış ''Science of the heart'' kitabında kalple ilgili şu bilgiler verilmiştir:

Aşk hormonu olarak bilinen, biliş, hoşgörü, arkadaşlık bağı ve güven gibi duygusal fonksiyonlara etkisi olan oksitosinin [1] kalp tarafından da üretilip salgılandığı hatta kalpteki üretimin beyindekiyle aynı aralıkta olduğu keşfedildi. [2] ayrıca beyindeki duygusal işlem merkezi olan amigdaladaki ve alakalı çekirdeklerdeki işlevlerin kalp tarafından doğrudan etkilenmiş olduğu da [3] keşfedildi. 

Bunların yanı sıra, kalbin beyne, beynin sadece anlamakla kalmadığı aynı zamanda itaat ettiği mesajlar gönderdiği biliniyor.[4] Demekki kalp, beyni kendisine itaat ettiriyor. Ayrıca kalp ve beyin sürekli olarak, iki taraflı bir diyalog halinde bir bağlantıya sahip olup her ikisi de birbirinin fonksiyonlarını etkiliyor [5]. Üstelik kalp, beynin kalbe yolladığından fazla bilgiyi beyne yolluyor. [6] 

İlgili kitap, kalbin kendi aklı varmış gibi davrandığını, gündelik etkileşimlerimizde algılarımızı ve tepkilerimizi önemli ölçüde etkilemiş olduğunu, kişiliğimizi, algılarımızı ve zekamızı etkileyebileceğini belirtmektedir [7].
Bunun yanı sıra kalbin daha pek çok fonksiyonlarından da bahsetmektedir. Yani kalp, sanılanın aksine; sadece kan pompalamaz. Ayetlerde belirtildiği üzere ve ilgili kitap tarafından da teyit edildiği üzere, kalbin duyguları ve düşünceye etkisi vardır. Kur'an'ın sıklıkla kalbe düşünme özelliğini atıf etme sebebi de bu olmalıdır. 

Kaynak: https://www.heartmath.org/research/science-of-the-heart/heart-brain-communication/

Science of the heart, ilgili ifadelerin orjinal metni:

[1], More recently, it was discovered the heart also manufactures and secretes oxytocin, which can act as a neurotransmitter and commonly is referred to as the love or socialbonding hormone. Beyond its well-known functions in childbirth and lactation, oxytocin also has been shown to be involved in cognition, tolerance, trust and friendship and the establishment of enduring pair-bonds. (Chapter 1)

[2] Remarkably, concentrations of oxytocin produced in the heart are in the same range as those produced in the brain. (Chapter 1)

[3] Research has shown that the heart’s afferent neurological signals directly affect activity in the amygdala and associated nuclei, an important emotional processing center in the brain. (Chapter 5)

[4]The heart was behaving as though it had a mind of its own. Furthermore, the heart appeared to be sending meaningful messages to the brain that the brain not only understood, but also obeyed. (Chapter 1)

[5] that communication between the heart and brain actually is a dynamic, ongoing, two-way dialogue, with each organ continuously influencing the other’s function.  (Chapter 1)

[6] This means the heart sends more information to the brain than the brain sends to the heart (Chapter 1)

 





47- Azabı senden acele istiyorlar, Allah, verdiği söze asla aykırı davranmayacak. Gerçekten, RAB'binin katındaki herhangi bir gün, saydıklarınızdan bin sene gibidir¹.

¹: Einstein'in, zamanın izafiyet teorisine uyumlu bir ayettir. Bu teoriye göre, yer çekiminden uzaklaştıkça ve hız arttıkça, zamanın hızı değişir. Stephen hawking, kitabında bu gerçeği şöyle anlatır: "Bir çift ikizi düşünelim. Diyelim ki ikizlerden biri dağın tepesinde yaşasın, ötekisi deniz yüzeyinde. İlk ikiz (yani dağın tepesinde yaşayan) ikincisinden daha çabuk yaşlanacaktır. Yani yeniden karşılaştıklarında öbüründen daha yaşlı olacaktır.” (Stephen hawking, brief history of time. Chapter 2) ayette de, "Allah'ın katında" denilen, yerini bilmediğimiz bir yerde zamanın bizim saydığımız zamana kıyasla göreceli olduğu belirtilmiştir.

48- kendisi zalim iken kendisine mühlet verdiğim kaç kent vardır... Sonra [o kentleri] yakaladım, dönüş sadece banadır.

49- "Ey insanlar! Ben sizin için sadece apaçık bir uyarıcıyım!" de.

50- İnanmış ve düzgün-iyi eylemlerde bulunmuş olanlara (evet!) onlara bir bağışlanma ve çok değerli bir rızık vardır.

51- Ayetlerimiz [işaretlerimiz] konusunda aciz bırakıcılığa gayret etmiş olanlar (evet!) İşte onlar, kızgın ateşin dostlarıdır

52- Senden önce bir Elçi ve Nebi[türün]den ne gönderdiysek mutlaka [şu olmuştur], kendisi temenni ettiği zaman, şeytan onun temennisine¹ (el) atmıştır, ardından Allah da şeytanın attığı [şeyi] kaldırmıştır, sonra Allah kendi ayetlerini hükümlendirmiştir [sağlamlaştırmıştır]. Allah devamlı bilendir, hakimdir/hikmetlidir.

¹: "temenni=تمني" gerçekleşmesi neredeyse mümkün olmayan istek ve düşüncedir. (müfredat : مني) Buradaki Kasıt edilenin "okumak" olduğu ve kıyamet 16, taha 14 ayetlerinde yazdığı üzere, peygamberin vahiyde acele etmesinin kasıt edildiği de söylenmiştir. (keşşaf sahibi, kurtubi, müfredat : مني)

"garanik hadisesi" olarak bilinen olaya gelince: bu konuda bilgin olan kimseler, bu olayın yalan olduğu ve kaynaklarının sorunlu olduğu konusunda hemfikirdir. (İbni kesir, kurtubi, kadı beydavi)

53- [Allah], şeytanın attığı [şeyi], kalplerinde bir hastalık bulunan ve kalpleri katı olan kimselere bir fitne [sınama] yapmak için [böyle yaptı]. Gerçekten, zalimler mutlaka çok uzak bir cepheleşmenin içindedir.

54- Bir de, kendilerine bilgi verilenler onun RAB'lerinden (gelen) gerçek olduğunu bilsinler de ona inansınlar ardından kalpleri ona alçak gönüllü olsun diye [böyle yaptı]. Gerçekten Allah, inanmış olanları sapasağlam bir doğru yola mutlaka yol ileticidir.

55- Gerçeği örtmüş olanlar, saat (kıyamet) aniden kendilerine gelinceye veya kısır bir günün azabı kendilerine gelinceye kadar ondan (kur'an'dan) yana, bir kararsızlık/şüphe içinde [olmaya] ara vermezler.

56- O gün yönetim (mülk) kendilerinin arasında hükmeden Allah'ındır. Artık, inanmış ve düzgün-iyi eylemlerde bulunmuş olanlar Naim'in cennetlerindedir.

57- Gerçeği örtüp göz ardı etmiş ve ayetlerimizi [işaretlerimizi] yalanlamış olanlara (evet!) İşte onlara alçaltan bir azap vardır.

58- Allah'ın yolunda hicret eden, sonra da öldürülen veya ölenlere [gelince] Allah, onları olabildiğince güzel bir rızık [ile] mutlaka rızıklandıracaktır. Gerçekten Allah, rızık verenlerin kesinlikle en iyisidir (hayırlısıdır).

59- Onları, razı oldukları bir girişe mutlaka girdirecektir. Gerçekten Allah, devamlı bilendir, bir halimdir.

60- [Durum¹] işte budur. Kendisine sonuç [karşılık] verildiğinin misliyle sonuç [karşılık] veren sonra kendisine karşı aşırıya gidilen kimse[ler'e] Allah, mutlaka ama mutlaka yardım eder. Gerçekten Allah, çok affedendir, çok bağışlayandır.

¹: "ze'like= ذالك" ifadesi, atılmış [mahzuf] bir öznenin yüklemidir. [yani cümle (الأمر ذالك ) takdirindedir.] (Müşkül i'rab-ul kur'an)

61- İşte bu, Allah'ın geceyi gündüzün içine geçirmesi ve gündüzü gecenin içine geçirmesi¹ sebebiyle ve Allah'ın devamlı işiten, devamlı bilen olması sebebiyledir.

¹: Gündüzün ve gecenin uzaması anlamında olduğu söylenmiştir. (müfredat :ولج)

62- İşte bu, Allah'ın 'Hakkın[gerçeğin]' ta kendisi olması; onların ondan [Allah'tan] beride dua ettiklerinin de yalanın ta kendisi olması ve Allah'ın, en yüce olanın, en büyük olanın ta kendisi olması sebebiyledir.

63- Allah'ın, gökten bir su indirdiğini, ardından yerin yemyeşil bir hale sabahladığını [dönüştüğünü] görmüyor musun? Kesinlikle Allah, bir latif'tir, devamlı haberdardır.

64- Göklerde ve yerde [tüm evrende] bulunanlar onundur. Gerçekten Allah, zenginin olanın, övgüye layık olanın kesinlikle ta kendisidir.

65- Yerde [dünyada] bulunanları ve denizde akıp giden gemileri Allah'ın sizin için hizmete sunduğunu hiç görmedin mi? Yerin üzerine düşmesin (içine çökmesin) diye göğü (evreni) tutuyor¹. Ancak, kendisinin izni olursa [düşer]. Gerçekten Allah, insanlara kesinlikle bir Rauf'tur, bir Rahimdir.

¹: Göğün yere düşmesi olayı bilimsel olarak şu şekillerde açıklanabilir.
1- Kur'an ne anlatıyor?
➡ Gök ve yer bitişik iken birbirinden ayrıldı (Enbiya 30)
➡Gök genişliyor (zariyat 47)
➡Gök tutulmuyor olsaydı, düşerdi/içine çöker, eski durumuna (bitişik haline /Enbiya 30) dönerdi.

Evrende “karanlık enerji” denilen verilen bir enerji türü vardır evrenin genişleme hızını arttırır. (TÜBİTAK) eğer bu enerji olmasaydı, evren çekim gücü yüzünden içine çöker, ilk durumuna (baştaki gibi tek noktaya) dönerdi.
Yani karanlık enerji, göğü (uzayı) tutuyor. Ayette de göğün tutulmuş olduğu belirtiliyor. Allah, bu enerjinin görevini kendisine nispet etmektedir. Çünkü yaratıcısı kendisidir.

Hac 65 “göğü (uzayı) yere düşer/çöker diye tutuyor”
1400 yıl öncesinden, çöldeki bir insana bu olay ancak bu şekilde anlatılabilir.

2- "gök" ile gökteki bulunanlar kasıt edilebilir. Tıpkı Yusuf 82. Ayette "kent" derken aslında "kentin halkı"nın kasıt edilmesi gibi. (bkz: belagat | zikru-l kul, iradet-ul ba'z)
Buna göre, gökte bulunan gök taşlarının dünyaya düşmesi kasıt edilmiştir.

66- O [Allah] ki, size hayat verdi, sonra sizi öldürüyor, sonra size hayat veriyor, gerçek şu ki, insan gerçekten nankördür.

67- Her bir topluluk için, onların kendisine ibadetkar olduğu bir ibadet vardır. Artık, seninle iş/emir hususunda asla çekişmesinler. RAB'bine davet et, gerçekten sapasağlam bir doğru yol rehberi üzerindesin.

68- Eğer, seninle mücadele ederlerse, "Allah, eylemlerinizi en iyi bilendir" de.

69- Allah, Kendisinde ayrılığa düşmekte bulunduğunuz konuda, kıyamet gününde aranızda hüküm eder.

70- Gökte ve yerde [tüm evrende] bulunanları Allah'ın bilmekte olduğunu hiç bilmedin mi? Gerçekten bu, bir kitaptadır. Gerçekten bu, Allah'a göre çok kolaydır.

71- Allah'tan beride, [Allah'ın] kendilerine kısım kısım hiç yetki indirmediği [şeye] kulluk ediyorlar. Onlar için, o [kulluk ettikleri şeye] dair hiçbir bilgi [mevcut] değildir. Zalimler için hiçbir yardımcı yoktur.

72- Kendilerine ayetlerimiz apaçık okunup teşvik edildiği zaman, gerçeği örtmüş olanların yüzlerindeki (o) tanımamayı[hoşnutsuzluğu] tanırsın. Neredeyse, ayetlerimizi kendilerine okuyup teşvik edenlere saldıracaklar! "Size, bundan daha kötüsünü (şerlisini) haber vereyim mi? Ateştir. Allah, onu [ateşi] gerçeği örtüp göz ardı etmiş olanlara söz verdi. Ne kötü bir dönüş yeridir!" de.

73- Ey insanlar! Bir örnek verildi, artık ona kulak verin: Doğrusu şu ki, Allah'tan beride dua ettikleriniz, -bunun için toplansalar bile- herhangi bir sineği asla yaratmayacaklar [yoktan var edemeyecekler]¹. Sinek, kendilerinden herhangi bir şeyi alıp gitse, [o kimseler] ondan [bir şeyi] kurtaramazlar. İsteyen de güçsüz, istenen de…

¹: Kasıt edilenlerin putlar olduğu açıktır. Ancak putlarla sınırlı olmayıp her şeyi kapsaması da mümkündür. Bugünkü gelişen teknoloji ve bilim sayesinde yeni bir canlı oluşturulabilir. Ancak ayette kullanılan "halaka=خلق" fiili bir şeyin, örneği ve aslı olmaksızın ilk defa yaratılması anlamındadır. (müfredat:خلق) Bugün insanlar her şeyi doğadaki olaylardan örneklerle ve bir şeylerden aslını alarak yapmıştır. Enerjinin korunumu kanunu (termodinamik 1) gereğince evren içinde bir şeyler yoktan var olamaz; var olan da yok olamaz. Dolayısıyla evren içinde bulunan bizlerin bir şeyi yoktan var etmesi imkansızdır. Sadece var olanlardan var edebiliriz.

74- Allah'ı gücünün hakkıyla [gereğince] tanıtmadılar¹. Gerçekten Allah kesinlikle çok güçlüdür, devamlı üstündür.

¹: Kelimeye verilen bu anlam için Enam 91. Ayetin dipnotuna bakınız.

75- Allah, Meleklerden Elçiler¹ seçti ve insanlardan da. Gerçekten Allah, bir işitendir, bir bilendir.

¹: Bu ayet ve İsra 95 " [Onlara] söyle¹, şayet yerde [dünyada] tatmin olarak gezip dolaşan melekler olsaydı, kendilerine gökten bir elçi olarak mutlaka bir melek indirirdik." ayeti arasında hiçbir çelişki yoktur. İsra 95. Ayet, insanlara gönderilen bir Elçi olarak melek gönderilmediğini belirtirken, bu ayet Allah'ın mesajını peygamberlere iletmek için Meleklerden Elçiler seçildiğini belirtmektedir. Aradaki farkı kavramak istemeyenler çelişki iddia etmiştir.

76- Onların önlerindekilerini ve arkalarındakilerini biliyor. işler, sadece Allah'a döndürülür.

77- Ey inanmış olanlar! Rüku edin, secde edin, RAB'binize kulluk edin ve iyi olanı (hayrı) yapın. Başarmanız beklenir.

78- Allah uğrunda, kendisinin cihadının hakkı (cihadına yakışır) bir şekilde Cihad [çaba sarf] edin. O sizi özel olarak seçti ve dinde size karşı herhangi bir zorluk yapmadı. Babanız İbrahim'in milletine/dinine [uyun]¹. O, Elçinin size devamlı bir şahit olması için ve sizin insanlara karşı şahitler olmanız için daha önceden de, bunda (kur'an'da) da size 'Müslümanlar[Allah'a teslim olanlar]' ismini verdi. O halde, yönelişi (namazı) ayakta tutun(gereğince kılın), zekatı verin ve Allah'a sarılın. O mevlanızdır [sahibinizdir]. Ne güzel mevla! Ne güzel devamlı yardımcı!

¹: Buradaki "babanız İbrahim'in milletine" ifadesi [ملةَ kelimesinin mensup olması sebebiyle] atılmış [mahzuf] bir "uyun" [yani (اتبعو) fiili] emri olduğunu gösteriyor. Atılmış [mahzuf] bir "Kef=ك" harfi sebebiyle de [kelime mensup gelmiş] olabilir. Buna göre "tıpkı, babanız İbrahim'in milleti/dini gibi..." şeklinde meal edilebilir. (kurtubi)


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder