7 Aralık 2019 Cumartesi

114- Nas suresi (Hubeyb öndeş meali)

1-6- "İnsanların göğüslerine fısıldayan (o) Gizlininin fısıldısından, cinlerden ve insanlardan, İnsanların RAB'bine, insanların kralına, insanların Tanrısına sığınırım" de.

113- Felak suresi (Hubeyb öndeş meali)

1-5- "Yarattığı [şeylerin] kötülüğünden, çöktüğü zaman gece karanlığının kötülüğünden, düğümün içine çokça üfleyenlerin kötülüğünden ve haset ettiği zaman hasetçinin kötülüğünden felak'ın [sabahın] RAB'bine sığınırım" de.

112- İhlas suresi (Hubeyb öndeş meali)

1- "O Allah tektir" de.

2- "Allah Samed'dir [her konuda kendisine başvurulandır]."

3- "Hiç doğurmadı ve hiç doğrulmadı"

4- "Hiçbir [kişi], ona hiç denk olmadı."

111- Tebbet suresi (Hubeyb öndeş meali)

1- Ebu lehebin iki eli [gücü, malı]¹ battı² ve [kendisi de]³ battı.

¹: "iki el" ifadesiyle kasıt edilen, malı ve gücüdür. Dil açısından "el" kelimesinin bu anlamı vardır. (müfredat : يد)

²: Çoğu meal bu ifadeyi beddua olarak çevirmiştir. Ancak, sözün faili Allah olunca, mazi [geçmiş zaman] fiili için dua anlamının verilmesi doğru değildir.

³: 1. "tebb=تب" fiili, ellere işaret ettiği için dişi olarak [tebbeT=تبت] şeklinde gelmiştir; 2.si ise, ellere değil, doğrudan kendisine işaret ettiği için eril olarak [tebbe=تب] şeklinde gelmiştir.

2- Malı ve elde ettiği, kendisine yeterli gelmedi.

3-5- Hanımı, odun taşıyıcısı iken, kendisi alev sahibi bir ateş[in azabını] çekecek.

6- [Hanımının] boynunda hurma dalından bir iplik vardır.

110- Nasr suresi (Hubeyb öndeş meali)

1-3- Allah'ın yardımı ve fetih geldiği ve insanları dalgalar [gruplar] halinde Allah'ın dinine girerken gördüğün zaman, RAB'binin övgüsüyle tenzih et ve ondan bağışlanma dile. Gerçekten o, [en başından beri] tevbeyi çokça kabul edendi.

109- kafirun suresi (Hubeyb öndeş meali)

1- "Ey kafirler [gerçeği örtenler]!" de.

2- "kulluk ettiğinize kulluk etmiyorum."

3- "Siz, benim kulluk ettiğime kulluk edenler değilsiniz"

4- "Kulluk etmiş olduğunuza ben kulluk eden değilim."

5- "Siz, benim kulluk ettiğime kulluk edenler değilsiniz"

6- "Sizin kendi dininiz vardır; benim kendi dinim vardır"

108- Kevser suresi (Hubeyb öndeş meali)

1- Gerçekten biz, sana Kevseri bağışladık.

2- Artık, RAB'bin için yönel (namaz kıl) ve kurban kes.¹

¹: "inhar=انحر" emrinin, "Namazda ellerini göğüs hizasına kaldır" ve "göğsünü kıbleye çevir" gibi farklı anlamlara gelmesi de mümkündür. (kurtubi, zad'ul mesir) ancak bakara 71. Ayet, bir başka kıraat'te "zebehuhe =ذبحوها" [kestiler] ifadesi yerine "naharuhe=نحروها" şeklinde okunması (müfredat:نحر), kelimenin "kurban kesme" anlamında olduğunu destekliyor.

3- Gerçekten, sana kin/nefret duyan, soyu kuruyacak olanın ta kendisidir.

107- Maun suresi (Hubeyb öndeş meali)

1- Dini yalanlayanı bana haber ver.

2- İşte o, yetimi şiddetle def edendir.

3- Yetimi yedirme konusunda teşvik etmez.

4-5- Artık, kendi yönelişlerinden/takiplerinden [vahiyden] yana dikkatsiz davranan (o) yönelenlere (namaz kılanlara)¹ yazıklar olsun!

¹: (Müfredat: صلا) 

6-7- ki onlar, gösteriş yaparlar ve maun'u [desteği] engellerler.

106- Kureyş suresi (Hubeyb öndeş meali)

1-4- Kureyş'in kaynaşması yani kış ve yaz yolculuklarında kaynaşmaları için¹, kendilerini açlıktan doyurmuş ve korkudan emin [güvende] yapmış olan bu evin RAB'bine kulluk etsinler.

¹: Buradaki "lam= ل" harfi, 3. Ayetteki "kulluk etsinler" ifadesine bağlıdır. (zamahşeri:keşşaf)

105- Fil suresi (Hubeyb öndeş meali)

1- RAB'binin, fil dostlarına nasıl yaptı[ğını] hiç görmedin mi?

2- Onların planını, bir kayboluşun içine hiç getirmedi mi? [planlarını bozmadı mı?]

3-4- kendilerine Siccilden [taş ve toprak karışımından] taşlar fırlatan ebabil'in [dağınık sürünün] kuşlarını kendilerinin üzerine gönderdi.

5- Ardından, onları yenilmiş kırıntılar gibi yaptı.

104- Humeze suresi (Hubeyb öndeş meali)

1- Çekiştiren, hata arayan herkese yazıklar olsun!

2-3- O [kimse] ki, malının kendisini kalıcı yaptığını sanarak mal topladı ve onu [malı] saydı.

4- Asla! O, mutlaka ama mutlaka 'hutame'nin içine değersizce atılacaktır.

5- Öngörüde bulunmanı ne sağladı? Hutame nedir?

6-7- [O], gönüllerin üzerine çıkmış [ulaşmış], Allah'ın tutuşturulmuş ateşi'dir.

8- Kesinlikle o, onların üzerine kapanmıştır.

9- Uzatılmış bir dayanak içindedir.

103- Asr suresi (Hubeyb öndeş meali)

1- Asr, delildir ki,

2- Gerçekten insan[türü] mutlaka bir kaybedişin içindedir.

3- Ancak, inanmış, düzgün-iyi eylemlerde bulunmuş, Hakkı tavsiyeleşmiş ve sabrı tavsiyeleşmiş olanlar hariçtir.

102- Tekasür suresi (Hubeyb öndeş meali)

1- Çokluk yarışı, sizi oyaladı.

2- Sonunda kabirleri ziyaret ettiniz.

3- Asla! Yakında bileceksiniz.

4- Sonra Asla! Yakında bileceksiniz.

5- Asla! Şayet, Kesin olanın bilgisi [ile] biliyor olsaydınız...

6- Kızgın Ateşi mutlaka ama mutlaka göreceksiniz.

7- Sonra, onu [ateşi] Kesin olanın gözü [ile] mutlaka ama mutlaka göreceksiniz.

8- Sonra, o gün nimetlerden yana mutlaka ama mutlaka sorgulanacaksınız.

101- karia suresi (Hubeyb öndeş meali)

1-3- Çarpıcı olan... Nedir (o) çarpıcı olan? Sana, öngörüde bulunmanı ne sağladı? Nedir (o) çarpıcı olan?

4-5- İnsanların dağılmış kelebek[ler]¹ gibi olacağı ve dağların renkli yün[ler] gibi olacağı gün [o çarpıcı olan, gelecektir].²

¹: "firaş=فراش" kelebek anlamındadır. (müfredat : فرش) Kuş ve çekirge olması da mümkündür. (zad'ul mesir)

²: "yevme=يوم" kelimesi, takdiri bir fiil sebebiyle mensuptur. Yani "te'tiy yevme... =تأتي يوم..." anlamındadır. (Müşkül i'rab-ul kur'an)

6-7- Artık, terazileri ağır gelmiş kimseye gelince: O, razı bir yaşam içindedir.

8-9- Terazileri hafif gelmiş kimseye gelince: onun anası [yeri] 'haviye'dir.

10- Sana, öngörüde bulunmanı ne sağladı? O [haviye] nedir?

11- Sıcak bir ateştir.

100- Adiyat suresi (Hubeyb öndeş meali)

1-7- Soluk soluğa koşturanlar, ardından kıvılcım çıkaranlar, ardından sabahleyin baskın yapanlar, ardından onda tozu dumanı savurmuş [olanlar], ardından onunla bir topluluk halinde ortasına dalmış [olanlar] delildir ki, kesinlikle insan, RAB'bine verimsizdir/nankördür; kesinlikle kendisi de buna karşı mutlaka devamlı şahittir.

8- Kesinlikle o, iyinin (hayrın) sevgisine cidden çok güçlüdür (düşkündür).

9-10- Artık, kabirdekiler [ortaya] çıkarılıp yönlendirildiği, göğüslerin içindekiler [öz'ler] çıkarıldığı zaman [İnsan] bilmez mi?

11- Gerçekten, RAB'leri o gün onlara karşı mutlaka haberdardır.

6 Aralık 2019 Cuma

99- Zilzal suresi (Hubeyb öndeş meali)

1-3- Yer, kendi[ne has bir] sarsıntı olarak sarsıldığı; yer, kendi ağırlıklarını çıkardığı ve insan "Ona [yere] ne var? [ne oluyor?]" dediği zaman,

4-5- O gün, [yer] kendi haberini, kendisine RAB'binin vahiy etmesi sebebiyle bahseder.

6- O gün, kendi eylemleri görülsün diye insanlar dağınık gruplar halinde dönerler.

7- Artık, kim bir zerre ağırlığınca iyi eylemde bulunursa, onu görür.

8- Kim, bir zerre ağırlığınca kötü eylemde bulunursa, onu görür.

98- Beyyine suresi (Hubeyb öndeş meali)

1-3- Kitap halkından ve Müşriklerden [Allah'a ortak sayanlardan] gerçeği örtmüş olanlar, açık kanıt yani Allah'tan (gelmiş) olan, içinde dosdoğru bir kitap bulunan temizlenmiş sayfaları okuyup teşvik eden bir Elçi kendilerine gelinceye kadar, (yalanlarından) hiç ayrılacak değillerdi.

4- Kendilerine kitap verilmiş olanlar, ancak kendilerine (o) açık kanıtın gelmesinden sonra gruplaştılar.

5- Onlar, ancak Hanifler [doğruya eğilmiş] olarak, dini kendisine [Allah'a] adamış olarak Allah'a kulluk etmeleri, yönelişi (namazı) ayakta tutmaları (devam ettirmeleri) ve zekatı vermeleri için emir olundular. İşte bu, dosdoğru dindir.

6- Gerçek şu ki, kitap halkından ve Müşriklerden [Allah'a ortak sayanlardan] gerçeği örtmüş olanlar, kendisinde kalıcı oldukları cehennem ateşinin içindedir. İşte onlar kötü halktır.

7- Gerçekten, inanmış ve düzgün-iyi eylemlerde bulunmuş olanlar (evet!) işte onlar, iyi halktır.

8- RAB'lerinin katında onların karşılığı, alt taraflarından ırmaklar akan, içinde ebedi olarak kalıcı oldukları Adn cennetleri'dir. Allah, onlardan razı oldu; onlar da ondan [Allah'tan] razı oldu. İşte bu, RAB'bine saygılı olmuş kimse[ler] içindir.


97- Kadir suresi (Hubeyb öndeş meali)

1- Gerçekten biz, onu kadir gecesinde indirdik.

2- Öngörüde bulunmanı ne sağladı? Nedir kadir gecesi?

3- Kadir gecesi, bin aydan daha iyidir.

4- Melekler ve Ruh(lar), RAB'binin izniyle onun [o gecenin] içinde her emir'den kısım kısım inerler.

5- O, [karanlığı] yaranın [şafağın] dikilmesine/doğmasına kadar bir esenlik'tir.

96- Alak suresi (Hubeyb öndeş meali)

1- Yaratmış RAB'binin ismini oku/an!¹

¹: "bi=ب" harfi cerr'i, zaid sayılarak ve "ikra=اقرأ" emrine "An! (zikir et)" manası verilerek bu şekilde bir anlam verilmesi, dil açısından müsaittir. (Fahreddin Razi, zad'ul mesir)

2- İnsanı bir Alak'dan(rahme tutunan hücreden)¹ yarattı.

3-4- En değerli RAB'bin, kalemle [yazı yazmayı]¹ öğretmiş iken oku!

¹: "yazı yazma" yani "hatt=الخط" kelimesi hazf edilmiştir. Başka bir okuyuşta bu ifadenin bulunması da bu anlamı doğruluyor. (Zamahşeri: keşşaf)

5- İnsana, hiç bilmediği [şeyleri] öğretti.

6-7- Asla! Gerçekten insan, kendisini 'yeterli/ihtiyaçsız' olarak gördü diye taşkınlık ediyor.

8- Kesinlikle, dönüş sadece RAB'binedir.

9-10- Bir kulu, yöneldiği (okuduğu)¹ zaman engelleyeni bana haber ver.

¹: Bakara 3. Ayetin dipnotuna bakınız. "Salat=صلاة" kelimesinin İsra 110. Ayetinde "okuma" manasında kullanıldığı söylenmiştir. Buradan hareketle, bu ayette kullanılan salat kelimesinin "okuma" manasında olduğu söylenebilir. Çünkü peygamber, kendisine gelen vahyi okuyordu. Bu ayette muhtemelen bu anlamda kullanılmıştır. 

11-12- Bana haber ver: eğer o, doğru yol üzerinde idiyse? Ya da korunup sakınmayı emir ettiyse?

13- Bana haber ver: eğer yalanladı ve yüz çevirdi ise?

14- Allah'ın, kendisini gördüğünü hiç bilmedi mi?

15-16- Asla! Şayet, buna hiç son vermedi ise, mutlaka ama mutlaka¹ Alın ile (alnından) yani, yalancı, hata eden bir Alın ile (alnından) tutup yakalarız.

¹: "lenesfeanne=لنسفعن" şeklinde de okunmuştur. (zamahşeri :keşşaf) bu okuyuş tercih edildi.

17- Artık, meclisini [dostlarını] çağırsın.

18- Zebanileri çağıracağız.

19- Asla! Ona gönülden itaat etme! (RAB'bine) secde et ve yaklaş.

95- Tin suresi (Hubeyb öndeş meali)

1-4- İncir, zeytin,¹ Sina dağı (Tur-i siniyn) ve emin [güvende] olan bu belde delildir ki, elbette biz, insan[türünü]² en güzel gelişim/düzen³ içinde yaratmıştık..

¹: Sina dağı, Musa peygamberin vahiy aldığı yere; İncir, İsa peygamberin vahiy aldığı yere; zeytin ise, budha'nın vahiy aldığı yere dikkat çekmektedir.

²: Cins ismidir, "tüm insanları" anlamındadır. (zad'ul mesir)

³: (Zamahşeri:keşşaf, müfredat : قوم)

5-6- Sonra, onu [İnsan türünü] aşağıların en aşağısına döndürdük. Ancak, inanmış ve düzgün-iyi eylemlerde bulunmuş olanlar hariç. Artık, kendileri için engellenmeyen bir ödül vardır.

7- Artık, bundan sonra Din konusunda seni ne yalanlayabilir?

8- Allah, hakimlerin en hakimi/hikmetlisi değil midir?

94- İnşirah suresi (Hubeyb öndeş meali)

1-4- Sana göğsünü hiç yayıp açmadık mı? Sırtına ağır gelmiş olan yükü senden hiç indirmedik mi? Senin için, zikrini (hatırlatmanı) yükseltmedik mi?

5- Artık, kesinlikle zorlukla beraber bir kolaylık vardır.

6- Kesinlikle zorlukla beraber bir kolaylık vardır!

7- Artık, boşta kaldığın zaman, (başka işlerle) yorul.

8- Sadece RAB'bine rağbet et!

5 Aralık 2019 Perşembe

93- Duha suresi (Hubeyb öndeş meali)

1-3- Aydınlık ve sakinleştiği zaman gece delildir ki, RAB'bin seni bırakmadı¹ ve nefret etmedi.

¹: "veddea=ودّع" ve "vedea=ودع" olarak iki şekilde de okunmuştur. (zad'ul mesir) İlki, "vedalaşma" anlamındadır; diğeri ise "bırakma" anlamındadır. (Beydavi)

4- Kesinlikle ahiret [son], senin için ilk'ten daha yararlıdır.

5- kesinlikle RAB'bin sana bağışlayacak, ardından razı olacaksın.

6- Seni, yetim olarak bulup da hiç barındırmadı mı?

7- Seni, yolu kaybetmiş olarak bulup da hiç yol göstermedi mi?

8- Seni, bir muhtaç olarak bulup da zengin yapmadı mı?

9- O halde, yetime gelince, [onu] ezme!

10- Sorana/isteyene¹ gelince: [onu] azarlama!

¹: Genellikle "isteyene/dilenciye gelince..." olarak anlaşılmıştır. Ancak 6 ve 9; 7 ve 10; 9 ve 11 ayetleri arasında bir bağlantı vardır, 6 ve 9 ayetleri birbiriyle bağlantılı olarak "Seni yetim bulup sığındırdı, o halde yetimi ezme!" demektedir. 9 ve 11 ayetleri de birbiriyle bağlantılı olarak "Seni muhtaç bulup zengin etti, o halde Rabbinin nimetinden bahset" demektedir. Aynı şekilde 7 ve 10 ayetleri de birbiriyle bağlantılı olarak "Seni yolunu kaybetmiş bulup yol gösterdi, o halde (doğru yolu bulmak için) sana soranı azarlama" manasında olması gerekir. 

Ki, ilgili kısmın "soru soranlar" manasında olduğunu, en eski kaynaklar da belirtmektedir (kurtubi) 


11- RAB'binin nimeti konusuna gelince: bahset!

92- Leyl suresi (Hubeyb öndeş meali)

1-4- Bürüdüğü zaman gece; apaçık göründüğü zaman gündüz; erkeği ve dişiyi yaratan delildir ki, gerçekten çabanız dağınıktır [çeşit çeşittir].

5-7- Artık, bağış yapmış, korunup sakınmış ve en güzeli doğrulamış kimseye gelince: onu [öylesi kimseyi] kolaylık için kolaylaştıracağız [kolaylığı ulaştıracağız].

8-10- Cimrilik etmiş, [kendini] yeterli görmek istemiş ve en güzeli yalanlamış kimseye gelince: onu [öylesi kimseyi] zorluk için kolaylaştıracağız. [zorluğa ulaştıracağız].

11- Tepe taklak yuvarlanacağı zaman, malı kendisine yeterli gelmez.

12- Gerçekten 'yol göstermek', sadece bize düşer.

13- Gerçekten, ahiret [son] ve ilk, sadece bizimdir.

14- Artık, köpüren bir ateşe [karşı] sizi uyardım.

15-16- Onu[n azabını] ancak yalanlamış ve yüz çevirmiş olan en bedbaht [kimse] çeker.

17-18- Arınarak kendi malını vermiş olan en çok korunup sakınan [kimse] ondan [o ateşten] uzaklaştırılacaktır.

19-21- Onun katında herhangi biri için, karşılık bulacağı bir nimet[türün]den ne varsa, ancak en yüce RAB'binin yüzünü [kendisini] aramak için vardır. O, mutlaka razı olacaktır.

91- Şems suresi (Hubeyb öndeş meali)

1-9- Güneş, onun aydınlığı/sıcaklığı¹, onu [güneşi] takip ettiği² zaman Ay, onu³ (dünyayı) gösterdiği/açığa çıkardığı zaman gündüz, onu³ bürüdüğü zaman gece, gök, onun [göğün] yapısı⁴, yer, onun [yerin] büyümesi⁵, can (nefis) ve onu düzenleyip kendisine [dini sınırları] parçalamayı [günahı] ve korunup sakınmayı ilham eden (güç) işarettir ki, onu [nefsi] arındıran başarmıştır.

¹: "duha=ضحا" kelimesi iki anlama da müsaittir. (Fahreddin Razi, Mukatil b. Süleyman)

²: Güneş, yasin 38. Ayette anlatıldığı gibi akıp gitmekte, yasin 40. Ayette belirtildiği gibi Güneş, Ay ve yıldızlar ayrı birer yönde hareket etmektedir ve bu Ayette de belirtildiği üzere bütün bunlarla birlikte Ay, Güneşi takip etmektedir. Bilimsel olarak kanıtlanmıştır. O dönem insanının bu şekilde bir güneş modelini tahmin etme olasılığı neredeyse hiç yoktur. Bu bile, kur'an'ın evreni yaratan tarafından gönderilmiş olduğunu ispatlıyor.

Bu ifadeyi "güneşin ışığına uymak" olarak da yorumlayan vardır, gerçek anlamda "Güneşi takip etmek" olarak da yorumlayan vardır. (zad'ul mesir, Fahreddin Razi) Işığına uymak, anlamını verenler ise, Ay'ın, ışığını güneşten aldığına işaret olduğunu söylemişlerdir. (müfredat: تول, zad'ul mesir)

³: Zamirin "dünyaya" işaret ettiği de söylenmiştir. (Halebi: duru-l mes'un, beydavi) yani "Dünyayı açığa çıkardığı (içindekileri gösterdiği) zaman gündüz", "dünyayı bürüdüğü (içindekileri gizlediği) zaman geceye" manası verilebilir. Çünkü, "Dünya" [arz=أرض] kelimesi de dişildir. Ayette kullanılan işaret zamiri de dişildir.

Bununla birlikte, bu zamirlerin güneşe gitmesi de dil açısından mümkündür. 

⁴: "Ma=ما" mastar amaçlıdır. Çeviri buna göre yapıldı. Eğer mevsul kabul edecek olursak, ki çoğunluk mevsul kabul ederek çeviri yapmıştır, "...Onu bina eden..." mânâsına gelir. "men benaha=من بناها" yani "bina eden kimse" şeklinde de okunmuştur. (zad'ul mesir)

⁵: "Taha=طها" fiili için şu anlamlar verilmiştir:
1- [Yeri] sağdan, soldan ve her yanından uzatmak/yaymak. (zad'ul mesir)
2- [Yeri] kısımlamak/bölmek. (Maverdi)
3- [Yeri] genişletmek. (Fahreddin Razi)
Verilen anlamlara göre bu kelimenin dünyanın şekliyle alakası yoktur.

10- Onu [nefsi] kirleten, başarısız olmuştur.

11- Semud [milleti] kendi taşkınlığı sebebiyle yalanladı.

12- Hani, onun [semud milletinin] en bedbaht olanı harekete geçmişti.

13- Ardından, Allah'ın Elçisi kendilerine "Allah'ın dişi devesine ve onun su içmesi[ne dikkat edin!]¹" demişti.

¹: "ne'kate=ناقة" kelimesi, tahzir sebebiyle mensuptur. (zamahşeri:keşşaf, zad'ul mesir)

14- Derken, onu [Elçiyi] yalanlamış, ardından onu [dişi deveyi] kurban etmişlerdi. Ardından RAB'leri, cezayı gerektiren işleri sebebiyle onları mahvetmişti, böylece onu [semud milletini] eşitlemişti [yerle bir etmişti].

15- O, bunun[bu mahvedişin] sonucundan korkmaz.

4 Aralık 2019 Çarşamba

90- Beled suresi (Hubeyb öndeş meali)

1-4- Hayır, sen bu beldede serbest iken bu beldeyi, babayı ve doğanı [çocuğu] delil getiriyorum ki, elbetteki insanı bir zorluk/sıkıntı içinde yaratmıştık.

5-6- [İnsan] "Yığın yığın mal helak ettim" derken¹ herhangi birinin kendisine asla güç yetiremeyeceğini mi sanıyor?

¹: "yekulu=يقول" sözü hal kabul edilebilir. (Halebi: duru-l mes'un)

7- Kendisini herhangi birinin hiç görmediğini mi sanıyor?

8-9- Kendisi için hiç iki göz, bir dil ve iki dudak meydana getirmedik mi?

10-11- Ona, iki yüksek yol/tepe gösterdik de o, sarp yokuşa atılmadı.

12- Öngörüde bulunmanı ne sağladı? sarp yokuş nedir?

13- [O], herhangi bir boynun [kölenin] özgür bırakılmasıdır.

14-16- Ya da açlık-susuzluk sahibi bir günde yakınlık sahibi bir yetime veya toprak sahibi [yoksulluktan toprağa yapışan/sürünen] bir yoksula yedirmektir.

17- Sonra, inanmış, sabrı tavsiyeleşmiş ve merhameti tavsiyeleşmiş kimselerden oldu.

18- İşte onlar, sağ tarafın dostlarıdır.

19- Ayetlerimizi [işaretlerimizi] örtmüş olanlara [gelince], onlar uğursuz/sol tarafın dostlarıdır.

20- Üzerlerinde kapalı bir ateş vardır.

89- Fecr suresi (Hubeyb öndeş meali)

1-4- [Geceyi] yaran¹, on geceler, çift, tek² ve yürüdüğü zaman gece delildir ki

¹: "fecr=فجر" bir şeyi olabildiğince yarmaktır.(müfredat :فجر ) Gündüz de, Geceyi yardığı düşüncesiyle bu adı almıştır.

²: bir yoruma göre, "tek" ile kasıt Yaratıcıdır; "çift" ile kasıt ise, mürekkep olması hesabıyla yaratılmışlardır. (müfredat :شفع)

5- İşte bunda, bilinç sahibi olan için bir delil var mı?

6-10- RAB'binin, Ad [milletine] yani dayanak sahibi olan, belde[ler] içinde kendisinin örneği hiç yaratılmamış olan İrem'e; Vadide sert taşı oyan semud[milletine]; kazıklar sahibi Firavun[un halkına] nasıl yaptığını hiç görmedin mi?

11- [Firavunun halkı] ki, beldede taşkınlık yaptılar

12- Bozgunculuğu [terörü] onun [beldenin] içinde çoğalttılar.

13- Derken, bir azabın kamçısını RAB'bin onların üzerine boşalttı.

14- Gerçek şu ki, RAB'bin kesinlikle gözetleme yerindedir.

15- Artık, RAB'bi, kendisini [insanı] sınayıp da kendisine ikram ettiği ve kendisine nimet verdiği zaman, insana gelince: [insan] "RAB'bim bana ikram etti" der.

16- Kendisini [insanı] sınayıp da rızkını kendisine karşı belirlediği [ölçülediği] zaman, [insana] gelince: [insan] "RAB'bim beni alçalttı" der.

17- Asla! Hayır, yetime ikram etmiyorsunuz.

18- Yoksulun yemeği konusunda [yoksula yedirmeye] teşvik etmiyorsunuz.

19- Mirası, alabildiğince hep birlikte yiyorsunuz.

20- Malı, olabildiğince çok seviyorsunuz.

21- Asla! Yer, ufak ufak toz edildiği zaman,

22- RAB'bin[in emri]¹ ve melekler saf saf geldiği zaman,

¹: Muzaf hazf edilmiş olabilir. Buna göre "Emrullahi=أمر الله" yani "Allah'ın emri..." manası verilebilir. Muzaf'ın hazf edildiği ayet örnekleri vardır.

23-24- O gün, cehennem getirildi. O gün, insan hatırlar. "Keşke hayatım için önden hazırlasaydım!" derken kendisi için hatırlatma[nın faydası]¹ nasıl olacak ki?

¹: Muzaf olan "menfaat=منفعة" kelimesi hazf edilmiştir. Aksi takdirde çelişki çıkar. (Zamahşeri: keşşaf, Fahreddin Razi, beydavi)

25- Artık, o gün herhangi bir kimse onun azap ettiği şekilde azap edemez.

26- Herhangi bir kimse, onun bağladığı şekilde bağlayamaz.

27- "Ey tatmin olmuş benlik!"

28- "Razı olunmuş bir halde razı olarak RAB'bine dön."

29- Ardından, kullarımın¹ içine gir.

¹: İltifat sanatı uygulandı. Önceki ayette "RAB'bine" denilerek "Rab" üçüncü şahıs olarak anlatıldı. Bu ayetten itibaren ise, birinci şahısa çekildi.

30- "Cennetime gir."

3 Aralık 2019 Salı

88- Gaşiye suresi (Hubeyb öndeş meali)

1- Gaşiye'nin [kuşatanın] olayı/sözü sana geldi mi?

2-3- O gün, bir takım yüzler [kişiler] mahçuptur, çalışandır, yorgundur.

4- Çok sıcak bir ateşi[n azabını] çeker.

5- Son Sıcaklığına ulaşmış bir gözden [pınardan] içirilir.

6-7- Kendileri için, şişmanlık vermeyen ve açlıktan [herhangi bir şeye] yeterli olmayan bir kuru dikenden başka yiyecek [mevcut] değildir.

8- O gün, bir takım yüzler [kişiler] nimetlidir.

9- Gayreti için razı olmuştur.

10- Yüce cennetin içindedir.

11- Onun [cennetin] içinde, boş olanı işitmezler.

12- Onun içinde, akıp giden bir göz [pınar] vardır.

13-16- Onun içinde, yükseltilmiş döşekler, konulmuş küpler, saf saf dizilmiş küçük yastıklar ve yayılmış halılar vardır.

17- O halde, yüklülere [bulutlara]¹ bakıp düşünmüyorlar mı? Nasıl yaratılmış?

¹: Develer veya bulutlar kasıt edilmiştir. (müfredat : إبل)

18- Bir de göğe [bakıp düşünmüyorlar mı?]¹ nasıl yükseltilmiş?²

¹: "ile-s sema=إلى السماء" ifadesi, "ile-l ibil=إلى الإبل" ifadesinin matuftur.

²: Naziat 29-32 ayetlerinin dipnotuna bakınız.

19- Dağlara [bakıp düşünmüyorlar mı?] nasıl dikilmişler?

20- Yere [bakıp düşünmüyorlar mı?] nasıl eşitlenmiş?¹

¹: Bu dört Ayetteki fiiller, 1. Şahıs formu ile de okunmuştur. (Beydavi, kurtubi) yani "Nasıl yaratmışım? Nasıl yükseltmişim?.." manasında.

"sath=سطح" bir şeyi artırmak (İbni faris:Mekayısi-l lugat : سطح maddesi) ve eşitlemek/düzenlemek (zamahşeri:belegat esası: سطح maddesi) anlamındadır. kelime anlamının dünyanın şekliyle alakası yoktur. Üzerinde yaşamın gerçekleşmeyeceği tarzda düzensiz bir yapıya sahip olmayıp düzenlenmiş olduğu anlatılmaktadır. Diğer sözlük anlamına göre düzlükle alakalı değildir. Hemen hemen hepsinin verdiği ortak manaya göre düzenlemek anlamındadır. Mesela Ragıp isfehani [v. 1108] şunu söyler: "[Örneğin] 'mekanı sath ettim' denilir. 'Onu [mekanı] sath [evin üzeri] gibi bir düzenleme içinde yaptım' manasındadır"
İbni manzur [D. 1232, v. 1311] lisanu-l Arap isimli sözlüğünde bu kelimenin "yere yatırmak/uzandırmak" anlamında olduğunu söyler

21-22- O halde, hatırlat. Sen, sadece bir hatırlatıcısın, onlara bir bekçi değilsin.

23- Ancak, yüz çevirmiş ve gerçeği örtmüş kimse[ler] hariç.

24- Artık, Allah daha büyük azap olarak ona azap eder.

25- Gerçekten, dönüşleri sadece bizedir.

26- Sonra gerçekten, hesapları[nı sormak] sadece bizedir.

1 Aralık 2019 Pazar

87- Ala suresi (Hubeyb öndeş meali)

1- Yüce RAB'binin ismini tenzih et.

2- O [RAB'bin] ki, yarattı, ardından eşitledi.

3- O [RAB'bin] ki, belirledi, ardından yol gösterdi.

4- O [RAB'bin] ki, otlağı çıkardı.

5- Ardından, onu kapkara halde bir çer-çöp yaptı.

6- Sana okutacağız, artık unutmayacaksın.

7- Ancak, Allah'ın tercih ettiği [şeyler] hariç. Gerçekten o, açıkça ortadakini ve gizleneni biliyor.

8- (o) Kolaylık için seni kolaylaştıracağız.¹

¹: Bu ifade "en kolay olana seni muvaffak kılacağız" olarak anlaşılmış olsa da "teysir=تيسير" kelimesinin anlamı kolaylaştırmak manasındadır. Bu ifade kur'an'a yönelik bir hitap olabilir. Tıpkı Allah'ın göğe ve yere konuşması gibi (fussilet 11).  "Kolaylık için seni (okuyanlara) kolaylaştıracağız" manasında olabilir.

9- Artık, hatırlatma fayda verdiyse hatırlat.

10- Saygılı kimse öğüt alacaktır.

11- En mutsuz [kişi] ondan [öğütten] uzaklaşacaktır.

12-13- [en mutsuz kişi], en büyük ateşi[n azabını] çeker, sonra onun [ateşin] içinde ölmez ve yaşamaz.

14-15- Arınan ve RAB'binin ismini anıp ardından yönelmiş olan  kimse kazanmıştır.

16-17- Aksine! Ahiret [son] daha iyi (hayırlı) ve daha kalıcı iken Dünya [ilk] hayatını tercih ediyorsunuz.

18-19- Gerçekten bu, öncekilerin kesinlikle sayfalarında yani İbrahim'in ve Musa'nın sayfalarındadır.

86- Tarık suresi (Hubeyb öndeş meali)

1- Gök ve Tarık [vurucu]¹ delilidir ki,

¹: bkz: Pulsar yıldızı.

2- Öngörüde bulunmanı ne sağladı? Tarık [vurucu] nedir?

3- [O], delici yıldızdır.

4- Kesinlikle her bir can [evet, her bir canın] üzerinde mutlaka bir kayıt edici vardır.

5- O halde, insan neyden yaratılmış, bakıp düşünsün.

6-7- Hızla atan¹, bel ve kaburgalar arasında çıkan bir sudan yaratıldı.

¹:''Dafik=دافق'' kelimesi faildir. Yani ''hızla atan'' manasındadır.  Genellikle tevil yoluyla bu ifadeye ''hızla atılan''[yani ''medfuk=مدفق'']  manası verilmiştir. Bundan dolayı da erkeğin suyunun kast edildiği düşünülmüştür. Ancak ayetin ifadesi bize ''Hızla atan'' bir su olduğunu gösteriyor. Bu sudan kast ise kadının rahminin sağ ve sol taraflarında bulunan ovaryumlar içindeki foliküllerdir. Bu foliküller(içi su dolu olan baloncuklar) bir süre sonra patlayarak içindeki yumurtayı anne rahminin boşluğuna göndermektedir. Ayetteki ''Hızla atan su'' ifadesinden kast bu olabilir. Bu durumda ayetteki ''Min=من'' harfi cerri sebep bildirmiş olur. Anlamı ''hızla atan bir su sayesinde yaratıldı'' olur. 
''teraib=ترائب'' ifadesinin anlamı konusunda ayrılık vardır. ''Kaburga kemıkleri, göğüs, kalbin suyu, gerdanlık bölgesi, vb.'' (Kurtubı, mufredat: ترب, Keşf ve-l beyan, bahru-l muhit) bu kelimenin ''kişinin iki bacağı, iki eli gibi uzuvları'' manasında olduğu da söylenmiştir. (Kurtubı ve bahru-l muhit) anne rahmi iki bacak ve bel arasındaki bölgede bulunduğundan dolayı bu anlam tercih edildi. 

''çıkan'' manasında olan ''yahrucu=يخرج'' fiilinin zamirinin işareti insan da olabilir. (Kurtubi) bu durumda bebeğin çıkış noktası kast edilmiştir.   
 

8-9- Gerçekten o, sırların sınanacağı (ortaya çıkacağı) gün, onun [insanın] geri dönüşüne [geri döndürmeye] imkanı olandır.

10- Artık, kendisi için hiçbir kuvvet ve yardımcı yoktur.

11-14- Dönüş sahibi olan gök ve çatlak sahibi olan yer, delilidir ki, Gerçekten o, bir ayırma [gerçeği ortaya çıkarma] sözüdür ve asla gereksiz/faydasız değildir.

15- kesinlikle onlar, plan yaptıkça yapıyorlar.

16- Plan yaptıkça yapıyorum.

17- Artık, kafirlere [gerçeği örtenlere] ağır ol, onlara azıcık mühlet verdim.

85- Buruc suresi (Hubeyb öndeş meali)

1-5- Burçlar sahibi gök, söz verilmiş olan gün, şahit ve şahitlik edilen delildir ki, hendeğin yani tutuşturulma sahibi olan Ateşin dostları öldürüldü.

6-7- Bir vakit, onların inançlılara yaptıklarına karşı şahitler olarak onun [ateşin] karşısında oturuyorlardı.

8-9- Onlardan ancak devamlı üstün olan, övgüye layık olan, göklerin ve yerin [tüm evrenin] yönetimi sadece kendisine ait olan Allah'a inanıyorlar diye intikam aldılar. Hâlbuki Allah, her şeye devamlı şahittir.

10- Gerçek şu ki, inançlı erkeklere ve inançlı kadınlara işkence etmiş/onları yakmış¹ olup sonra hiç tevbe etmemiş [hatadan dönüş yapmamış] olanlara (evet!) onlara cehennemin azabı ve yangın azabı vardır.

¹: "fetene=فتن" fiili, iki anlama da müsaittir (müfredat : فتن, kurtubi, beydavi)

11- Gerçek şu ki, inanmış ve düzgün-iyi eylemlerde bulunmuş olanlara (evet!) onlara alt taraflarından ırmaklar akan cennetler vardır. İşte bu, büyük başarının ta kendisidir.

12- Gerçekten, RAB'binin tutup cezalandırması kesinlikle çok şiddetlidir.

13- Gerçekten o, başlatıyor ve başa döndürüyor.

14- O, çok bağışlayandır, çok sevendir.

15- Arş'ın [yönetimin] sahibidir, iyiliği bol olandır.

16- İstediğini çokça yapandır.

17-18- Ordunun yani Firavun'un ve semud'un olayı/sözü sana geldi mi?

19- Hayır! Gerçeği örtmüş olanlar, bir yalanlamanın içindedir.

20- Halbuki Allah, onların gerisinden kuşatan'dır.

21- Hayır! O, şerefli bir kur'an'dır.

22- Korunmuş bir levhanın (Levhi mahfuzun) içindedir.

84- inşikak suresi (Hubeyb öndeş meali)

1-2- Gök, ayrıldığı, RAB'bi için dinlediği ve Hak [buna layık] edildiği zaman,

3-5- Yer, gerildiği¹, içindekileri attığı, boşaldığı, RAB'bi için dinlediği ve Hak [buna layık] edildiği zaman,

¹: Bu ifade, cilt derisinin uzatılması yani gerilmesi anlamındadır. Cilt derisi gerildiği zaman, nasıl kıvrımları yok oluyorsa, yeryüzü de gerildiği zaman, üzerindeki dağlar yok olacaktır. (kurtubi) bu ifadeden dünyanın şekli çıkmaz. Çünkü kelimenin açılımı ile ilgili verilen örneğe dikkat edilirse, ister düz cilt olsun isterse yuvarlak bir cilt olsun [mesela başın derisi] gerildiği zaman yüzeyi düz olur. Bu sebeple ayetten dünyanın şekline işaret çıkarılamaz.

6- Ey insan! Gerçekten sen, RAB'bine doğru alabildiğince çalışıp çabalayansın. Ardından, onunla karşılaşıcısın.

7-9- Artık, kitabı sağına verilmiş kimselere gelince: o, yakında çok kolay bir hesap olarak hesaplaşacaktır ve ailesine/halkına mutlu edilmiş olarak dönecektir.

10-12- Kitabı, sırtının gerisine verilmiş kimselere gelince, yakında yıkımı [ölümü] çağıracak ve alevin [azabını] çekecektir.

13- Gerçekten o, ailesinin/halkının içinde mutlu edilmişti.

14- Gerçekten o, asla dönmeyeceğini [diriltilmeyeceğini] düşünmüştü.

15- Bilakis, gerçekten RAB'bi onu devamlı görendi.

16-19- Artık hayır. Şafağı, geceyi, topladığı [şeyleri] ve toplandığı zaman Ay'ı delil getiririm ki, mutlaka bir tabaka'dan bir bir tabakaya bineceksiniz.

20- O halde, kendileri ne var ki inanmıyorlar?

21- Kendilerine kur'an okunduğu zaman secde etmiyorlar?

22- Hayır! Gerçeği örtmüş olanlar, yalanlıyor.

23- Allah, sakladıklarını/içlerindekini daha iyi bilir.

24- Artık, onları can yakıcı bir azap ile müjdele!

25- Ancak, inanmış ve düzgün-iyi eylemlerde bulunmuş olanlar hariç. Onlar için, engellenmemiş bir ödül vardır.

83- Mutaffifin suresi (Hubeyb öndeş meali)

1- 'Mutaffifin'e¹ yazıklar olsun!

¹: "Mutaffifin"in ne olduğu devam eden ayetlerde anlatılmaktadır.

2-3- O [Mutaffifin olanlar] ki, insanlardan ölçek aldıkları zaman, vefa [tam almayı] isterler. Kendileri, ölçek verdikleri veya Tarttıkları zaman, [ölçüyü] kaybettirirler/eksiklik yaparlar.

4-6- Onlar, büyük bir gün yani Alemlerin [varlıkların] RAB'bi için insanların ayağa kalkacağı gün için kendilerinin yönlendirileceklerini/yeniden diriltileceklerini düşünmüyorlar mı?

7- Asla! Gerçekten, [dinin sınırlarını] parçalayanların kitabı, kesinlikle 'siccin' içindedir.

8- Sana ne öngörüde bulundurdu, 'siccin' nedir?

9- [Siccin], rakamlandırılmış bir Kitaptır.

10-11- O gün, din gününü yalanlayan (o) yalanlayıcılara yazıklar olsun!

12- Onu [Din gününü] ancak kasıtlı suç işleyen saldırgan yalanlar.

13- Kendisine, ayetlerimiz [işaretlerimiz] okunup teşvik edildiği zaman "öncülerin-öncekilerin satırlarıdır [uydurmasıdır]" dedi.

14- Asla! Aksine, elde etmekte oldukları [şeyler] kalplerinin üzerini paslandırdı.

15- Asla! Gerçekten onlar, o gün RAB'lerinden kesinlikle engellenmişlerdir.

16- Sonra, gerçekten onlar kızgın ateşi[n azabını] kesinlikle çektiler.

17- Sonra "Bu, kendisini yalanlamakta olduğunuz [şeydir]" denilir.

18- Asla! Gerçekten, iyilerin kitabı, kesinlikle 'İlliyyin' içindedir.

19- 'illliyyin' nedir? Sana, bilgi yakalamanı ne sağladı?

20- [İlliyyin], Rakamlandırılmış bir Kitaptır.

21- Yaklaştırılmışlar, ona şahitlik ediyor.

22- Gerçekten, iyiler Naim'in içindedir.

23- Bakıp düşünerek süslü makamların üzerindedirler.

24- Onların yüzlerinde bulunan 'Naim'in aydınlığını/güzelliğini' tanırsın.

25- Mühürlenmiş bir 'Rahik'ten içirilirler.

26- Onun [Rahik'in] mühürü/sonu misktir. O halde, 'erdemlilik için kendi nefsiyle mücadele edenler'¹, işte bunlar konusunda kendi nefisleri ile mücadele etsinler.

¹: (müfredat : نفس)

27-28- Onun karışımı, yaklaştırılmışların kendisinden içeceği bir pınar olarak tesnim'dir.

29- Gerçekten, suç işlemiş olanlar, inanmış olanlardan dolayı gülüyorlardı.

30- Onlara [inanmış olanlara] uğradıkları zaman, işaret ederler [kınarlar].

31- Kendi ailelerine/halklarına döndükleri zaman keyifli olarak döndüler.

32- Onları [inanmış olanları] gördükleri zaman "Gerçekten, bunlar cidden [yolu] kaybedenlerdir/şaşıranlardır." dediler.

33- Onlar, onlara kayıtçı olarak gönderilmediler.

34-35- O halde bugün, inanmış olanlar, bakıp düşünerek süslü makamların üzerinde iken kâfirlerden [gerçeği örtenlerden] dolayı gülerler.

36- [Böylece], Kâfirler [gerçeği örtenler], yapmış olduklarının getirisini aldılar mı?