7 Aralık 2019 Cumartesi

114- Nas suresi (Hubeyb öndeş meali)

1-6- "İnsanların göğüslerine fısıldayan (o) Gizlininin fısıldısından, cinlerden ve insanlardan, İnsanların RAB'bine, insanların kralına, insanların Tanrısına sığınırım" de.

113- Felak suresi (Hubeyb öndeş meali)

1-5- "Yarattığı [şeylerin] kötülüğünden, çöktüğü zaman gece karanlığının kötülüğünden, düğümün içine çokça üfleyenlerin kötülüğünden ve haset ettiği zaman hasetçinin kötülüğünden felak'ın [sabahın] RAB'bine sığınırım" de.

112- İhlas suresi (Hubeyb öndeş meali)

1- "O Allah tektir" de.

2- "Allah Samed'dir [her konuda kendisine başvurulandır]."

3- "Hiç doğurmadı ve hiç doğrulmadı"

4- "Hiçbir [kişi], ona hiç denk olmadı."

111- Tebbet suresi (Hubeyb öndeş meali)

1- Ebu lehebin iki eli [gücü, malı]¹ battı² ve [kendisi de]³ battı.

¹: "iki el" ifadesiyle kasıt edilen, malı ve gücüdür. Dil açısından "el" kelimesinin bu anlamı vardır. (müfredat : يد)

²: Çoğu meal bu ifadeyi beddua olarak çevirmiştir. Ancak, sözün faili Allah olunca, mazi [geçmiş zaman] fiili için dua anlamının verilmesi doğru değildir.

³: 1. "tebb=تب" fiili, ellere işaret ettiği için dişi olarak [tebbeT=تبت] şeklinde gelmiştir; 2.si ise, ellere değil, doğrudan kendisine işaret ettiği için eril olarak [tebbe=تب] şeklinde gelmiştir.

2- Malı ve elde ettiği, kendisine yeterli gelmedi.

3-5- Hanımı, odun taşıyıcısı iken, kendisi alev sahibi bir ateş[in azabını] çekecek.

6- [Hanımının] boynunda hurma dalından bir iplik vardır.

110- Nasr suresi (Hubeyb öndeş meali)

1-3- Allah'ın yardımı ve fetih geldiği ve insanları dalgalar [gruplar] halinde Allah'ın dinine girerken gördüğün zaman, RAB'binin övgüsüyle tenzih et ve ondan bağışlanma dile. Gerçekten o, [en başından beri] tevbeyi çokça kabul edendi.

109- kafirun suresi (Hubeyb öndeş meali)

1- "Ey kafirler [gerçeği örtenler]!" de.

2- "kulluk ettiğinize kulluk etmiyorum."

3- "Siz, benim kulluk ettiğime kulluk edenler değilsiniz"

4- "Kulluk etmiş olduğunuza ben kulluk eden değilim."

5- "Siz, benim kulluk ettiğime kulluk edenler değilsiniz"

6- "Sizin kendi dininiz vardır; benim kendi dinim vardır"

108- Kevser suresi (Hubeyb öndeş meali)

1- Gerçekten biz, sana Kevseri bağışladık.

2- Artık, RAB'bin için yönel (namaz kıl) ve kurban kes.¹

¹: "inhar=انحر" emrinin, "Namazda ellerini göğüs hizasına kaldır" ve "göğsünü kıbleye çevir" gibi farklı anlamlara gelmesi de mümkündür. (kurtubi, zad'ul mesir) ancak bakara 71. Ayet, bir başka kıraat'te "zebehuhe =ذبحوها" [kestiler] ifadesi yerine "naharuhe=نحروها" şeklinde okunması (müfredat:نحر), kelimenin "kurban kesme" anlamında olduğunu destekliyor.

3- Gerçekten, sana kin/nefret duyan, soyu kuruyacak olanın ta kendisidir.

107- Maun suresi (Hubeyb öndeş meali)

1- Dini yalanlayanı bana haber ver.

2- İşte o, yetimi şiddetle def edendir.

3- Yetimi yedirme konusunda teşvik etmez.

4-5- Artık, kendi yönelişlerinden/takiplerinden [vahiyden] yana dikkatsiz davranan (o) yönelenlere (namaz kılanlara)¹ yazıklar olsun!

¹: (Müfredat: صلا) 

6-7- ki onlar, gösteriş yaparlar ve maun'u [desteği] engellerler.

106- Kureyş suresi (Hubeyb öndeş meali)

1-4- Kureyş'in kaynaşması yani kış ve yaz yolculuklarında kaynaşmaları için¹, kendilerini açlıktan doyurmuş ve korkudan emin [güvende] yapmış olan bu evin RAB'bine kulluk etsinler.

¹: Buradaki "lam= ل" harfi, 3. Ayetteki "kulluk etsinler" ifadesine bağlıdır. (zamahşeri:keşşaf)

105- Fil suresi (Hubeyb öndeş meali)

1- RAB'binin, fil dostlarına nasıl yaptı[ğını] hiç görmedin mi?

2- Onların planını, bir kayboluşun içine hiç getirmedi mi? [planlarını bozmadı mı?]

3-4- kendilerine Siccilden [taş ve toprak karışımından] taşlar fırlatan ebabil'in [dağınık sürünün] kuşlarını kendilerinin üzerine gönderdi.

5- Ardından, onları yenilmiş kırıntılar gibi yaptı.

104- Humeze suresi (Hubeyb öndeş meali)

1- Çekiştiren, hata arayan herkese yazıklar olsun!

2-3- O [kimse] ki, malının kendisini kalıcı yaptığını sanarak mal topladı ve onu [malı] saydı.

4- Asla! O, mutlaka ama mutlaka 'hutame'nin içine değersizce atılacaktır.

5- Öngörüde bulunmanı ne sağladı? Hutame nedir?

6-7- [O], gönüllerin üzerine çıkmış [ulaşmış], Allah'ın tutuşturulmuş ateşi'dir.

8- Kesinlikle o, onların üzerine kapanmıştır.

9- Uzatılmış bir dayanak içindedir.

103- Asr suresi (Hubeyb öndeş meali)

1- Asr, delildir ki,

2- Gerçekten insan[türü] mutlaka bir kaybedişin içindedir.

3- Ancak, inanmış, düzgün-iyi eylemlerde bulunmuş, Hakkı tavsiyeleşmiş ve sabrı tavsiyeleşmiş olanlar hariçtir.

102- Tekasür suresi (Hubeyb öndeş meali)

1- Çokluk yarışı, sizi oyaladı.

2- Sonunda kabirleri ziyaret ettiniz.

3- Asla! Yakında bileceksiniz.

4- Sonra Asla! Yakında bileceksiniz.

5- Asla! Şayet, Kesin olanın bilgisi [ile] biliyor olsaydınız...

6- Kızgın Ateşi mutlaka ama mutlaka göreceksiniz.

7- Sonra, onu [ateşi] Kesin olanın gözü [ile] mutlaka ama mutlaka göreceksiniz.

8- Sonra, o gün nimetlerden yana mutlaka ama mutlaka sorgulanacaksınız.

101- karia suresi (Hubeyb öndeş meali)

1-3- Çarpıcı olan... Nedir (o) çarpıcı olan? Sana, öngörüde bulunmanı ne sağladı? Nedir (o) çarpıcı olan?

4-5- İnsanların dağılmış kelebek[ler]¹ gibi olacağı ve dağların renkli yün[ler] gibi olacağı gün [o çarpıcı olan, gelecektir].²

¹: "firaş=فراش" kelebek anlamındadır. (müfredat : فرش) Kuş ve çekirge olması da mümkündür. (zad'ul mesir)

²: "yevme=يوم" kelimesi, takdiri bir fiil sebebiyle mensuptur. Yani "te'tiy yevme... =تأتي يوم..." anlamındadır. (Müşkül i'rab-ul kur'an)

6-7- Artık, terazileri ağır gelmiş kimseye gelince: O, razı bir yaşam içindedir.

8-9- Terazileri hafif gelmiş kimseye gelince: onun anası [yeri] 'haviye'dir.

10- Sana, öngörüde bulunmanı ne sağladı? O [haviye] nedir?

11- Sıcak bir ateştir.

100- Adiyat suresi (Hubeyb öndeş meali)

1-7- Soluk soluğa koşturanlar, ardından kıvılcım çıkaranlar, ardından sabahleyin baskın yapanlar, ardından onda tozu dumanı savurmuş [olanlar], ardından onunla bir topluluk halinde ortasına dalmış [olanlar] delildir ki, kesinlikle insan, RAB'bine verimsizdir/nankördür; kesinlikle kendisi de buna karşı mutlaka devamlı şahittir.

8- Kesinlikle o, iyinin (hayrın) sevgisine cidden çok güçlüdür (düşkündür).

9-10- Artık, kabirdekiler [ortaya] çıkarılıp yönlendirildiği, göğüslerin içindekiler [öz'ler] çıkarıldığı zaman [İnsan] bilmez mi?

11- Gerçekten, RAB'leri o gün onlara karşı mutlaka haberdardır.

6 Aralık 2019 Cuma

99- Zilzal suresi (Hubeyb öndeş meali)

1-3- Yer, kendi[ne has bir] sarsıntı olarak sarsıldığı; yer, kendi ağırlıklarını çıkardığı ve insan "Ona [yere] ne var? [ne oluyor?]" dediği zaman,

4-5- O gün, [yer] kendi haberini, kendisine RAB'binin vahiy etmesi sebebiyle bahseder.

6- O gün, kendi eylemleri görülsün diye insanlar dağınık gruplar halinde dönerler.

7- Artık, kim bir zerre ağırlığınca iyi eylemde bulunursa, onu görür.

8- Kim, bir zerre ağırlığınca kötü eylemde bulunursa, onu görür.

98- Beyyine suresi (Hubeyb öndeş meali)

1-3- Kitap halkından ve Müşriklerden [Allah'a ortak sayanlardan] gerçeği örtmüş olanlar, açık kanıt yani Allah'tan (gelmiş) olan, içinde dosdoğru bir kitap bulunan temizlenmiş sayfaları okuyup teşvik eden bir Elçi kendilerine gelinceye kadar, (yalanlarından) hiç ayrılacak değillerdi.

4- Kendilerine kitap verilmiş olanlar, ancak kendilerine (o) açık kanıtın gelmesinden sonra gruplaştılar.

5- Onlar, ancak Hanifler [doğruya eğilmiş] olarak, dini kendisine [Allah'a] adamış olarak Allah'a kulluk etmeleri, yönelişi (namazı) ayakta tutmaları (devam ettirmeleri) ve zekatı vermeleri için emir olundular. İşte bu, dosdoğru dindir.

6- Gerçek şu ki, kitap halkından ve Müşriklerden [Allah'a ortak sayanlardan] gerçeği örtmüş olanlar, kendisinde kalıcı oldukları cehennem ateşinin içindedir. İşte onlar kötü halktır.

7- Gerçekten, inanmış ve düzgün-iyi eylemlerde bulunmuş olanlar (evet!) işte onlar, iyi halktır.

8- RAB'lerinin katında onların karşılığı, alt taraflarından ırmaklar akan, içinde ebedi olarak kalıcı oldukları Adn cennetleri'dir. Allah, onlardan razı oldu; onlar da ondan [Allah'tan] razı oldu. İşte bu, RAB'bine saygılı olmuş kimse[ler] içindir.


97- Kadir suresi (Hubeyb öndeş meali)

1- Gerçekten biz, onu kadir gecesinde indirdik.

2- Öngörüde bulunmanı ne sağladı? Nedir kadir gecesi?

3- Kadir gecesi, bin aydan daha iyidir.

4- Melekler ve Ruh(lar), RAB'binin izniyle onun [o gecenin] içinde her emir'den kısım kısım inerler.

5- O, [karanlığı] yaranın [şafağın] dikilmesine/doğmasına kadar bir esenlik'tir.

96- Alak suresi (Hubeyb öndeş meali)

1- Yaratmış RAB'binin ismini oku/an!¹

¹: "bi=ب" harfi cerr'i, zaid sayılarak ve "ikra=اقرأ" emrine "An! (zikir et)" manası verilerek bu şekilde bir anlam verilmesi, dil açısından müsaittir. (Fahreddin Razi, zad'ul mesir)

2- İnsanı bir Alak'dan(rahme tutunan hücreden)¹ yarattı.

3-4- En değerli RAB'bin, kalemle [yazı yazmayı]¹ öğretmiş iken oku!

¹: "yazı yazma" yani "hatt=الخط" kelimesi hazf edilmiştir. Başka bir okuyuşta bu ifadenin bulunması da bu anlamı doğruluyor. (Zamahşeri: keşşaf)

5- İnsana, hiç bilmediği [şeyleri] öğretti.

6-7- Asla! Gerçekten insan, kendisini 'yeterli/ihtiyaçsız' olarak gördü diye taşkınlık ediyor.

8- Kesinlikle, dönüş sadece RAB'binedir.

9-10- Bir kulu, yöneldiği (okuduğu)¹ zaman engelleyeni bana haber ver.

¹: Bakara 3. Ayetin dipnotuna bakınız. "Salat=صلاة" kelimesinin İsra 110. Ayetinde "okuma" manasında kullanıldığı söylenmiştir. Buradan hareketle, bu ayette kullanılan salat kelimesinin "okuma" manasında olduğu söylenebilir. Çünkü peygamber, kendisine gelen vahyi okuyordu. Bu ayette muhtemelen bu anlamda kullanılmıştır. 

11-12- Bana haber ver: eğer o, doğru yol üzerinde idiyse? Ya da korunup sakınmayı emir ettiyse?

13- Bana haber ver: eğer yalanladı ve yüz çevirdi ise?

14- Allah'ın, kendisini gördüğünü hiç bilmedi mi?

15-16- Asla! Şayet, buna hiç son vermedi ise, mutlaka ama mutlaka¹ Alın ile (alnından) yani, yalancı, hata eden bir Alın ile (alnından) tutup yakalarız.

¹: "lenesfeanne=لنسفعن" şeklinde de okunmuştur. (zamahşeri :keşşaf) bu okuyuş tercih edildi.

17- Artık, meclisini [dostlarını] çağırsın.

18- Zebanileri çağıracağız.

19- Asla! Ona gönülden itaat etme! (RAB'bine) secde et ve yaklaş.

95- Tin suresi (Hubeyb öndeş meali)

1-4- İncir, zeytin,¹ Sina dağı (Tur-i siniyn) ve emin [güvende] olan bu belde delildir ki, elbette biz, insan[türünü]² en güzel gelişim/düzen³ içinde yaratmıştık..

¹: Sina dağı, Musa peygamberin vahiy aldığı yere; İncir, İsa peygamberin vahiy aldığı yere; zeytin ise, budha'nın vahiy aldığı yere dikkat çekmektedir.

²: Cins ismidir, "tüm insanları" anlamındadır. (zad'ul mesir)

³: (Zamahşeri:keşşaf, müfredat : قوم)

5-6- Sonra, onu [İnsan türünü] aşağıların en aşağısına döndürdük. Ancak, inanmış ve düzgün-iyi eylemlerde bulunmuş olanlar hariç. Artık, kendileri için engellenmeyen bir ödül vardır.

7- Artık, bundan sonra Din konusunda seni ne yalanlayabilir?

8- Allah, hakimlerin en hakimi/hikmetlisi değil midir?

94- İnşirah suresi (Hubeyb öndeş meali)

1-4- Sana göğsünü hiç yayıp açmadık mı? Sırtına ağır gelmiş olan yükü senden hiç indirmedik mi? Senin için, zikrini (hatırlatmanı) yükseltmedik mi?

5- Artık, kesinlikle zorlukla beraber bir kolaylık vardır.

6- Kesinlikle zorlukla beraber bir kolaylık vardır!

7- Artık, boşta kaldığın zaman, (başka işlerle) yorul.

8- Sadece RAB'bine rağbet et!

5 Aralık 2019 Perşembe

93- Duha suresi (Hubeyb öndeş meali)

1-3- Aydınlık ve sakinleştiği zaman gece delildir ki, RAB'bin seni bırakmadı¹ ve nefret etmedi.

¹: "veddea=ودّع" ve "vedea=ودع" olarak iki şekilde de okunmuştur. (zad'ul mesir) İlki, "vedalaşma" anlamındadır; diğeri ise "bırakma" anlamındadır. (Beydavi)

4- Kesinlikle ahiret [son], senin için ilk'ten daha yararlıdır.

5- kesinlikle RAB'bin sana bağışlayacak, ardından razı olacaksın.

6- Seni, yetim olarak bulup da hiç barındırmadı mı?

7- Seni, yolu kaybetmiş olarak bulup da hiç yol göstermedi mi?

8- Seni, bir muhtaç olarak bulup da zengin yapmadı mı?

9- O halde, yetime gelince, [onu] ezme!

10- Sorana/isteyene¹ gelince: [onu] azarlama!

¹: Genellikle "isteyene/dilenciye gelince..." olarak anlaşılmıştır. Ancak 6 ve 9; 7 ve 10; 9 ve 11 ayetleri arasında bir bağlantı vardır, 6 ve 9 ayetleri birbiriyle bağlantılı olarak "Seni yetim bulup sığındırdı, o halde yetimi ezme!" demektedir. 9 ve 11 ayetleri de birbiriyle bağlantılı olarak "Seni muhtaç bulup zengin etti, o halde Rabbinin nimetinden bahset" demektedir. Aynı şekilde 7 ve 10 ayetleri de birbiriyle bağlantılı olarak "Seni yolunu kaybetmiş bulup yol gösterdi, o halde (doğru yolu bulmak için) sana soranı azarlama" manasında olması gerekir. 

Ki, ilgili kısmın "soru soranlar" manasında olduğunu, en eski kaynaklar da belirtmektedir (kurtubi) 


11- RAB'binin nimeti konusuna gelince: bahset!

92- Leyl suresi (Hubeyb öndeş meali)

1-4- Bürüdüğü zaman gece; apaçık göründüğü zaman gündüz; erkeği ve dişiyi yaratan delildir ki, gerçekten çabanız dağınıktır [çeşit çeşittir].

5-7- Artık, bağış yapmış, korunup sakınmış ve en güzeli doğrulamış kimseye gelince: onu [öylesi kimseyi] kolaylık için kolaylaştıracağız [kolaylığı ulaştıracağız].

8-10- Cimrilik etmiş, [kendini] yeterli görmek istemiş ve en güzeli yalanlamış kimseye gelince: onu [öylesi kimseyi] zorluk için kolaylaştıracağız. [zorluğa ulaştıracağız].

11- Tepe taklak yuvarlanacağı zaman, malı kendisine yeterli gelmez.

12- Gerçekten 'yol göstermek', sadece bize düşer.

13- Gerçekten, ahiret [son] ve ilk, sadece bizimdir.

14- Artık, köpüren bir ateşe [karşı] sizi uyardım.

15-16- Onu[n azabını] ancak yalanlamış ve yüz çevirmiş olan en bedbaht [kimse] çeker.

17-18- Arınarak kendi malını vermiş olan en çok korunup sakınan [kimse] ondan [o ateşten] uzaklaştırılacaktır.

19-21- Onun katında herhangi biri için, karşılık bulacağı bir nimet[türün]den ne varsa, ancak en yüce RAB'binin yüzünü [kendisini] aramak için vardır. O, mutlaka razı olacaktır.

91- Şems suresi (Hubeyb öndeş meali)

1-9- Güneş, onun aydınlığı/sıcaklığı¹, onu [güneşi] takip ettiği² zaman Ay, onu³ (dünyayı) gösterdiği/açığa çıkardığı zaman gündüz, onu³ bürüdüğü zaman gece, gök, onun [göğün] yapısı⁴, yer, onun [yerin] büyümesi⁵, can (nefis) ve onu düzenleyip kendisine [dini sınırları] parçalamayı [günahı] ve korunup sakınmayı ilham eden (güç) işarettir ki, onu [nefsi] arındıran başarmıştır.

¹: "duha=ضحا" kelimesi iki anlama da müsaittir. (Fahreddin Razi, Mukatil b. Süleyman)

²: Güneş, yasin 38. Ayette anlatıldığı gibi akıp gitmekte, yasin 40. Ayette belirtildiği gibi Güneş, Ay ve yıldızlar ayrı birer yönde hareket etmektedir ve bu Ayette de belirtildiği üzere bütün bunlarla birlikte Ay, Güneşi takip etmektedir. Bilimsel olarak kanıtlanmıştır. O dönem insanının bu şekilde bir güneş modelini tahmin etme olasılığı neredeyse hiç yoktur. Bu bile, kur'an'ın evreni yaratan tarafından gönderilmiş olduğunu ispatlıyor.

Bu ifadeyi "güneşin ışığına uymak" olarak da yorumlayan vardır, gerçek anlamda "Güneşi takip etmek" olarak da yorumlayan vardır. (zad'ul mesir, Fahreddin Razi) Işığına uymak, anlamını verenler ise, Ay'ın, ışığını güneşten aldığına işaret olduğunu söylemişlerdir. (müfredat: تول, zad'ul mesir)

³: Zamirin "dünyaya" işaret ettiği de söylenmiştir. (Halebi: duru-l mes'un, beydavi) yani "Dünyayı açığa çıkardığı (içindekileri gösterdiği) zaman gündüz", "dünyayı bürüdüğü (içindekileri gizlediği) zaman geceye" manası verilebilir. Çünkü, "Dünya" [arz=أرض] kelimesi de dişildir. Ayette kullanılan işaret zamiri de dişildir.

Bununla birlikte, bu zamirlerin güneşe gitmesi de dil açısından mümkündür. 

⁴: "Ma=ما" mastar amaçlıdır. Çeviri buna göre yapıldı. Eğer mevsul kabul edecek olursak, ki çoğunluk mevsul kabul ederek çeviri yapmıştır, "...Onu bina eden..." mânâsına gelir. "men benaha=من بناها" yani "bina eden kimse" şeklinde de okunmuştur. (zad'ul mesir)

⁵: "Taha=طها" fiili için şu anlamlar verilmiştir:
1- [Yeri] sağdan, soldan ve her yanından uzatmak/yaymak. (zad'ul mesir)
2- [Yeri] kısımlamak/bölmek. (Maverdi)
3- [Yeri] genişletmek. (Fahreddin Razi)
Verilen anlamlara göre bu kelimenin dünyanın şekliyle alakası yoktur.

10- Onu [nefsi] kirleten, başarısız olmuştur.

11- Semud [milleti] kendi taşkınlığı sebebiyle yalanladı.

12- Hani, onun [semud milletinin] en bedbaht olanı harekete geçmişti.

13- Ardından, Allah'ın Elçisi kendilerine "Allah'ın dişi devesine ve onun su içmesi[ne dikkat edin!]¹" demişti.

¹: "ne'kate=ناقة" kelimesi, tahzir sebebiyle mensuptur. (zamahşeri:keşşaf, zad'ul mesir)

14- Derken, onu [Elçiyi] yalanlamış, ardından onu [dişi deveyi] kurban etmişlerdi. Ardından RAB'leri, cezayı gerektiren işleri sebebiyle onları mahvetmişti, böylece onu [semud milletini] eşitlemişti [yerle bir etmişti].

15- O, bunun[bu mahvedişin] sonucundan korkmaz.

4 Aralık 2019 Çarşamba

90- Beled suresi (Hubeyb öndeş meali)

1-4- Hayır, sen bu beldede serbest iken bu beldeyi, babayı ve doğanı [çocuğu] delil getiriyorum ki, elbetteki insanı bir zorluk/sıkıntı içinde yaratmıştık.

5-6- [İnsan] "Yığın yığın mal helak ettim" derken¹ herhangi birinin kendisine asla güç yetiremeyeceğini mi sanıyor?

¹: "yekulu=يقول" sözü hal kabul edilebilir. (Halebi: duru-l mes'un)

7- Kendisini herhangi birinin hiç görmediğini mi sanıyor?

8-9- Kendisi için hiç iki göz, bir dil ve iki dudak meydana getirmedik mi?

10-11- Ona, iki yüksek yol/tepe gösterdik de o, sarp yokuşa atılmadı.

12- Öngörüde bulunmanı ne sağladı? sarp yokuş nedir?

13- [O], herhangi bir boynun [kölenin] özgür bırakılmasıdır.

14-16- Ya da açlık-susuzluk sahibi bir günde yakınlık sahibi bir yetime veya toprak sahibi [yoksulluktan toprağa yapışan/sürünen] bir yoksula yedirmektir.

17- Sonra, inanmış, sabrı tavsiyeleşmiş ve merhameti tavsiyeleşmiş kimselerden oldu.

18- İşte onlar, sağ tarafın dostlarıdır.

19- Ayetlerimizi [işaretlerimizi] örtmüş olanlara [gelince], onlar uğursuz/sol tarafın dostlarıdır.

20- Üzerlerinde kapalı bir ateş vardır.

89- Fecr suresi (Hubeyb öndeş meali)

1-4- [Geceyi] yaran¹, on geceler, çift, tek² ve yürüdüğü zaman gece delildir ki

¹: "fecr=فجر" bir şeyi olabildiğince yarmaktır.(müfredat :فجر ) Gündüz de, Geceyi yardığı düşüncesiyle bu adı almıştır.

²: bir yoruma göre, "tek" ile kasıt Yaratıcıdır; "çift" ile kasıt ise, mürekkep olması hesabıyla yaratılmışlardır. (müfredat :شفع)

5- İşte bunda, bilinç sahibi olan için bir delil var mı?

6-10- RAB'binin, Ad [milletine] yani dayanak sahibi olan, belde[ler] içinde kendisinin örneği hiç yaratılmamış olan İrem'e; Vadide sert taşı oyan semud[milletine]; kazıklar sahibi Firavun[un halkına] nasıl yaptığını hiç görmedin mi?

11- [Firavunun halkı] ki, beldede taşkınlık yaptılar

12- Bozgunculuğu [terörü] onun [beldenin] içinde çoğalttılar.

13- Derken, bir azabın kamçısını RAB'bin onların üzerine boşalttı.

14- Gerçek şu ki, RAB'bin kesinlikle gözetleme yerindedir.

15- Artık, RAB'bi, kendisini [insanı] sınayıp da kendisine ikram ettiği ve kendisine nimet verdiği zaman, insana gelince: [insan] "RAB'bim bana ikram etti" der.

16- Kendisini [insanı] sınayıp da rızkını kendisine karşı belirlediği [ölçülediği] zaman, [insana] gelince: [insan] "RAB'bim beni alçalttı" der.

17- Asla! Hayır, yetime ikram etmiyorsunuz.

18- Yoksulun yemeği konusunda [yoksula yedirmeye] teşvik etmiyorsunuz.

19- Mirası, alabildiğince hep birlikte yiyorsunuz.

20- Malı, olabildiğince çok seviyorsunuz.

21- Asla! Yer, ufak ufak toz edildiği zaman,

22- RAB'bin[in emri]¹ ve melekler saf saf geldiği zaman,

¹: Muzaf hazf edilmiş olabilir. Buna göre "Emrullahi=أمر الله" yani "Allah'ın emri..." manası verilebilir. Muzaf'ın hazf edildiği ayet örnekleri vardır.

23-24- O gün, cehennem getirildi. O gün, insan hatırlar. "Keşke hayatım için önden hazırlasaydım!" derken kendisi için hatırlatma[nın faydası]¹ nasıl olacak ki?

¹: Muzaf olan "menfaat=منفعة" kelimesi hazf edilmiştir. Aksi takdirde çelişki çıkar. (Zamahşeri: keşşaf, Fahreddin Razi, beydavi)

25- Artık, o gün herhangi bir kimse onun azap ettiği şekilde azap edemez.

26- Herhangi bir kimse, onun bağladığı şekilde bağlayamaz.

27- "Ey tatmin olmuş benlik!"

28- "Razı olunmuş bir halde razı olarak RAB'bine dön."

29- Ardından, kullarımın¹ içine gir.

¹: İltifat sanatı uygulandı. Önceki ayette "RAB'bine" denilerek "Rab" üçüncü şahıs olarak anlatıldı. Bu ayetten itibaren ise, birinci şahısa çekildi.

30- "Cennetime gir."

3 Aralık 2019 Salı

88- Gaşiye suresi (Hubeyb öndeş meali)

1- Gaşiye'nin [kuşatanın] olayı/sözü sana geldi mi?

2-3- O gün, bir takım yüzler [kişiler] mahçuptur, çalışandır, yorgundur.

4- Çok sıcak bir ateşi[n azabını] çeker.

5- Son Sıcaklığına ulaşmış bir gözden [pınardan] içirilir.

6-7- Kendileri için, şişmanlık vermeyen ve açlıktan [herhangi bir şeye] yeterli olmayan bir kuru dikenden başka yiyecek [mevcut] değildir.

8- O gün, bir takım yüzler [kişiler] nimetlidir.

9- Gayreti için razı olmuştur.

10- Yüce cennetin içindedir.

11- Onun [cennetin] içinde, boş olanı işitmezler.

12- Onun içinde, akıp giden bir göz [pınar] vardır.

13-16- Onun içinde, yükseltilmiş döşekler, konulmuş küpler, saf saf dizilmiş küçük yastıklar ve yayılmış halılar vardır.

17- O halde, yüklülere [bulutlara]¹ bakıp düşünmüyorlar mı? Nasıl yaratılmış?

¹: Develer veya bulutlar kasıt edilmiştir. (müfredat : إبل)

18- Bir de göğe [bakıp düşünmüyorlar mı?]¹ nasıl yükseltilmiş?²

¹: "ile-s sema=إلى السماء" ifadesi, "ile-l ibil=إلى الإبل" ifadesinin matuftur.

²: Naziat 29-32 ayetlerinin dipnotuna bakınız.

19- Dağlara [bakıp düşünmüyorlar mı?] nasıl dikilmişler?

20- Yere [bakıp düşünmüyorlar mı?] nasıl eşitlenmiş?¹

¹: Bu dört Ayetteki fiiller, 1. Şahıs formu ile de okunmuştur. (Beydavi, kurtubi) yani "Nasıl yaratmışım? Nasıl yükseltmişim?.." manasında.

"sath=سطح" bir şeyi artırmak (İbni faris:Mekayısi-l lugat : سطح maddesi) ve eşitlemek/düzenlemek (zamahşeri:belegat esası: سطح maddesi) anlamındadır. kelime anlamının dünyanın şekliyle alakası yoktur. Üzerinde yaşamın gerçekleşmeyeceği tarzda düzensiz bir yapıya sahip olmayıp düzenlenmiş olduğu anlatılmaktadır. Diğer sözlük anlamına göre düzlükle alakalı değildir. Hemen hemen hepsinin verdiği ortak manaya göre düzenlemek anlamındadır. Mesela Ragıp isfehani [v. 1108] şunu söyler: "[Örneğin] 'mekanı sath ettim' denilir. 'Onu [mekanı] sath [evin üzeri] gibi bir düzenleme içinde yaptım' manasındadır"
İbni manzur [D. 1232, v. 1311] lisanu-l Arap isimli sözlüğünde bu kelimenin "yere yatırmak/uzandırmak" anlamında olduğunu söyler

21-22- O halde, hatırlat. Sen, sadece bir hatırlatıcısın, onlara bir bekçi değilsin.

23- Ancak, yüz çevirmiş ve gerçeği örtmüş kimse[ler] hariç.

24- Artık, Allah daha büyük azap olarak ona azap eder.

25- Gerçekten, dönüşleri sadece bizedir.

26- Sonra gerçekten, hesapları[nı sormak] sadece bizedir.

1 Aralık 2019 Pazar

87- Ala suresi (Hubeyb öndeş meali)

1- Yüce RAB'binin ismini tenzih et.

2- O [RAB'bin] ki, yarattı, ardından eşitledi.

3- O [RAB'bin] ki, belirledi, ardından yol gösterdi.

4- O [RAB'bin] ki, otlağı çıkardı.

5- Ardından, onu kapkara halde bir çer-çöp yaptı.

6- Sana okutacağız, artık unutmayacaksın.

7- Ancak, Allah'ın tercih ettiği [şeyler] hariç. Gerçekten o, açıkça ortadakini ve gizleneni biliyor.

8- (o) Kolaylık için seni kolaylaştıracağız.¹

¹: Bu ifade "en kolay olana seni muvaffak kılacağız" olarak anlaşılmış olsa da "teysir=تيسير" kelimesinin anlamı kolaylaştırmak manasındadır. Bu ifade kur'an'a yönelik bir hitap olabilir. Tıpkı Allah'ın göğe ve yere konuşması gibi (fussilet 11).  "Kolaylık için seni (okuyanlara) kolaylaştıracağız" manasında olabilir.

9- Artık, hatırlatma fayda verdiyse hatırlat.

10- Saygılı kimse öğüt alacaktır.

11- En mutsuz [kişi] ondan [öğütten] uzaklaşacaktır.

12-13- [en mutsuz kişi], en büyük ateşi[n azabını] çeker, sonra onun [ateşin] içinde ölmez ve yaşamaz.

14-15- Arınan ve RAB'binin ismini anıp ardından yönelmiş olan  kimse kazanmıştır.

16-17- Aksine! Ahiret [son] daha iyi (hayırlı) ve daha kalıcı iken Dünya [ilk] hayatını tercih ediyorsunuz.

18-19- Gerçekten bu, öncekilerin kesinlikle sayfalarında yani İbrahim'in ve Musa'nın sayfalarındadır.

86- Tarık suresi (Hubeyb öndeş meali)

1- Gök ve Tarık [vurucu]¹ delilidir ki,

¹: bkz: Pulsar yıldızı.

2- Öngörüde bulunmanı ne sağladı? Tarık [vurucu] nedir?

3- [O], delici yıldızdır.

4- Kesinlikle her bir can [evet, her bir canın] üzerinde mutlaka bir kayıt edici vardır.

5- O halde, insan neyden yaratılmış, bakıp düşünsün.

6-7- Hızla atan¹, bel ve kaburgalar arasında çıkan bir sudan yaratıldı.

¹:''Dafik=دافق'' kelimesi faildir. Yani ''hızla atan'' manasındadır.  Genellikle tevil yoluyla bu ifadeye ''hızla atılan''[yani ''medfuk=مدفق'']  manası verilmiştir. Bundan dolayı da erkeğin suyunun kast edildiği düşünülmüştür. Ancak ayetin ifadesi bize ''Hızla atan'' bir su olduğunu gösteriyor. Bu sudan kast ise kadının rahminin sağ ve sol taraflarında bulunan ovaryumlar içindeki foliküllerdir. Bu foliküller(içi su dolu olan baloncuklar) bir süre sonra patlayarak içindeki yumurtayı anne rahminin boşluğuna göndermektedir. Ayetteki ''Hızla atan su'' ifadesinden kast bu olabilir. Bu durumda ayetteki ''Min=من'' harfi cerri sebep bildirmiş olur. Anlamı ''hızla atan bir su sayesinde yaratıldı'' olur. 
''teraib=ترائب'' ifadesinin anlamı konusunda ayrılık vardır. ''Kaburga kemıkleri, göğüs, kalbin suyu, gerdanlık bölgesi, vb.'' (Kurtubı, mufredat: ترب, Keşf ve-l beyan, bahru-l muhit) bu kelimenin ''kişinin iki bacağı, iki eli gibi uzuvları'' manasında olduğu da söylenmiştir. (Kurtubı ve bahru-l muhit) anne rahmi iki bacak ve bel arasındaki bölgede bulunduğundan dolayı bu anlam tercih edildi. 

''çıkan'' manasında olan ''yahrucu=يخرج'' fiilinin zamirinin işareti insan da olabilir. (Kurtubi) bu durumda bebeğin çıkış noktası kast edilmiştir.   
 

8-9- Gerçekten o, sırların sınanacağı (ortaya çıkacağı) gün, onun [insanın] geri dönüşüne [geri döndürmeye] imkanı olandır.

10- Artık, kendisi için hiçbir kuvvet ve yardımcı yoktur.

11-14- Dönüş sahibi olan gök ve çatlak sahibi olan yer, delilidir ki, Gerçekten o, bir ayırma [gerçeği ortaya çıkarma] sözüdür ve asla gereksiz/faydasız değildir.

15- kesinlikle onlar, plan yaptıkça yapıyorlar.

16- Plan yaptıkça yapıyorum.

17- Artık, kafirlere [gerçeği örtenlere] ağır ol, onlara azıcık mühlet verdim.

85- Buruc suresi (Hubeyb öndeş meali)

1-5- Burçlar sahibi gök, söz verilmiş olan gün, şahit ve şahitlik edilen delildir ki, hendeğin yani tutuşturulma sahibi olan Ateşin dostları öldürüldü.

6-7- Bir vakit, onların inançlılara yaptıklarına karşı şahitler olarak onun [ateşin] karşısında oturuyorlardı.

8-9- Onlardan ancak devamlı üstün olan, övgüye layık olan, göklerin ve yerin [tüm evrenin] yönetimi sadece kendisine ait olan Allah'a inanıyorlar diye intikam aldılar. Hâlbuki Allah, her şeye devamlı şahittir.

10- Gerçek şu ki, inançlı erkeklere ve inançlı kadınlara işkence etmiş/onları yakmış¹ olup sonra hiç tevbe etmemiş [hatadan dönüş yapmamış] olanlara (evet!) onlara cehennemin azabı ve yangın azabı vardır.

¹: "fetene=فتن" fiili, iki anlama da müsaittir (müfredat : فتن, kurtubi, beydavi)

11- Gerçek şu ki, inanmış ve düzgün-iyi eylemlerde bulunmuş olanlara (evet!) onlara alt taraflarından ırmaklar akan cennetler vardır. İşte bu, büyük başarının ta kendisidir.

12- Gerçekten, RAB'binin tutup cezalandırması kesinlikle çok şiddetlidir.

13- Gerçekten o, başlatıyor ve başa döndürüyor.

14- O, çok bağışlayandır, çok sevendir.

15- Arş'ın [yönetimin] sahibidir, iyiliği bol olandır.

16- İstediğini çokça yapandır.

17-18- Ordunun yani Firavun'un ve semud'un olayı/sözü sana geldi mi?

19- Hayır! Gerçeği örtmüş olanlar, bir yalanlamanın içindedir.

20- Halbuki Allah, onların gerisinden kuşatan'dır.

21- Hayır! O, şerefli bir kur'an'dır.

22- Korunmuş bir levhanın (Levhi mahfuzun) içindedir.

84- inşikak suresi (Hubeyb öndeş meali)

1-2- Gök, ayrıldığı, RAB'bi için dinlediği ve Hak [buna layık] edildiği zaman,

3-5- Yer, gerildiği¹, içindekileri attığı, boşaldığı, RAB'bi için dinlediği ve Hak [buna layık] edildiği zaman,

¹: Bu ifade, cilt derisinin uzatılması yani gerilmesi anlamındadır. Cilt derisi gerildiği zaman, nasıl kıvrımları yok oluyorsa, yeryüzü de gerildiği zaman, üzerindeki dağlar yok olacaktır. (kurtubi) bu ifadeden dünyanın şekli çıkmaz. Çünkü kelimenin açılımı ile ilgili verilen örneğe dikkat edilirse, ister düz cilt olsun isterse yuvarlak bir cilt olsun [mesela başın derisi] gerildiği zaman yüzeyi düz olur. Bu sebeple ayetten dünyanın şekline işaret çıkarılamaz.

6- Ey insan! Gerçekten sen, RAB'bine doğru alabildiğince çalışıp çabalayansın. Ardından, onunla karşılaşıcısın.

7-9- Artık, kitabı sağına verilmiş kimselere gelince: o, yakında çok kolay bir hesap olarak hesaplaşacaktır ve ailesine/halkına mutlu edilmiş olarak dönecektir.

10-12- Kitabı, sırtının gerisine verilmiş kimselere gelince, yakında yıkımı [ölümü] çağıracak ve alevin [azabını] çekecektir.

13- Gerçekten o, ailesinin/halkının içinde mutlu edilmişti.

14- Gerçekten o, asla dönmeyeceğini [diriltilmeyeceğini] düşünmüştü.

15- Bilakis, gerçekten RAB'bi onu devamlı görendi.

16-19- Artık hayır. Şafağı, geceyi, topladığı [şeyleri] ve toplandığı zaman Ay'ı delil getiririm ki, mutlaka bir tabaka'dan bir bir tabakaya bineceksiniz.

20- O halde, kendileri ne var ki inanmıyorlar?

21- Kendilerine kur'an okunduğu zaman secde etmiyorlar?

22- Hayır! Gerçeği örtmüş olanlar, yalanlıyor.

23- Allah, sakladıklarını/içlerindekini daha iyi bilir.

24- Artık, onları can yakıcı bir azap ile müjdele!

25- Ancak, inanmış ve düzgün-iyi eylemlerde bulunmuş olanlar hariç. Onlar için, engellenmemiş bir ödül vardır.

83- Mutaffifin suresi (Hubeyb öndeş meali)

1- 'Mutaffifin'e¹ yazıklar olsun!

¹: "Mutaffifin"in ne olduğu devam eden ayetlerde anlatılmaktadır.

2-3- O [Mutaffifin olanlar] ki, insanlardan ölçek aldıkları zaman, vefa [tam almayı] isterler. Kendileri, ölçek verdikleri veya Tarttıkları zaman, [ölçüyü] kaybettirirler/eksiklik yaparlar.

4-6- Onlar, büyük bir gün yani Alemlerin [varlıkların] RAB'bi için insanların ayağa kalkacağı gün için kendilerinin yönlendirileceklerini/yeniden diriltileceklerini düşünmüyorlar mı?

7- Asla! Gerçekten, [dinin sınırlarını] parçalayanların kitabı, kesinlikle 'siccin' içindedir.

8- Sana ne öngörüde bulundurdu, 'siccin' nedir?

9- [Siccin], rakamlandırılmış bir Kitaptır.

10-11- O gün, din gününü yalanlayan (o) yalanlayıcılara yazıklar olsun!

12- Onu [Din gününü] ancak kasıtlı suç işleyen saldırgan yalanlar.

13- Kendisine, ayetlerimiz [işaretlerimiz] okunup teşvik edildiği zaman "öncülerin-öncekilerin satırlarıdır [uydurmasıdır]" dedi.

14- Asla! Aksine, elde etmekte oldukları [şeyler] kalplerinin üzerini paslandırdı.

15- Asla! Gerçekten onlar, o gün RAB'lerinden kesinlikle engellenmişlerdir.

16- Sonra, gerçekten onlar kızgın ateşi[n azabını] kesinlikle çektiler.

17- Sonra "Bu, kendisini yalanlamakta olduğunuz [şeydir]" denilir.

18- Asla! Gerçekten, iyilerin kitabı, kesinlikle 'İlliyyin' içindedir.

19- 'illliyyin' nedir? Sana, bilgi yakalamanı ne sağladı?

20- [İlliyyin], Rakamlandırılmış bir Kitaptır.

21- Yaklaştırılmışlar, ona şahitlik ediyor.

22- Gerçekten, iyiler Naim'in içindedir.

23- Bakıp düşünerek süslü makamların üzerindedirler.

24- Onların yüzlerinde bulunan 'Naim'in aydınlığını/güzelliğini' tanırsın.

25- Mühürlenmiş bir 'Rahik'ten içirilirler.

26- Onun [Rahik'in] mühürü/sonu misktir. O halde, 'erdemlilik için kendi nefsiyle mücadele edenler'¹, işte bunlar konusunda kendi nefisleri ile mücadele etsinler.

¹: (müfredat : نفس)

27-28- Onun karışımı, yaklaştırılmışların kendisinden içeceği bir pınar olarak tesnim'dir.

29- Gerçekten, suç işlemiş olanlar, inanmış olanlardan dolayı gülüyorlardı.

30- Onlara [inanmış olanlara] uğradıkları zaman, işaret ederler [kınarlar].

31- Kendi ailelerine/halklarına döndükleri zaman keyifli olarak döndüler.

32- Onları [inanmış olanları] gördükleri zaman "Gerçekten, bunlar cidden [yolu] kaybedenlerdir/şaşıranlardır." dediler.

33- Onlar, onlara kayıtçı olarak gönderilmediler.

34-35- O halde bugün, inanmış olanlar, bakıp düşünerek süslü makamların üzerinde iken kâfirlerden [gerçeği örtenlerden] dolayı gülerler.

36- [Böylece], Kâfirler [gerçeği örtenler], yapmış olduklarının getirisini aldılar mı?

30 Kasım 2019 Cumartesi

82- İnfitar suresi (Hubeyb öndeş meali)

1- Gök, yarıldığı zaman,

2- Parlayan yıldızlar saçıldığı zaman,

3- Büyük sular fışkırtıldığı zaman,

4- Kabirler, açılıp [içindekiler] yönlendirildiği¹ zaman,

¹: (müfredat : بعثر)

5- [Her] can (nefis), önden hazırladığı ve ertelediği [şeyleri] bilir.

6- Ey insan! Değerli RAB'bin hakkında seni ne aldattı?

7- [RAB'bin] seni yaratmış, ardından seni eşitleyip dengelemiş olandır.

8- Yani hangi surette tercih ettiyse seni onda biçimlendirdi

9- Asla! Aksine siz, dini yalanlıyorsunuz.

10-11- Gerçekten, üzerinizde kayıt edenler yani değerli yazıcılar var.

12- Yaptıklarınızı biliyorlar.

13- Gerçekten, iyiler kesinlikle Naim'in içindedirler.

14- Gerçekten, [dinin] sınırlarını parçalayanlar, kesinlikle kızgın ateşin içindedirler.

15-16- Dinin gününde, ondan kayıp olmayacak [çıkamayacak] bir haldeyken onun [azabını] çekerler.

17- Sana ne öngörüde bulundurdu? Nedir dinin günü?

18- Sonra sana ne öngörüde bulundurdu? Nedir dinin günü?

19- Herhangi bir benliğin herhangi bir benlik lehine hiçbir şeye sahip olamayacağı günü [an!] O gün emir, Allah'ındır.

81- Tekvir suresi (Hubeyb öndeş meali)

1- Güneş, kör edildiği¹ [ışığını yitirdiği] zaman


¹: (Ferra meani-l kuran, kurtubi, Ebu hayyan el garniti, bkz: كور: {كورت}: أذهب ضوءها) 

2- Yıldızlar, darmadağın olduğu¹ zaman,

¹: (müfredat : كدر)

3- Dağlar, gezdirildiği zaman,

4- On aylık hamile [develer],¹ gereksiz sayılıp bırakıldığı zaman,

¹: "Bulutlar, yağmursuz bırakıldığında" anlamında olduğu da söylenmiştir (Beydavi).

5- Vahşi hayvanlar, bir araya toplanıldığı zaman,

6- Büyük sular, tutuşturulduğu¹ zaman,

¹: "çekildiği zaman" anlamında da olabilir. (müfredat: سجر) Su, oksijen ve hidrojen'den oluşmaktadır. Bu iki madde birbirinden ayrıldığı zaman, denizler yanabilir. (mevdudi)

7- Benlikler eşleştirildiği zaman,

8-9- Diri diri gömülen kız çocuklarının cezayı gerektiren hangi işleri (!) sebebiyle [gömüldükleri] sorgulandığı¹ zaman,

¹: "seelet=سألت" yani "Sordukları zaman" şeklinde de okunmuştur (Fahreddin Razi)

10- Sayfalar, yayıldığı/dağıtıldığı zaman,

11- Gök, sıyırıldığı¹ zaman,

¹: "Gök" ile kasıt edilen, bildiğimiz gökyüzü de olabilir, yerden yukarıda olan herhangi bir cisim de olabilir. "sema=سماء" kelimesinin "yerden yukarıda" olan her şeye, [mesela evin çatısı, atın sırtı, yağmur, bulut, vb.) denildiği malumdur. (bkz: Kurtubi bakara 19. Ayetin tefsiri, müfredat: سماء ve ارض maddeleri) belkide, kıyamet esnasında atmosfer, ozonosfer, gibi tüm gök tabakalarının yok olacağına işaret olabilir.

12- Kızgın ateş, alevlendirildiği zaman,

13- Cennet, yaklaştırıldığı zaman,

14- [Her]¹ can (nefis), ne hazır ettiyse, onu bilmiştir.

¹: "nefsun=نفسٌ" kelimesi, geneli kapsamaktadır. (Beydavi). Yani "tüm canlar" anlamındadır.

15-18- Artık hayır! Saklananlar yani akıp giderek kaçanlar¹; dönüp gittiği zaman gece; nefeslendiği zaman sabah delildir ki,

¹: Gezegenler veya yuvalarına saklanan hayvanlar olabilir. Kelime anlamları, bu ve benzeri anlamlara müsaittir. (Fahreddin Razi)

19-21- Gerçekten o, bir kuvvet sahibi olan, arş'ın [yönetimin] sahibinin katında bir itibarlı olan, orada gönülden itaat edilen, güvenilir olan çok değerli bir Elçinin bildirisidir.¹

22- Dostunuz, asla bir cinlenmiş/delirmiş değildir.

23- Elbetteki, onu apaçık ufukta görmüştü.

24- O, Gayb [gizlilik] konusunda, asla cimri değildir [gerçeği gizlemez].

25- O, kovulmuş bir şeytanın bildirisi değildir.

26- Artık, nereye gidiyorsunuz?

27-28- O, ancak Alemlere [varlıklara] yani, sizden dosdoğru olmayı tercih etmiş kimselere hatırlatmadır (zikirdir).

29- Ancak Alemlerin RAB'bi olan Allah [imkan] var ettiyse, siz tercih edebilirsiniz.

80- Abese suresi (Hubeyb öndeş meali)

Abese suresi

1-2- Kör, kendisine geldi diye surat astı ve yüz çevirdi.

3-4- Sana ne öngörüde bulundurdu? belki o (Günahlardan) arınacaktı? Ya da hatırlayacak da hatırlama ona fayda verecekti?

5-7- [Kendini] yeterli görmek isteyene gelince, sen onunla ilgileniyorsun. Onun (Günahlardan) arınmaması [konusunda] sana [sorumluluk] yoktur.

8-9-10- Koşa koşa ve saygılı bir halde sana gelen kimseye gelince: Sen ondan [başkasıyla] oyalanıyorsun [onunla ilgilenmiyorsun].

11- Asla! Gerçekten bu bir öğüttür.

12- Artık, kim tercih ettiyse, onu hatırlayıp andı.

13-14- [Öğüt] değerli kılınmış, yükseltilmiş, temizlenmiş sayfaların içindedir.

15-16- Değerli, iyi yazarların ellerindedir.

17- (o) insan¹ lanetlendi.² Onu nankör yapan nedir?

¹: Bir görüşe göre, "kutile-l insanu=قتل الإنسان" ifadesinin geçtiği her yerde Kafir [gerçeği örten] kasıt edilmiştir. (kurtubi)

²: "kutile=قتل" ifadesi bu ayette "lanetlendi" anlamındadır. (kurtubi) beddua olduğu da söylenmiştir ama fail Allah olduğu için beddua manası uygun değildir.

18- Onu hangi şeyden yarattı?

19- Onu bir damladan(zigottan)¹ yarattı ve onu belirledi.

¹: Nahl 4. Ayetin dipnotuna bakınız. 

20- Sonra, yolu ona kolaylaştırdı.

21- Sonra onu öldürdü ve ona kabir yaptı.

22- Sonra, tercih ettiği zaman onu yaydı [diriltti].

23- Asla! [o insan] onun [Allah'ın] emir ettiğini hiç ama hiç yapmadı.

24- Artık, (o) insan, yemeğine bakıp düşünsün.

25- Gerçekten biz¹, suyu döktükçe döktük.

¹: "inne=إن" olarak da okunmuştur. (zamahşeri :keşşaf) çeviri bu okuyuşa göre yapıldı. "enne=أن" olarak da okunmuştur. Bu durumda "yemek" ifadesinden bedeldir. "insan, yediğine yani döktükçe döktüğümüz suya baksın" manasındadır.

26- Sonra, yeri böldükçe böldük.

27-31- Ardından, onun [yerin] içinde bir tanecik, bir asma, bir yonca, bir zeytin, bir Hurma, kalın ağaçlı bahçeler, meyveler ve otlak yetiştirdik.

32- Sizin için ve sağmal hayvanlarınız için bir geçimlik olarak [bunları yetiştirdik].

33-36- Artık, (o) yüksek çığlık geldiği zaman, yani kişi kardeşinden, annesinden, babasından kız dostundan (eşinden) ve oğlundan kaçtığı gün..

37- O gün, onlardan her bir kişinin, kendisine yeterli önemli bir hali/işi vardır.

38- O gün, bir takım yüzler [kişiler], aydınlıktır/güzeldir.

39- Gülmektedir, sevinçli'dir.

40- O gün, bir takım yüzlere [kişilere gelince] onların üzerinde toz vardır.

41- Onları bir karanlık/duman sarar.

42- İşte onlar kafirlerin [gerçeği örtenlerin], sınırları parçalayanların ta kendileridir.

79- Naziat suresi (Hubeyb öndeş meali)

Naziat suresi

1-5- Boğuk bir şekilde çekip çıkaranlar¹, titrek bir şekilde hareket edenler,² tenzih ettikçe edenler, ardından yarıştıkça yarışanlar, ardından herhangi bir emri/işi planlayanlar delildir ki...³

¹: 1-5 ayetlerine kadar anlatılanların, Meleklerin sıfatları olduğu söylenmiştir. (Beydavi) bu ifade, ruhu şiddetle çıkarmalarına yorumlanmıştır. (müfredat :نزع)

²: "neşit=نشط" titreme ve hareket anlamındadır. (Mekayısi-l lugat: نشط) kasıt edilenler, bir yoruma göre yıldızlardır. (müfredat:نشط) Bir başka yoruma göre ise, "canı yumuşakça çıkaran melekler" anlamındadır. (zad'ul mesir)

³: Kasemin cevabı atılmıştır. Çünkü sonraki ayet buna işaret etmektir. Cevap "letebeasunne=لتبعثُنَّ‏" yani "mutlaka ama mutlaka diriltileceksiniz" şeklindedir. (Zamahşeri: keşşaf, Müşkül i'rab-ul kur'an, )

6-7- Sarsıntının sarsacağı ve takipçinin ona bağlı olacağı günü [an!]¹

¹: "YevmE=يوم" kelimesi, hazf edilmiş bir "uzkur=أذكر" yani "hatırlayıp an! (zikir et)" emri ile mensuptur.

8- O gün, kalpler hızlı hızlı atar.

9- Onların [kalplerin] bakışları mahçuptur.

10-11- "Gerçekten biz mi? çukurun [kabirlerin]¹ içindeyken geri döndürülecek miyiz [yeniden dirilecek miyiz]? Bir yığın çürük kemik olduğumuz zaman mı?" diyorlar.

¹: Bir görüşe göre, "hafr" kelimesi "kabirler" anlamındadır. (müfredat : حفر)

12- "O zaman işte bu, kaybeden (gereksiz) bir tekrardır." dediler.

13- Artık [bilin ki] o, sadece bir tek haykırıştır.

14- [Haykırışın] ardından, bir bakarsın ki onlar meydandadır.

15- Musa'nın olayı/sözü sana geldi mi?

16- Hani kutsanmış 'Tuva' vadisinde RAB'bi ona seslenmişti.

17- "Firavun'a git. Gerçekten o, taşkınlık etti."

18-19- "Ardından, "(Günahlardan) Arınmayı ve RAB'bine doğru sana yol göstermemi böylece (RAB'bine) saygılı olmayı ister misin?¹" de."

¹: Buradaki "هَلْ لَكَ إِلَى أَنْ تَزَكَّى‏" ifadesine anlam itibariyle meal verildi. (bkz; Fahreddin Razi, Halebi:duru-l mes'un)

20- Ardından [Musa] ona daha büyük olan ayetleri [işaretleri] gösterdi.

21- Ardından [Firavun] yalanladı ve isyan etti.

22- Sonra koşa koşa arkasını döndü.

23-24- Ardından, bir araya toplayıp seslendi, ardından "Ben, en yüce RAB'binizim!" dedi.

25- Derken, Allah onu [Firavun'u], sonun ve ilkin caydırıcı[bir cezası] olarak yakaladı.

26- Gerçekten, saygılı olan/çekinen kimse[ler] için işte bunda mutlaka bir ibret vardır.

27- Yaratma bakımından siz mi daha şiddetlisiniz/zorsunuz? Yoksa Gök mü? [Allah] onu [göğü] bina etti.

28- Onun yukarıya doğru kalınlığını/çatısını¹ yükseltti. Ardından, onu eşitledi.

¹: "semke=سمك" kelimesi yukarıya doğru giden yükseklik veya çatı anlamındadır. (Zamahşeri: keşşaf, beydavi, kurtubi) atmosfer bir koruyucu olarak dünya için çatı görevi görüyor. Atmosfer olmasaydı, meteor taşları dünyaya çarpar, güneş ışınları dünyayı yok ederdi.(bkz: ozon tabakası, meteor taşları) Peki atmosferin yükselme olayı nedir? Atmosfer dünyada bir buhar olarak oluşur. Ateş kütlesi olan dünyanın soğuması ile ortaya çıkan buhar, göğe yükselip atmosferi oluşturuyor. (bkz: Dr. melik kara, yerkürenin ve atmosferin oluşumu) Böylece “yükselme” olayı gerçekleşmiş oluyor.

29- Onun [Göğün] karanlığını bulanıklaştırdı/körleştirdi¹; onun aydınlığını çıkardı.

¹: (Müfredat ve Halil b. Ahmet: kitabu-l ayn: غطش)

30- Bir de yeri [dünyayı]... bundan sonra¹ onu [yeri] yerinden giderdi [onardı]².

¹: "ba'de ze'like=بعد ذالك" ifadesinin "bundan sonra", "bununla birlikte" ve "bundan önce" anlamında olduğu da söylenmiştir. (kurtubi) "bundan önce" anlamını verenlerin dayanağı pek sağlam değildir. Enbiya 105. Ayette geçen "Zikir'den sonra, zebur'da.." ifadesinden "Sonra" manası verilen yine aynı ifadedir. Zikri kur'an kabul ederek "kur'an'dan önce zebur'da" anlamı vermişlerdir. Ancak "Zikir" ile kasıt edilen Tevrat olabilir. Bu yüzden isabetli bir anlam değildir. "Bununla birlikte" anlamını verenlerin delilleri ise kalem 13. Ayette geçen "bundan sonra da kötülükle damgalanmış" ifadesinde geçen "Sonra" kelimesidir. Bu ifadenin "bununla birlikte kötülükle damgalanmış" manasında olduğunu söylemişlerdir. Bu da gayet uygundur.

²: Verilen genel anlamlar aşağı yukarı "yerinden gidermek, oynatmak, başka yere taşımak, yaşama elverişli hale getirmek onarmak" anlamlarındadır. (müfredat: دحا, Fahreddin Razi, kurtubi, zamahşeri: belegat esası: دحو)

31- Ondan [yerden] suyunu¹ ve otunu² çıkardı.

¹: Dünyanın soğuma aşamasında suyun kendisinin içinden çıkmasına işaret ediyor olabilir. (Dünyanın bu aşaması ile ilgili detaylı bilgi için bkz: Dr. Melik kara, yerkürenin ve atmosferin oluşumu)

²: Dikkat ederseniz, bitkilerin oluşumu atmosferden sonra anlatılıyor. Çünkü mevcut verilere göre bitkilerin oluşması için atmosfere ihtiyaç var. Atmosfer ilk oluştuğu anda oksijen yoktu, sonradan oluştu. Ayrıca dünyanın ilk başta bir ateş kütlesi gibi olması sebebiyle, ilk başta suyu yoktu. Mevcut olan bazı bilimsel verilere göre, dünyadaki su sonradan oluşuyor. Konuyla ilgili BBC dergisinden küçük bir bölüm bırakayım;
Her türlü yaşamın kaynağı olan su, 4,5 milyar yıl önce Dünya oluştuktan yüz milyonlarca yıl sonra yabancı bir madde olarak, donmuş parçalar halinde uzaydan geldi dünyaya. O sırada gezegenimiz yanardağların sürekli patladığı kupkuru bir yerdi… Dünya yüzeyindeki suyun hemen hemen tamamı onu oluşturan kaya ve buz parçalarından gelmişti. Fakat atmosfer henüz oluşmadığı için bu su molekülleri kaynayıp uzaya uçuyordu.

Fakat bu arada yaşanan jeolojik olaylar sonucu gezegenin içinden yüzeye doğru su çıkmaya devam ediyordu. Demir gibi ağır elementler gezegenin merkezine doğru akıyor, bugün bildiğimiz haliyle Dünya’nın dış kabuğu, manto ve çekirdeği şekil alıyordu. Manto soğudukça su ve diğer uçucu maddeler yüzeye doğru çıkıyor, ısınan su buharı ise yanardağ ağızlarından dışarı çıkıyordu… . Böylece 500 milyon yıl önce Dünya’nın atmosferi ve ısısı istikrarlı bir hal aldı ve dışarı sızan su buharı soğuyup yoğunlaştı. Bunun sonucunda yağmur yağmaya başladı. Hem de binlerce yıl boyunca. Artık Dünya’nın yüzeyinde bir miktar su birikmişti. (bkz: BBC dergi- okyanuslar nasıl oluştu?)

32- Bir de dağlar.. Onları [Dağları] ağırlaştırdı.

33- Sizin için ve sağmal hayvanlarınız için bir geçimlik olarak [bunlar oldu].

34-36- Artık, daha büyük kuşatan geldiği zaman, yani¹ insanın ne gayret ettiyse onu hatırlayacağı ve kızgın ateşin, görenler için bariz [açıkça görünür] olacağı gün..

¹: idmar edilmiş bir "eaniy=أعني" fiili sebebiyle "yevmE=يوم" kelimesi mensuptur. (Halebi :duru-l mes'un)

37-39- Artık, taşkınlık yapmış ve dünya [ilk] hayatını tercih etmiş kimse[ler'e] gelince: Kesinlikle kızgın ateş, barınağın ta kendisidir.

40-41- RAB'binin makamından korkan ve (o) nefsi, (o) keyiften engelleyen kimse[ler'e] gelince: kesinlikle cennet, barınağın ta kendisidir.

42- Saat'ten yana sana soruyorlar: "Onun demir atması [gerçekleşmesi] nerede?"

43- Onun zikrinden neyin [hangi bilginin] içindesin ki?

44- Onun [Saat'in] son noktası sadece RAB'binedir.

45- Sen, sadece ona [Saat'e] saygılı olan kimseleri uyaransın.

46- Onlar, onu [saati] görecekleri gün sanki (dünyada) bir akşam veya onun [akşamın] aydınlığından [daha fazla süre] hiç kalmamış gibidirler.

29 Kasım 2019 Cuma

78- Nebe suresi (Hubeyb öndeş meali)

Nebe

1-3- kendisinde ayrılığa düşenler oldukları (o) büyük haber hakkında neyi soruşturuyorlar?

4- Asla! Bilecekler.

5- Sonra, asla! (yine) bilecekler.

6-7- Yeri [yeryüzünü], hiç dinlenmeye elverişli¹ halde yapmadık mı? Dağları da kazıklar² olarak [yapmadık mı]?

¹:"mihad=مهاد" ve "mehd=مهد" hazırlanan, basılan mekandır. Aslı, çocuk için hazırlanan [şeydir]. Hazırlamak ve bir şeye kolaylaştırmak anlamına da gelir. (müfredat: مهد maddesi, İbni faris:Mekayısi-l lugat : مهد maddesi). Verilen sözlüklerden anlaşıldığına göre kelime anlamı dünyanın şekliyle alakalı değildir. Sadece yerin düzenlenmesi ve bir bebeğe hazırlanan beşik misali dinlenmeye elverişli hale getirilmesi ile ilgilidir. Örneğin "Ona hazırladıkça hazırladım" (Müddessir 14) ayetinde "hazırladım" manasını veren "mehhedtu=مهدت" fiilidir. Buradan da anlaşılacağı üzere kelimenin şekil ile alakası yoktur.

²: Dağların "kazık" olması iki şekilde anlaşılabilir:
1- Dağların kökenleri olmasıyla bağdaşır. (bkz: orojenez)
2- İlk muhatapların algısına göre dünyanın dengesini sağlamasıyla alakalı olabilir. Nahl 15. Ayetin dipnotuna bakınız.

8- Sizi, sınıflar/çiftler halinde yarattık.

9- Uykunuzu, bir sabitlenme/dinlenme yaptık.

10- Geceyi, bir elbise yaptık.

11- Gündüzü, bir geçimlik yaptık.

12- Üstünüzde, yedi şiddetli/güçlü yaptık.

13- ışık/sıcaklık yayan bir lamba yaptık.

14-16- Kendisiyle [o suyla] tanecikler, bitkiler ve [birbirine] geçmiş cennetler [bahçeler] çıkarmak için, sıkıştıranlardan¹, bir sel olarak bir su indirdik.

¹: "Suyu, kendi içinde sıkıştıranlardan" yani bulutlardan anlamında olabilir. (müfredat : عصر)

17- Gerçek şu ki, [gerçeği, yalandan] ayırmanın günü, [en başından beri] belirlenmiş bir zamandı.

18- [Ayırmanın günü] yani, Sur'un içine üfleneceği, ardından bölük bölük geleceğiniz gün [belirlenmiş bir zamandı].

19- Gök, açıldı, ardından kapılar halinde oldu.

20- Dağlar, gezdirildi, ardından serap oldu.

21-22- Gerçekten, cehennem taşkınlar için bir gözetleme yeri oldu. Dönüş yeri [oldu].

23- Onun içinde, uzun çağlar boyunca bulunacaklardır.

24-26- Onun içinde, [taşkınlar] herhangi bir soğuk/buz tatmazlar, herhangi bir içecek de [tatmazlar]. Uyumlu bir karşılık olarak ancak kaynar su ve irin [tadarlar].

27- Gerçekten onlar, hesabı (mahşeri) beklemiyordu.

28- Ayetlerimizi [işaretlerimizi] tamamen yalanladılar.

29- Her şeyi.. bir kitap olarak hesapladık.

30- O halde tadın! Artık, sizi[n] azabı[nızdan] başkasını asla artırmayacağız!

31-34- Gerçekten, korunup sakınanlar (muttakiler) için bir başarı yani sulu bahçeler, bağlar, yaşıt bekar eşler¹ ve dolu kaseler vardır.

¹: Buradaki "kevaib=كواعب" kelimesini, Mukatil bin Süleyman [v. 767] "azeray=عذارى" yani "bekarlar" anlamında olduğunu söylemiştir.

35- Onun [cennetin] içinde, bir boş [söz] işitmezler, bir yalan da [işitmezler].

36- RAB'binden bir karşılık yani hesaplı [yeterli] bir bağış olarak [bunlar vardır].

37- Yani, göklerin ve yerin ve ikisinin arasındakilerin (içindekilerin) Rahman olan RAB'binden [bir karşılık olarak bunlar vardır].¹ Onlar [göklerin ve yerin içindekiler], ondan yana herhangi bir hitaba sahip olmazlar.

¹: "Rabbu=رب" ve "Rahmanu=رحمانُ" şeklinde merfu olarak okunmuştur. (Halebi: duru-l mes'un) buna göre şu şekilde bir çeviri yapılabilir:
"[O], göklerin ve yerin ve ikisinin arasındakilerin (içindekilerin) RAB'bidir. Rahman, onlar kendisinden [Rahman'dan] yana herhangi bir hitaba sahip olamazlar"

Mevcut çeviri, mecrur olarak yani "rabbi=رب" ve "Rahmani=رحمانِ" olarak okunuşa göre yapılmıştır. "RAB" kelimesi önceki ayette geçen "RAB" ifadesinden bedeldir, "Rahman" ise, "RAB"bin sıfatı olarak mecrurdur. (Beydavi)

38-40- Ruh(lar'ın) ve Meleklerin saf saf ayağa kalkacağı gün, yani kişinin kendi elinin [gücünün] önden hazırladığı [şeylere] bakıp düşüneceği ve kafirin [gerçeği örtenlerin] "Keşke, bir toprak olsaydım!" diyeceği gün¹ ancak Rahman'ın kendisine izin verdiği ve isabetli [doğru] söylemiş kimse[ler] konuşur. İşte bu, Hak [gerçek] gündür. O halde, kim tercih ettiyse, RAB'bine [giden] bir dönüş yeri edindi. Gerçekten biz, çok yakın bir azaba [karşı] sizi uyardık.

¹: 40. Ayetteki "gün" kelimesi 38. Ayetteki "gün" kelimesinden bedeldir. (Halebi: duru-l mes'un)

28 Kasım 2019 Perşembe

77- Mürselat suresi (Hubeyb öndeş meali)

Mürselat

1-7- Peş peşe gönderilenler, ardından estikçe esenler, yaydıkça yayanlar, ardından ayırdıkça ayıranlar, ardından bir özür için veya bir uyarı için¹ hatırlatmayı (zikri) atanlar delildir ki: ne vaat olunuyorsanız [size ne söz veriliyorsa] o kesinlikle ama kesinlikle gerçekleşicidir.

¹: Bu iki ifade meful'un min eclih'tir. (Halebi: duru-l mes'un)

8- Artık, yıldızlar silindiği zaman,

9- Gök, yarıldığı zaman,

10- Dağlar, toz toprak edildiği zaman,

11- Elçiler, vakitlendirildiği zaman,

12- "Hangi gün için süre sonları belirlendi?"

13- "Ayırma günü için..."

14- Ayırma günü nedir? öngörmeni ne sağladı?

15- O gün, yalanlayanlara yazıklar olsun!

16- öncüleri-öncekileri hiç helak etmedik mi?

17- Sonra, onları sonrakilerin [peşine] bağladık.

18- İşte, suçlulara bunun gibi yaparız.

19- O gün, yalanlayanlara yazıklar olsun!

20- Sizi, hakir bir sudan hiç yaratmadık mı?

21-22- Ardından, onu bilinen bir ölçüye kadar korunmuş bir durağın içine yerleştirdik.

23- Ardından, ölçüledik. Artık ne güzel ölçüleyenler[iz]!

24- O gün, yalanlayanlara yazıklar olsun!

25-26- Yeri; dirileri ve ölüleri² bir kucaklayıp kuşatan¹ yapmadık mı hiç?

¹: (müfredat : كفت & İbni faris:Mekayısi-l lugat: كفت)

²: "ehyaen ve emvat=أَحْيَآءً وَأَمْوٰتاً" ifadeleri, takdiri bir "tekfutu=تكفتو" fiili ile mensuptur. (Halebi: duru-l mes'un, Müşkül i'rab-ul kur'an)

27- Onun [yerin] içinde, yüksek ağırlıklar meydana getirdik. Size, tatlı bir su içirdik.

28- O gün, yalanlayanlara yazıklar olsun!

29- Kendisini yalanlamakta olduğunuz [şeye] doğru yola koyulun.

30-31- Üç kol/bölüm sahibi olan, gölgelendirici olmayan ve alevden [herhangi bir şeye karşı bile] yeterli gelmeyen bir gölgeye doğru yola koyulun.

32- Gerçekten o [alev], saraylar¹ gibi kıvılcım atıyor.

¹: "kasr=قصر" saray anlamındadır. Bunun tahta, deve boynu, anlamlarına geldiği de söylenmiştir. (Zad'ul mesir,)

33- Sanki o, sarı develer gibidir.

34- O gün, yalanlayanlara yazıklar olsun!

35- Bu, onların konuşamayacağı gündür.

36- Kendileri için izin verilmez ki özür sunsunlar...

37- O gün, yalanlayanlara yazıklar olsun!¹

¹: Tekrir sanatıdır.

38- Bu, ayırmanın [gerçeği ortaya çıkarmanın] günüdür. Sizi ve öncüleri-öncekileri topladık.

39- Eğer, size ait bir plan var idiyse, bana da plan yapın!

40- O gün, yalanlayanlara yazıklar olsun!

41-42- Gerçekten, korunup sakınanlar (muttakiler) gölgelerin [izzet ve zenginliğin¹], gözlerin [pınarların] ve çokça iştahlandıkları ne varsa onun içindedir.

¹: "zıl=ظل" kelimesi, izzet ve refah için de kullanılır. (müfredat : ظل)

43- Bulunmakta olduğunuz eylemleriniz sebebiyle afiyetle yeyin ve için!

44- Gerçekten biz, güzellik [iyilik] edenlere bunun gibi karşılığını veriyoruz.

45- O gün, yalanlayanlara yazıklar olsun!

46- Yeyin ve pek az geçinin [bakalım!] Gerçekten siz, suçlusunuz.

47- O gün, yalanlayanlara yazıklar olsun!

48- Kendilerine "Rüku edin!" denildiği zaman, rüku etmediler.¹

¹: "Namaz kılın denildiği zaman kılmadılar" anlamına da gelebilir. Belegat açısından, bir şeyin bir parçası söylenerek, onun tamamı kasıt edilebilir.

"Allah'a boyun eğin denildiği zaman, boyun eğmediler" anlamında da olabilir. Buna göre, "Rüku" mecaz anlamda kullanılmıştır.

49- O gün, yalanlayanlara yazıklar olsun!

50- Artık, bundan sonra hangi söze inanırlar?

76- İnsan suresi (Hubeyb öndeş meali)

1- İnsan [türün]ün¹ üzerinden, hiç anılır bir şey olmayan, uzun dönemden bir zaman geçmişti.²



¹: "insan" [الإنسان] isminin başındaki "el=ال" takısı, cins ismidir.(Zad'ul mesir) Yani insan türü anlamındadır.



²: "hel=هل", burada "kad=قد" manasındadır. (Zamahşeri :keşşaf)



2- Gerçekten biz insanı, kendisini sınamakta olduğumuz karışık bir damladan(zigottan)¹ yarattık. Ardından, onu işiten, gören bir hale getirdik.

¹: Nahl 4. Ayetin dipnotuna bakınız. Özellikle de "meni (مني)" kelimesi yerine, "damla" manasında olan "nutfe" kelimesini kullanması ve bu damlayı da "karışık (emşec=امشاج)" olarak tarif etmesi zigotla bağdaşır. 



3- Gerçek şu ki, İster teşekkür eden bir halde, isterse de nankörlük eden/gerçeği göz ardı eden bir halde olsun¹, (fark etmez) biz ona [insana] (o) yolu gösterdik.



¹: "şe'kiran=شاكرا" ve devamındaki ifade, "hedeynahu=هديناه" fiilinde bulunan zamir'den haldir. (Müşkül i'rab-ul kur'an) [çeviri buna göre yapıldı]



Ya da, "sebil=السبيل" kelimesinden haldir. Mana olarak "Ona, yolu öğrettik. İsterse, teşekkür yolunu, isterse de nankörlük yolunu [hangisini isterse onu öğrettik].." anlamındadır. Beled 10. Ayette olduğu gibi (zamahşeri:keşşaf)



4- Gerçekten biz, kafirler [gerçeği örtenler/nankörler] için, zincirler, kelepçeler ve Alev hazırladık.



5-6- Gerçekten iyiler, karışımı kafur olan yani Allah'ın kullarının tam bir fışkırtma olarak onu fışkırtarak kendisini içecekleri bir pınar olan bir bir kase'den içerler.



7- Onlar, Adaklarına vefa gösterirler ve zararı yaygın olmuş bir günden korkarlar.



8- Yemeği, onu¹ sevmeleri üzerine herhangi bir yoksula, yetime ve esire yedirirler.



¹: "Allah'ı sevdikleri için..." veya "O yiyeceği sevmelerine rağmen" anlamındadır. (Beydavi)



9-10- "Size, sadece Allah'ın yüzü [kendisi] için yediriyoruz. Sizden hiçbir karşılık istemiyoruz, hiçbir teşekkür de [istemiyoruz]. Gerçekten biz, RAB'bimizden dolayı, suratı asık, çetin bir günden korkuyoruz." [derler].¹



¹: "yekulune=يقولون" fiili, anlaşıldığı için hazf edilmiştir. [mahzuftur].



11- Böylece Allah onları işte bu günün kötülüğünden (şerrinden) koruyup sakındırdı ve onları aydınlık ve gizli bir sevinç olarak karşıladı.



12- Sabır etmeleri sebebiyle, onlara bir cennet ve bir ipek olarak karşılık verdi.



13- Kendileri onda [cennette] süslü tahtlara yaslanır bir halde... Onun içinde, herhangi bir güneş görmezler, dondurucu soğuk¹ da [görmezler].



¹: "zemeherir=زمهرير"'in, Ay anlamında bir kullanımı da vardır. (Beydavi)



14- Onun [cennetin] gölgeleri kendilerine sarkmış bir haldedir. Onun [cennetin] koparılmış meyveleri tamamen boyun eğdirilmiştir.



15-16- Karşılarında, gümüşten kaplar ve billur olan yani gümüşten billur olan bardaklar ile karşılarında dönüp dolaşılır. Onu, tam bir belirleme olarak belirlediler.



17- Onun [cennetin] içinde, karışımı zencefil olan bir kase kendilerine içirilir.



18- Yani, onun [cennetin] içinde selsebil olarak isimlendirilen bir pınar olarak...



19- Karşılarında, kalıcı kılınmış [ölümsüz] çocuklar dönüp dolaşır. Onları gördüğün zaman, saçılmış inciler sanarsın.



20- Gördüğün zaman, orada bir Naim ve çok büyük bir krallık görürsün.



21- Onların üzerinde, kalın ipek olan yeşil ve ince ipek kıyafet vardır. Gümüşten bilezikler [ile] güzelleştiler. RAB'leri, onlara temiz bir içecek içirdi.



22- Gerçekten bu, sizin için bir karşılık oldu. Gayretiniz, teşekküre layık oldu.



23- Gerçekten biz (evet!) biz, kur'an'ı bir 'kısım kısım indiriliş' olarak sana kısım kısım indirdik.



24- Artık, RAB'binin hükmü için sabır et. Onlardan, kasıtlı suç işleyenlere veya nankörlere gönülden itaat etme.



25- RAB'binin ismini, günün başında ve sonunda hatırlayıp an! (Zikir et).



26- Geceden [bir bölümde de hatırlayıp an!]. Artık, onun için [RAB'bin için] secde et ve onu uzun bir gecede tenzih et.



27- Gerçekten, işte bunlar, acele olanı (dünyayı) seviyor ve arkalarında ağır bir günü bırakıyorlar.



28- Onları biz yarattık ve bağlarını¹ güçlendirdik. Tercih ettiğimiz zaman, tam bir değiştirme olarak onların benzerlerini (onlarla) değiştirdik.



¹: Yaratılış, eklem bölgeleri vb. diye açıklanmıştır. (kurtubi, beydavi) kişinin, kendisiyle güç kazandığı yakınları anlamında da olabilir. (müfredat : اسر)



29- Gerçekten bu bir öğüttür. Artık, kim tercih ettiyse, RAB'bine [giden] bir yol edindi.



30- Ancak Allah, [imkan] var ettiyse¹, siz tercih edersiniz.² Gerçekten Allah, [en başından beri] devamlı bilendi, hakimdi/hikmetliydi.



¹: "şae=شاء" fiilinin aslı, bazılarına göre icat etmek ve isabet etmektir. Allah'tan olursa "icat [var etme]"; insanlardan olursa "isabet [yakalamak]" anlamındadır. (müfredat : شيء) ayete bu anlam doğrultusunda mana verildi.



Diğer türlü "Allah istemedikçe, siz isteyemezsiniz" anlamına göre yine özgür iradenin olmadığı sonucuna ulaşılmaz. Çünkü, diğer ayetlerde (bkz: İnsan 3, beled 10, kehf 29) iradeye sahip olduğumuz açıkça belirtilmiştir.



²: "teşeune=تشاءون" ifadesi "yeşeune=يشاءون" yani "onlar tercih eder" şeklinde de okunmuştur. (Beydavi) mana olarak aynıdır. İlkinde, insanlar ikinci şahısa alınmıştır; ikincisinde ise insanlar üçüncü şahıs olarak anlatılmıştır.



31- Tercih eden kimseyi, kendi rahmetinin içine girdirir. Zalimlere [gelince] onlara can yakıcı bir azap hazırladı.


27 Kasım 2019 Çarşamba

75- Kıyamet suresi (Hubeyb öndeş meali)

1-2- Kıyametin gününü ve [kendisini] çokça kınayan benliği delil getiririm ki...

3- İnsan [türü]¹, kendisinin kemiklerini asla toplayamayacağımızı sanıyor?

¹: "el insan =الإنسان" isminin başındaki "el =ال" takısı ismu-l cins'tir. Yani insan cinsi anlamındadır.

4- Tabiki! Onun parmak uçlarını¹ (bile) düzenlemeye imkanı olanlarız.

¹: "benan=بنان" parmak uçları anlamındadır. (Abdullah b. Abbas: garibu-l kur'an: بنان İbni Abbas'ın, bu kelimenin anlamı için أطراف الأصابع dediği söylenir)

5- Hayır! İnsan, kendi önünü (ahiretini)¹ yok etmek² için (hayatı)³ ister.

¹: "Geleceğini yok etmek için" manasında (Beydavi) veya "önünde bulunanları (gerçekleri) yok etmek için" manasında olabilir. (Fahreddin Razi)

²: "yalanlamak" anlamında olduğu da söylenmiştir. buna göre "önündekini" ile kasıt edilen ahirettir. Sonraki ayet bunu doğruluyor. (kurtubi)

²: "yuridu=يريد" fiilinin nesnesi atılmıştır [hazf edilmiştir](Müşkül i'rab-ul kur'an)

6- [İnsan] soruyor, hani nerede kıyamet günü?

7-10- Bakış (göz), telaşlandığı¹, Ay, aydınlığını yitirdiği², güneş ve ay toplandığı³ zaman, insan[türü] o gün "kaçış nereye?" der.

¹: "bereka=برق" korkudan gözlerin açılıp kapanması ve [sağa sola] dönmesi anlamındadır. (müfredat : برق) mana itibariyle "telaş"ı ifade etmektedir.

²: Ay'ın aydınlığını tamamen yitirmesine bu kelime kullanılır. (müfredat : حسف, kurtubi) evrenin nihai sonunda olabilecekler ile ilgili teorilerden birisine göre evrende termodinamik yasası nedeniyle her şeyin ısısı dengelenecek ve ısı ölümü gerçekleşecektir. (bkz: ısı ölümü, big freeze) bu durumda doğal olarak güneşin ışığını kaybedip Ay'ı ışıksız bırakacağı bir ortam meydana gelecektir. Bu teori, ayetle uyumludur. 

³: Normalde Ay'ın güneşle bir araya gelmesi mümkün değildir, zaten bu durumu Yasin 40. Ayet belirtmiştir. Çünkü ay, güneşe doğru ilerlemiş olsa güneşe ulaşamadan yanıp yok olur, fakat termodinamik yasası sebebiyle evrendeki her şeyin ısısı eşit seviyede olduğu zaman, güneş ve ay da eşit derecede sıcaklığa sahip olacakları için bir araya gelebilirler. 

Ki, güneşin trilyonlarca yıl sonra "beyaz cüce" olacağı biliniyor. Beyaz cüceler, dünyayla hemen hemen aynı ölçüdedirler. (bkz: biraz kuantum'dan zarar gelmez kitabı sayfa :74) yani şu an gördüğümüz güneş, bir süre sonra neredeyse dünyayla aynı büyüklüğe sahip olacak, bu durumda da "Güneş ve Ay toplandığı zaman" ifadesi gayet beklenen bir olay olacaktır. 

"iki şeyin 'toplanması' için aynı ölçülerde olması gerekmez mi?" sorusu akla gelebilir; ayetteki "toplandığı" (cumia=جمع) ifadesi, aynı ölçülerde olmayan iki şey için de kullanılabilir. Örneğin bir hadiste "...'cem'i ile' (bi cum'ın=بجمعٍ) kadının ölmesi" denilmiştir. Buradaki "cem'i" sözlüklerde "karnındaki bebeği ile [kadının ölmesi]" olarak açıklanmıştır. (Ebu Ubeyde, garibu-l hadis: جمع) karnındaki bebek, anneyle doğal olarak aynı ölçüde değildir. Ama yine bu fiil kullanılmıştır. Demek ki ayetteki "cumia=جمع" yani "toplandı" kelimesi, eşit büyüklükte olmayan iki şey için de kullanılabilir. 

11- Asla! Hiçbir kaçış/sığınak yoktur.

12- O gün sadece RAB'bine varan bir durak vardır.

13- O gün, insan ne önden hazırladı ve erteledi ise, ondan haberdar olur.

14-15- Hayır! İnsan, mazeretin [ortaya] atsa bile, kendi canına (nefsine) karşı bir görendir.

16- Ona acele etmek (yetişmek) için dilini ona çabuklaştırma.¹

¹: Genellikle "Vahye yetişmek için, kur'an'ı okumakta acele etme" şeklinde yorumlanıyor olsa da, önceki ayetle bir bağlantı yok gibi görünmektedir. Bir görüşe göre, bu ayet, kıyamet günü amel defterini okuyan insanın korkudan dilini çabuklaştırmasıyla alakalıdır. Onun acele etmesine karşılık bu şekilde bir söz söylenecek olduğu bildirilmiştir. (Fahreddin Razi)

17- Gerçekten, onun toplanması ve okunması, sadece bize [düşer].

18- Artık, onu okuduğumuz zaman, onun okunmasına bağlı ol.

19- Sonra, onun açıklaması, sadece bize [düşer].

20- Asla! Hayır, (o) acele olanı (dünyayı) seviyorsunuz.

21- Ahireti [sonu] bırakıyorsunuz.

22- O gün, bir takım yüzler aydınlıktır/güzeldir.

23- Sadece RAB'lerine bakmaktadır.

24- O gün, bir takım yüzler, buruşuktur.

25- Kendisine belini kıracak bir felaketin¹ yapılacağını düşünür.

¹: (müfredat : فقر)

26-30- Asla! (can) köprücük kemiğine ulaştığında, "Kaldırıcı/iyileştirici¹ kimdir?" denildiğinde, [insan] onun ayrılış olduğunu düşündüğünde, bacak bacağa dolandığında² o gün, sevk sadece RAB'binedir.

¹: İki manaya da müsaittir. (müfredat : رقي, kurtubi)

²: Bu ifade, can çıkarken bacağın bacağa dolanması veya belaların belalara dolanması anlamındadır. (müfredat : ساق)

31- Çünkü o, doğrulamadı ve yönelmedi¹.

¹: Bu ayette, resmen sonraki ayette geçen "yüz çevirdi (تولي)" fiilinin zıddı olarak "salle=صلي" fiili kullanılmıştır. Ki, sözlükler de bu kelimenin yönelme/takip etme manasında olduğunu söylerler. (bkz: Lisanu-l Arap) 
وإذا جاءَ الفَرَسُ على أثَرِ الفَرَسِ قيل: صَلّى؛ 
"At, atın eseri/izi üzerine gelirse (onu takip ederse) 'salle=صلي' denilir" (Sahib bin Abbad: صلو) 

32- Fakat, yalanladı ve yüz çevirdi.

33- Sonra, üstünlük taslayarak ailesine-halkına gitti.

34- (Ceza) sana daha evladır, artık daha evladır!¹

¹: Tehdit ve korkutma amaçlı kullanılan bir ifadedir. "veyl=ويل" anlamındadır. (Beydavi, zamahşeri:keşşaf)

"Ceza, sana daya evladır!" manasında olduğu da söylenmiştir. (müfredat : ولي)

35- Sonra, daha evladır sana, artık daha evla!

36- İnsan, başıboş terk edileceğini mi sanıyor?

37- O, hedeflenen¹ bir meni'den bir damla (zigot)² hiç olmamış mıydı?

¹: (İbni faris:Mekayısi-l lugat, müfredat: مني) 

²: Nutfe'den sonraki aşama, sonraki ayette anlatıldığı üzere "alaka" yani rahme tutunan hücre (yuvalama) aşaması; bir önceki aşama da bu ayette görüldüğü üzere meni (sperm) aşaması. Buradan da anlaşılacağı üzere, nutfe aşaması "zigot" olmalıdır. Nahl 4. Ayetin dipnotuna bakınız. 

38- Sonra, bir Alaka (tutunan hücre)¹ olmamış mıydı? Ardından, yarattı, akabinde düzenledi.

¹: "alaka=علق" kelimesi bir şeyin bir şeye yapışması, tutunması anlamına gelmektedir. (müfredat & İbni faris:Mekayısi-l lugat : علق)
Op. Dr. Banu Çiftçi, "hamilelik nasıl oluşur?" başlıklı yazısında "yuvalanma" aşamasında aynen şunları söylemektedir:
"Yuvalanma, henüz çok genç olan embriyonun, ana rahminin iç tabakasında kendisine uygun bir yer bulup oraya gömülme, yerleşme işlemidir. Döllenmeden 6 gün sonra başlar ve ortalama 12 günde tamamlanır.
İlk aşama 6. günde başlayan, yapışma, tutunma aşamasıdır. Hücre topunun en dışındaki hücreler özelleşerek bu tutunmayı sağlayan özel kimyasal maddeleri salgılarlar ve rahim iç tabakasına tutunurlar."(kaynak: https://www.drbanuciftci.com/sayfa/hamilelik-nasil-olusur)

39- Ardından, ondan[meni'den]¹ iki sınıfı, erkeği ve dişiyi meydana getirdi.

¹:  buradaki zamir, 37. Ayetteki "meni'ye" işarettir. Öncesindeki "bir damla'ya" veya "alaka'ya" işaret edemez. Çünkü bu iki kelime dişildir. 
Ki bilimsel olarak da cinsiyet babanın menisinde bellidir, baba Y kromozomu verirse çocuk erkek; X kromozomu verirse çocuk kız olur. 

40- İşte o, ölülere can vermeye imkanı olan değil midir?








74- Müddessir suresi (Hubeyb öndeş meali)

Müddessir suresi.

1- Ey örtüsünü kalkan edinen!

2- Kalk da uyar!

3- Sadece RAB'bini yücelt!

4- Sadece kendi kıyafetini (nefsini)¹ temizle!

¹: "kıyafet" ile nefis kasıt edilmiş olabilir. Müfredat: ثوب) ayette hasr uygulanması, yani anlama "sadece" manasını vermek için "giysi" [siyab=ثياب] kelimesini başa alması da bunu gösterir. Çünkü insan sadece kendi nefsini temizler, başkasına sadece öğüt verebilir.

5- Sarsıntı'dan [günahtan] ayrıl.

6- Daha çoğunu isteyerek büyük iyilikte bulunma/başa kalkma!¹

¹: "istiksar=اثتكثار" iki anlama da müsaittir. (müfredat : كثر, zad'ul mesir, beydavi)

7- Sadece RAB'bin için sabır et!

8-10- Çünkü¹, (o) borunun içine [ses] vurulduğu zaman, işte  o gün, zor bir gündür. Kafirlere [gerçeği örtenlere] karşı  kolay olmayandır.

¹: "fe=ف" sebebiyye, yani "sebep bildirme" amaçlıdır. (Zamahşeri: keşşaf, Fahreddin Razi)

11- Beni ve tek¹ olarak yaratmış olduğum kimseyi bırak.

¹: "Tek başıma yarattığım" veya "kendisini tek başına yarattığım" manasındadır. (zad'ul mesir)

12-13- Kendisine, uzatılmış/çok mal ve hazır bulunan çocuklar verdim.

14- Kendisi için hazırladıkça hazırladım.

15- Sonra, artırmamı umuyor.

16- Asla! Gerçekten o, Ayetlerimize [işaretlerimize] çokça itaatsizlik edendir/inatçıdır.¹

¹: (Lisanu-l Arap: عند)

17- Onu, yokuşa/zorluğa¹ bürüyeceğim.

¹: "saud=صعود", yokuş anlamındadır. Ancak, zorluk anlamında istiare edilir. (müfredat : صعد) bu zorluğun ahirette karşılaşacağı bir zorluk olduğu söylenmiştir (kurtubi)

18- Gerçekten o [inatçı], kavramaya çalıştı ve (diyeceğini) belirledi.

19- Ardından, kaybetti¹. Nasıl da belirledi?

¹: "kaybetti" anlamında bir ifade olduğu da söylenmiştir. (kurtubi) bunu beddua olarak çevirmek doğru değildir. Çünkü sözün faili Allah'tır.

20- Sonra, [yine] kaybetti. Nasıl da belirledi?

21- Sonra, bakıp düşündü.

22- Sonra, sıkılıp surat astı¹ ve sinirlenip kaşlarını çattı.²

¹: (müfredat : عبس)

²: (Fahreddin Razi)

23- Sonra arkasını döndü [yüz çevirdi] ve büyüklük tasladı.

24-25- Ardından "Bu [başka bir şey] değil, ancak tercih edilmiş bir sihirdir [aldatmadır¹]. Bu, [başka bir şey] değil, ancak bir beşerin bildirisidir" dedi.

¹: "Sihir" deyince, akla peri masalları gelir. Ancak, kelimenin asıl anlamı, aldatmak, etkilemek ve yalanı gerçek olarak göstermektir. (kurtubi, müfredat: سحر)

26- Ona, sekar[ın azabını] çektireceğim.

27- Öngöremezsin, Sekar nedir?

28- Baki kılmaz [kalıcı yapmaz] ve bırakmaz.

29- Deriyi yakıp kavurandır.

30- Onun [sekar'ın] üzerinde on dokuz vardır.

31- Ateşin dostlarını ancak melekler yaptık. Kitap kendilerine verilmiş olanların yakinen-kesin olarak inanması, inanmış olanların inancını artması, kitap kendilerine verilmiş olanların ve inançlıların şüpheye düşmemeleri için, kalplerinde bir hastalık bulunanların ve kafirlerin [gerçeği örtenlerin] "Bu misal ile Allah'ın (demek) istediği nedir?" demesi için, onların sayısını [on dokuzu] ancak gerçeği örtmüş olanlar için bir fitne [sınama] yaptık.¹ İşte bunun gibi, Allah, tercih eden kimseye [yolu] kaybettiriyor; tercih eden kimseye yol gösteriyor. RAB'binin ordusunu ancak kendisi biliyor. O, [alev] beşer için sadece bir hatırlatmadır (zikirdir).

¹: Ayette sayının değil, bu fitnenin inançlıların inancının artıracak olduğu yazmaktadır. Yani, Gerçeği örtenler bu sayı sebebiyle bir fitneye düşecektir. Bu düştükleri fitne de, -ayette kasıt edilen olayın gerçekleşmesi sebebiyle- inançlıların inancını artıracaktır.
19 sistemini, baz alarak kur'an'dan ayet inkar edenler, bu fitnenin içine düşmüştür. Bu durum, ayetin anlattığı olayı doğrulayarak bize bir mucize olmaktadır. (en doğrusunu Allah bilir)

32-37- Asla! Ay delildir ki, arkasını dönmüş olduğu vakit gece ve ağardığı/açıldığı zaman sabah da [delildir ki] kesinlikle o [sekar], beşere yani sizden olup öne geçmeye ve sonraya kalmayı istemiş kimseye bir uyarıcı olarak büyüklerden biridir.

38-39- Her bir nefis, kendi elde ettiğine karşılık bir rehindir. Ancak, sağın dostları (ashabı yemin) hariç.

40-42- [Sağın dostları], cennetlerin içinde, suçlular hakkında soruştururlar: "Sizi, sekar'ın (alevin) içine katan nedir?"

43-47- [suçlular] "Hiç yönelenlerden/[vahyi] takip edenlerden¹ (musallin) olmadık. Yoksullara hiç yedirmezdik. (Boşa) dalanlarla beraber (boşa) dalardık. Bize yakın-kesin olarak gelinceye kadar, dinin gününü yalanlıyorduk." dediler.

¹: "[Vahyi] takip edenler (musallin)"'ın kimler olduğu, Mearic 22-35 ayetlerinde belirtilmektedir.

48- Artık, şefaatçilerin şefaati, onlara fayda vermez.

49-51- O halde, kendilerine ne var ki, öğüt'ten yana sanki kendileri aslandan kaçan, korkutulmuş/korkmuş¹ merkep'ler gibi uzaklaşıcıdırlar?

¹: "mustenfEr=مستنفر" ve "mustenfİr=مستنفر" olarak iki şekilde de okunmuştur. (kurtubi, müfredat: نفر) her iki okuyuşa göre de meal edildi.

52- Aksine! Onlardan her bir kişi, kendisine yayılmış sayfalar verilmesini ister.

53- Asla! Aksine onlar Ahiretten [son'dan] korkmuyor.

54- Asla! Gerçekten o, bir öğüttür.

55- Artık, kim tercih ettiyse, onu hatırlayıp andı (zikir etti).

56- Allah'ın [imkan] var etmedikçe¹ onlar hatırlayıp anmazlar. O, korunup sakınmanın (takvanın) ehlidir, bağışlamanın da ehlidir.

¹: "şae=شاء" filli, Allah'tan olursa "var etme"; kuldan olursa "elde etme" anlamındadır (müfredat: شاء)


26 Kasım 2019 Salı

73- müzzemmil suresi (Hubeyb öndeş meali)

Müzzemmil suresi

1- Ey bürünüp sarılan!¹

¹: Bu ifade "görevinde gevşeklik yapan" anlamında kullanılmış bir istiaredir. (müfredat : زمل) bir başka görüşe göre "Elçiliğin gereğine sarılan" veya "kur'an'a sarılan" anlamındadır. (kurtubi)

2-4- Pek azı yani yarısı hariç geceye kalk!¹ veya ondan [geceden] pek az olarak kıs [azalt] veya onun üzerine arttır. Kur'an'ı, sıraya yerleştirerek/ağır ağır/ seçerek oku.

¹: "Gece namazına kalk" anlamında olabilir. (kurtubi)

5- Gerçekten biz, sana ağır bir söz atacağız.

6-7- Gerçekten, gecenin işleri¹ (evet!) o, kalıcılık bakımından daha güçlüdür, söz bakımından daha sağlamdır [doğrudur]. Gerçekten, gündüzde senin için çok uzun bir koşturmaca² vardır.

¹: "Gecenin işleri" veya "gecenin vakitleri anlamındadır" . (Fahreddin Razi)

²: (müfredat : سبح)

8- RAB'binin ismini an. [kendini] tam bir adayış olarak ona ada!

9- Doğunun ve batının RAB'binin, kendisinden başka hiçbir Tanrı yoktur. Artık, onu bir vekil edin.

10- Onların söylediklerine karşı sabır et ve onlardan olabildiğince güzel bir ayrılış olarak ayrıl.

11- Beni ve nimet sahipleri olup yalanlayanları bırak ve onlara pek az mühlet ver.

12-14- Yerin ve dağların şiddetlice çalkalandığı ve dağların akıcı bir kum yığını oldukları gün gerçekten, tarafımızda ağır kelepçeler, kızgın ateş vardır, boğazda tıkanma [özelliğine] sahip bir yiyecek ve can yakıcı bir azap vardır.¹

¹: Bu azap çeşitlerinin ruhi bir azap olduğu, Cenneti elde etmeyi isteyen ve onu gören ama elde edemeyen kişilerin iç dünyalarında çektikleri azabı anlatan bir ifade olduğu da söylenmiştir (Fahreddin Razi)

15-16- Gerçekten biz, size bir şahit olan bir Elçiyi size gönderdik. Tıpkı Firavun'a Elçi gönderdiğimiz gibi. Ardından Firavun, (o) Elçiye isyan etti. Derken, onu tehlikeli bir yakalayış olarak yakaladık.

17- Artık gerçeği örtmüşseniz, çocukları başı ağarmış/ihtiyarlamış bir hale getiren [sıkıntılı] günden nasıl korunup sakınırsınız?

18- Gök, onunla [o gün sebebiyle] yarılıcıdır. Verdiği sözü, yerine getirilmiş oldu.

19- Gerçekten bu, bir öğüttür. Artık, kim tercih ettiyse, RAB'bine varan bir yol edindi.

20- Gerçekten, gecenin üçte ikisinden daha aşağı bir vakitte, yarısında ve üçte birinde kalktığını RAB'bin biliyor. Seninle birliktekilerden bir takım da [bu yaptığını yapıyor]. Allah, geceyi ve gündüzü belirliyor, onu yapamayacağınızı¹ bildi, ardından tevbenizi kabul etti. O halde, kur'an'dan ne kolay geliyorsa onu okuyun. Sizden, [bir kısmının] hasta olacağını; diğerlerinin, Allah'ın ikramından ararken yerde [yeryüzünde] sefere çıkacağını; diğerlerinin de Allah'ın yolunda [savunma ve koruma yolunda]¹ savaşacağını bildi. O halde, ondan ne kolay geliyorsa onu okuyun. Yönelişi (namazı) ayakta tutun (devam ettirin), zekatı verin ve Allah'a oldukça güzel bir ödünç olarak ödünç verin. Herhangi bir hayır[türün]den kendi canınız için önden ne hazırladıysanız, Allah'ın katında onu kendisinden daha iyi (hayırlı) olarak ve daha büyük bir ödül olarak bulursunuz. Allah'tan bağışlanma dileyin. Gerçekten Allah, çok bağışlayandır, rahimdir.

¹: "Len tuhsuhu=لن تحصوه" ifadesi genellikle "hesap edemeyeceksiniz" olarak anlaşılmış olsa da, "hasevey=حصوى" fiili, "yapabilecek güce sahip olmak= الْإِطَاقَةُ" manasında da kullanılır (İbni faris:Mekayısi-l lugat : حصوى) 
"Onu" zamiri, gece namazlarına gidebilir. Yani "Gece namazlarına gücünüz yetmeyecek" manasında olabilir. 

²: "Allah yolunda" ifadesiyle kasıt edilen her ifade, kur'an'ın onay verdiği ve emir ettiği şeyleri kapsar. Kur'an'ın onay verdiği savaş, sadece savunma, koruma, sadist insanları yok etmek, baskıyı yok etmek maksadıyla yapılan savaştır. (Bakara 190-195,) bunların dışında hiçbir şekilde savaşa müsaade yoktur. Savaş açanlar barış istiyorsa, bu durumda Barışı emir eder (Enfal 61,) savaş açmadığı sürece, müslüman olmayan kişilere dahi iyilik etmeye müsaade edilir. (Mumtehine 8,) bazılarının sandığının aksine; bu tarz ayetler durduk yere savaşmayı emir etmiyor.

72- Cin suresi (Hubeyb öndeş meali)

Cin suresi

1-2- "Bana, cinlerden bir bölüğün kulak verip ''Gerçekten biz, olgunluğa (doğruya) doğru yol gösteren hoş bir kur'an işittik. Ardından, ona inandık. RAB'bimize hiçbir kimseyi asla şirk [ortak] koşmayacağız.'' dedikleri vahiy edildi." de.

3-4- "Gerçekten, RAB'bimizin feyzi yücedir. Hiçbir dişi dost ve hiçbir çocuk edinmedi. Gerçek şu ki, Bizim 'aklı eksik' olanımız, Allah'ın üzerinden, [Haktan] pek uzak olanı söylüyordu."

5- [Cinlerden o bölüğün] "Gerçekten biz, insan ve cinin, Allah'ın üzerinden bir yalanı asla söylemeyeceğini¹ düşündük." [dediği vahiy edildi]².

¹: "tekavvele=تقوّل" şeklinde de okunmuştur (Halebi: duru-l mes'un) buna göre "Allah'ın üzerinden bir yalanı asla uydurmayacaklarını düşündük" manasındadır.

²: Bu ayet, ilk ayette konuşmaları aktarılan cinlerin konuşmasının devamıdır. Bazıları bile bile bu ayeti tek başına cımbız yaparak anlamı kaydırmaktadır.

6- Gerçek şu ki, insan[türün]den bir takım kişiler, Cin[türün]den bir takım kişilere sığınıyordu. Böylece, onları musallat olma bakımından artırdılar.

7- Gerçekten onlar, tıpkı Allah'ın hiçbiri [kimseyi] asla yeniden diriltmeyeceğini zannetmeniz/düşünmeniz gibi zannettiler/düşündüler.

8-9- "Gerçekten biz, göğe dokunduk da onu şiddetli bekçiler ve ateş topları [ile] doldurulmuş halde bulduk. Hâlbuki, gerçekten biz, ondan [gökten bir kısımda] işitmek için oturma zamanında/yerinde oturuyorduk da şimdi kim dinlemek isterse, kendisi için takip eden bir ateş topu buluyor".

10- [Cinlerden o bölük] "Gerçekten biz öngörüde bulunamıyoruz: yerdeki [dünyadaki] kimselere bir zarar mı istendi? Yoksa RAB'leri onlara bir olgunluk (doğruluk) mu istedi?" [dedi].

11- "Gerçekten biz, [evet!] bizden düzgün-iyi olanlar da vardır; bizden bundan [düzgünlükten] beride olan da vardır. Biz, bölünmüş [çeşitli] tarikatlar olmuştuk." [dediler]

12- "Gerçekten biz, yerde [dünyada] Allah'ı asla aciz bırakmayacağımızı ve kaçarak onu asla aciz bırakmayacağımızı düşündük [kabullendik]"

13- "Gerçekten biz, hidayeti [doğru yol rehberini] işittiğimizde, ona inandık. Artık, kim RAB'bine inanırsa, herhangi bir haksızlıktan ve herhangi bir kuşatmadan/musallat'tan korkmaz."

14- "Gerçekten bizden (evet!) bizden müslüman [teslim/barışçı olan] da vardır; bizden Hakka göz diken de [haksızlık yapan da] vardır. Artık, teslim [Müslüman] olmuş kimseler (evet!) işte onlar olgunluğu (doğruluğu) arıyorlar."

15- "Hakka göz dikenlere [haksızlık yapanlara] gelince: onlar, cehenneme bir odun oldular."

16-17- Şayet, onlar [cinler] tarikata/açılmış yola yönelmiş olsalardı, kendilerini onda [nimet konusunda] fitnelemek [sınamak] için onlara bol su içirirdik. Kim, kendi RAB'binin hatırlatmasından vazgeçerse [RAB'bi] onu zorlu bir azaba katar.

18- Gerçekten, İbadethaneler Allah'ındır. O halde, Allah ile birlikte başka herhangi birine dua etmeyin.

19- "Gerçek şu ki, Allah'ın kulu ona [Allah'a] dua ederek kalktığı zaman, ona karşı neredeyse bir araya sıkışmış (kendisine saldıracak) hale geliyorlardı."

20- "Sadece RAB'bime dua ediyorum ve ona hiçbirini şirk [ortak] saymıyorum." de.

21- "Gerçekten ben, sizin için ne bir sıkıntıya ne de bir olgunluğa (doğruya) sahibim." de.

22-23- "Gerçekten, Allah'tan [gelen herhangi bir şeye karşı] hiçbir kişi asla bana yakınlık edemez (kurtaramaz). Ondan beride herhangi bir dayanak asla bulamam. Ancak, Allah'tan bir duyuruya ve onun mesajına [sahibim].¹" de. Kim, Allah'a ve Elçisi'ne isyan ettiyse, [bilsin ki] kendisi için içinde ebediyen kalıcı oldukları cehennemin ateşi vardır.

¹: burada yapılan istisna, 21. Ayetteki ifadeden yapılan bir istisnadır. (kurtubi) Çeviri buna göre yapıldı.

24- Sonunda, vaat olundukları [kendilerine söz verilen] ne ise onu gördükleri zaman, yardımcılık bakımından daha zayıf ve sayı bakımından daha az kimmiş, bilecekler.

25-27- "Vaat olunduğunuz (azap) yakın mıdır? Yoksa, gayb'ın [görünmeyenin] bileni olan RAB'bim ona bir müddet mi katacak? Ben öngöremem. O, hiçbirine kendisinin gayb'ını [görünmeyenini] bildirmez. Ancak, Elçi [türün]den, kendisinin razı olduğu kim varsa ona [bildirir]. Gerçekten o, onun önünden ve arkasından bir takip eden [peşine] takar." de.

28- RAB'lerinin mesajlarını, onların [Elçilerin] duyurmuş olduğunu bilmesi için¹ [bunu yapar]. Onların [elçilerin] tarafında ne varsa kuşattı ve her şeyi sayıca hesapladı.

¹: Bir başka kıraat'te "li yu'leme=ليُعلم" yani "bilinmesi için" şeklindedir. (kurtubi) buna göre "[insanların] bilmesi için [bunu yapar]" anlamındadır.

25 Kasım 2019 Pazartesi

71- Nuh suresi (Hubeyb öndeş meali)

Nuh

1- Gerçekten biz Nuh'u, kendi milletine "Can yakıcı bir azabın kendilerine gelmesinden önce, milletini uyar!" diye gönderdik.

2-4- [Nuh] "Ey milletim! Gerçekten ben, ''Allah'a kulluk edin , kendisinden korunup sakının ve bana gönülden itaat edin ki, cezayı gerektiren işlerinizden [bir kısmını] size bağışlasın ve isimlendirilmiş [belirlenmiş] bir süre sonuna kadar sizi ertelesin." diye sizin için apaçık bir uyarıcıyım. Gerçekten, Allah'ın süre sonu geldiği zaman, ertelenmez. Şayet, biliyor olsaydınız.." dedi.

5-7- [Nuh] "RAB'bim! Gerçekten ben, milletimi gece ve gündüz davet ettim. Ardından, davetim onları[n] kaçış[larından] başkasını hiç artırmadı. Gerçekten ben, her ne zaman kendilerini bağışlaman için onları davet ettiysem, parmaklarını kulaklarının içine tıkadılar, kıyafetlerine büründüler, ısrar ettiler ve olabildiğince büyüklük tasladılar.

8- "Sonra, gerçekten ben onları açıkça/yüksek sesle davet ettim."

9- "Sonra, gerçekten ben, kendileri için ortaya sunarak [davet] ettim, olabildiğince gizli bir şekilde de [davet] ettim."

10-13- "Ardından, "RAB'binizden bağışlanma dileyin -ki Gerçekten o, [en başından beri] çok bağışlayandır- göğü(yağmuru)¹ üzerinize bol bol göndersin, mallar ve çocuklar ile size destek versin, sizin için cennetler [bahçeler] yapsın ve sizin için ırmaklar yapsın. Size ne var ki, Allah için bir onur beklemiyorsunuz?" dedim." [dedi].

¹: "sema=سما" yerden yukarıda olan her şey için kullanılır. (kurtubi bakara 19, müfredat: سما) burada da yağmur anlamındadır.

14- "Sizi, aşamalar halinde yaratmıştı."

15-16- Hiç görmedin [bilmedin] mi, Allah yedi göğü tabakalar halinde nasıl yaratmış? onların [göklerin] içinde Ay'ı bir aydınlık (yansıtan)¹olarak yaptı, güneşi bir lamba olarak yaptı.

¹: Yunus 5. Ayetin dipnotuna bakınız.

17- Allah, sizi yerden bir bitki olarak bitirdi [yetiştirdi].

18- Sonra, sizi onun [yerin] içine iade eder ve sizi bir çıkarış olarak çıkarır.

19-20- Allah, ondan [yerden] uzak- derin vadi yollarına koyulmanız [gitmeniz] için, yeri [yeryüzünü] sizin için genişçe/büyükçe¹ yaptı.

¹: "bisat=بساط" genişçe olan yer manasındadır. (Müfredat: بسط maddesi) bu fiil "[avucunda] tutmak" kelimesinin zıttı olarak [yani açmak manasında] da kullanılır. (Halil b. Ahmet kitabu-l Ayn: بسط maddesi)
Örneğin şura 27. Ayette aynı fiil “rızkı genişletmek/artırmak” manasında, bakara 247, Araf 69, ayetlerinde “güç/kuvvet” manasında, rum 48. Ayette bulutların etrafa yayılması manasında kullanılır. Kısacası bu kelimenin dünyanın şekliyle alakası yoktur.


21- Nuh "RAB'bim! Gerçekten onlar, bana isyan ettiler, kendisini[n] malını ve çocuğunu hiç artırmayan, ancak kaybı[nı] artıran kimseye uydular." dedi.

22-24- "Oldukça büyük bir plan olarak plan yaptılar. "Tanrılarınızı sakın bırakmayın! Ne veddi, ne suva'yı, ne yakus'u, yauk'u ve nasr'ı [hiç birini]sakın bırakmayın!" dediler. Pek çoğuna yolu kaybettirmişlerdi. Zalimleri[n] ancak sapkınlığını arttır!" [dedi]

25- Onlar, hatalarından dolayı boğuldular/batırıldılar, ardından bir ateşe girdirildiler, ardından kendileri için Allah'tan beride hiçbir yardımcı hiç bulamadılar.

26-27- Nuh "RAB'bim! Yerin (bölgenin) üzerinde, kâfirlerden [gerçeği örtenlerden] hiçbir yerleşen [kimse] bırakma! Gerçekten sen, onları bırakırsan, senin kullarına yolu kaybettirirler ve ancak [ilahi sınırları] parçalayan çokça Kafir [gerçeği örten nankör] doğururlar." dedi.

28- "RAB'bim! Beni, annemi ve babamı¹, evime inançlı olarak girmiş kimse[ler'i], inançlı erkekleri ve inançlı kadınları bağışla. Zalimleri[n] ancak, yıkımını arttır."

¹: "veledeyye=ولديّ" yani "iki çocuğumu" şeklinde de okunmuştur. (zad'ul mesir)

70- Mearic suresi (Hubeyb öndeş meali)

Mearic suresi

1-3- Bir sorgulayan, 'yükselişin' sahibi olan Allah'tan, kafirler [gerçeği örtenler] için vuku bulucu [gerçekleşici] bir azab hakkında sordu. Onun [o azab] için, hiçbir engelleyici [mevcut] değildir.¹

¹: 2. ve 3. Ayetler sorunun cevabı şeklinde olarak da meal edilebilir. Yani "bir sorgulayan, vuku bulucu [gerçekleşici] bir azab hakkında sordu: Kafirler içindir, onun için hiçbir engelleyici [mevcut] değildir. [o azap] 'Yükselişin' sahibi Allah'tandır" şeklinde de yazılabilirdi.

Yapılan çeviriye göre 2. Ayetteki "Onun [o azap] için, hiçbir engelleyici [mevcut] değildir" ifadesi bir itiraz cümlesidir, diğer ifadeler "vuku bulucu [gerçekleşici]" ifadesinin sıfatıdır. (Halebi: duru-l mes'un)

4- Melekler ve ruh(lar)¹, miktarı elli bin sene olan bir gün içinde² onun [emrine]³ doğru yükselerek gider.

¹: "Ruh=الروح" isminin başındaki "el=ال" takısı ismu-l cins'tir. Yani ruh cinsi anlamındadır. Bu durumda, tüm canlıların ruhlarından bahsetmektedir. (kurtubi) alternatif olarak, ruh ile kastın melek, Cebrail veya başka bir varlık olduğu da söylenmiştir. (Beydavi, kurtubi, zad'ul mesir)

²: Zamanın izafiyet teorisi ile tamamen uyumlu bir ayettir. Bu ifadeye göre, bir gün, elli bin yıla denk olabilmektedir.

Bu ifade yoruma açıktır. Bu ifade, kıyamet günü yani kıyamet döneminde Meleklerin ve ruhların yükseliş süresinin elli bin yıl olduğunu işaret ediyor olabilir, yükselişin hızına işaret ediyor olabilir. (kurtubi)

Bu ifade, sıkıntıya işaret de olabilir. Çünkü, sıkıntılı zamanlar "çok uzun" olarak isimlendirilmiştir. Kâfirler için o günün çok sıkıntılı olduğunu belirtmek için "elli bin yıl" denilmiştir. (kurtubi) ayrıca bu durumu ayette "sene" kelimesinin kullanılması da destekliyor. Çünkü "sene" genellikle kötü zaman için kullanılır.

³: Tamlayan [muzaf] atılmıştır. "ile emrihi=الي أمره" takdirindedir. Tıpkı Saffat 99. Ayette "Ben, RAB'bime gidiciyim" ifadesinin, aslında "Ben RAB'bimin emrine gidiciyim" manasında olması gibi.

5- O halde, güzel bir sabır olarak sabır et.

6- Gerçekten onlar, onu çok uzak olarak görüyorlar.

7-9- Göğün, erimiş maden gibi olacağı ve dağların boyanmış yün gibi olacağı gün, onu çok yakın olarak görüyoruz.

10- [o gün] herhangi bir sıcak dost, herhangi bir sıcak dostu sormaz.

11-14- Onlar, onlara [birbirlerine] baktırılır. Suçlu, o gün azaptan yana çocuklarını, kız dostunu[eşini], kardeşini, kendisine sığındığı yakınlarını ve yerde [dünyada] kim varsa [hepsini] topluca feda etse sonra da [bu feda edişi] kendisini kurtarsa [diye] arzu eder.

15-18- Asla! Gerçekten o, organları çokça söküp çıkaran¹ bir haldeki yalın alevdir. Arkasını dönmüş, yüz çevirmiş ve (malı) toplamış ardından da saklamış kimseyi çağırır.

¹: "nezzeatUn=نزعة" şeklinde merfu olarak da okunmuştur. (Zad'ul mesir) bu durumda "..söküp çıkaran'dır" şeklinde meal edilir.

19- Gerçekten, insan tahammülsüz bir halde yaratıldı.

20- Kendisine zarar temas ettiği zaman çok sızlanandır.

21- Kendisine yarar temas ettiği zaman (hayra) çok engel olandır [cimri'dir].

22- Ancak, [vahyi] takip edenler¹ hariçtir. [Onlar böyle değildir].

¹: (Müfredat: صلا) 

23- O [takip edenler] ki, yönelişlerine [takiplerine] (vahye) karşı devamlı olanlardır.

24-25- [Takip edenler] ki, kendilerinin mallarında isteyenler [dilenciler] ve [istemekten] mahrum bırakılmışlar (hayvanlar)¹ için bilinen bir hak [pay] vardır.

¹: Bunların köpekler olduğu da söylenmiştir. (müfredat: حرم)

26- O [takip edenler] ki, Din gününü doğruluyorlar.

27- O [takip edenler] ki, RAB'lerinin azabından çekinenlerin ta kendileridir.

28- Gerçekten, RAB'lerinin azabı, güvenilmezdir.

29- O [takip edenler] ki, edep yerleri için koruyanların ta kendileridir.

30- Ancak, eşleri yani¹ güçlerinin sahip oldukları [kişiler] hariç. Artık, kesinlikle onlar (bu durumda) kınanmamıştır.

¹: Müminun 6. Ayetin dipnotuna bakınız

31- Artık, bundan [helal edilenlerden] geridekilerini aramış olanlar haddi aşanların ta kendileridir.

32- O [takip edenler] ki, emanetlerine ve anlaşmalarına riayet edenlerin ta kendileridir.

33- O [takip edenler] ki, şehadetlerini [şahitliklerini] sürekli olarak gereğince yerine getirenlerdir.

34- O [takip edenler] ki, onlar yönelişlerini/takiplerini korumaya çalışanlardır.

35- İşte onlar, değerlendirilmiş olarak cennetlerin içindedirler.

36-37- Gerçeği örtmüş olanlara ne var ki senin yanında sağdan ve soldan dağınık topluluklar olarak hipnoz olmuş haldedirler?

38- Onlardan her bir şahıs, Naim'in cennetine girdirilmeyi mi arzuluyor?

39- Asla! Gerçekten biz, onları bildikleri [şeyden] yarattık.

40-41- Artık, doğuların ve batıların RAB'bi delildir ki: gerçekten biz, kendilerinden daha iyi (hayırlı) olanla değiştirmeye elbette imkanı olanlarız. Biz, önlerine geçilmişler [engellenmişler] değiliz.

42-43- Artık, kendilerine söz verilen günleriyle yani mezarlardan sanki kendileri dikili taşlara doğru koşar gibi süratle çıkacakları gün ile karşılaşıncaya kadar onları bırak da dalsınlar ve oynasınlar.

44- [o gün] bakışları yerde, zillet kendilerini kuşatır bir haldedirler. İşte bu, kendilerine vaat olunmakta [söz verilmekte] olan gündür.

24 Kasım 2019 Pazar

69- Hakka suresi (Hubeyb öndeş meali)

Hakka suresi

1- Hak..

2- Hakkı[n gerçeği] nedir?

3- Hakkı[n gerçeğinin] ne olduğunu ön görmeni ne sağladı?

4- Semud'un [milleti] ve Ad'ın [milleti], (o) çarpanı yalanladı.

5- Ardından, Semud'un [milletine] gelince: taşkınlık ile¹ helak edildiler.

¹: "Taşkınlık sebebiyle helak edildiler" şeklinde de meal edilebilir. "bi=ب" harfi cerr'i iki anlama da müsaittir.

6- Ad'ın [milletine] gelince: azgın, Sarsar [dondurucu/uğultulu] bir Rüzgar ile helak edildiler.

7- Onlara karşı bir silip yok edici olarak¹ yedi gece ve sekiz gün onu [o azgın rüzgarı] hizmete verdi. Artık, (bu) milleti sanki hurma ağacının bomboş haldeki kökleri gibi [yere] yıkılmış² bir şekilde görürsün.

¹: "hasm=حسم" bir şeyin eserinin/izinin kaldırılmasıdır. (müfredat : حسم)

²: "sara=صرع" bir şeyin yere düşürülmesidir. (Mekayısi-l lugat: صرع)

8- Artık, onlara ait bir kalıntı görüyor musun?

9- Firavun, kendisinden önce kim varsa ve altı üstüne getirilmiş[kent]ler, hatalar [meydana] getirdiler.

10- Ardından, RAB'lerinin Elçisi'ne isyan ettiler. Derken, onları (azabı) yükselen bir yakalama (ceza) olarak yakaladı.

11- Gerçekten biz, 'su' taştığı zaman, akıp gidenin (geminin) içinde sizi taşıdık.

12- Size onu bir öğüt yapalım ve kavrayan bir kulak onu kavrasın diye [bunu yaptık].

13-15- Artık, bir tek üfleyiş olarak Sur'un içine üflendiği, yer ve dağlar taşınıp, ardından ikisi de tek bir dağılış olarak dağılıp toz oldukları zaman, o gün (o) vuku [olay] vuku buldu [gerçekleşti].

16- Gök, bölündü.¹ Artık, o gün, [gök] bir çözülücüdür/dağılıcıdır.

¹: bkz: Büyük yırtılma teorisi.

17- Melek[ler]¹, [Göğün] kenarlarındadır. Artık, o gün onların tepesinde RAB'binin Arş'ını [yönetimini] sekiz [melek] taşır.

¹: Cins ismi olarak "melekler" anlamındadır. (Fahreddin Razi)

18- O gün, sunulursunuz ve sizden hiçbir gizlenici gizlenemez.

19-20- Artık, kitabı yemininden/sağından verilmiş kimseye gelince: O "Alın okuyun kitabımı. Gerçekten ben, kendi hesabım [ile] karşılaşıcı olduğumu düşünmüştüm." der.

21-22- Artık o, razı olan bir yaşamın içinde, yani yüce bir cennetin içindedir.

23- Onun [cennetin] toplanacak meyveleri, yakındır/sarkmıştır.

24- "Boş günlerdeki geçmişiniz sebebiyle yeyin ve için!" [denilir].

25-27- Artık, kitabı solundan verilmiş kimseye gelince: o "Keşke kitabım verilmemiş olsaydı. Hesabımın ne olduğunu hiç bilmemiştim. Keşke o (ölüm)¹ tamamlayıcı olsaydı." der.

¹: Zamir, "mevt=موت" yani "ölüm"'e işaret etmektedir. (Zamahşeri:keşşaf)

28-29- "Malım bana yeterli gelmedi. Yetkim-kuvvetim benden yok olup kayboldu." [der]

30-32- "Tutun onu da bağlayın! Sonra da kızgın Ateşin [azabını] ona çektirin. Sonra, ölçüsü yetmiş arşın olan zincirin içine onu katın."

33-36- "Gerçekten o, en büyük Allah'a inanmıyordu. Yoksula yedirmeye teşvik etmiyordu. O halde, bugün işte burada ona sıcak bir dost yoktur. Herhangi bir yemek de yoktur. Ancak, irinden [bir parça yiyecek] vardır."

37- "Onu, ancak hatalı eylemi seçenler¹ yer."

¹: "hata=خطا" kelimesi, irade dışı olan, kasıtsız yapılan eylem anlamıyla sınırlı değildir. Kimi zaman, bile bile yanlış şeyi yapmaya da "hata" denir. (müfredat : خطا) mesela Yusuf 91. Ayette, Yusuf'un kardeşleri Yusuf'a yaptıkları kötülüğü itiraf ederken "hata edenler idik" dedikleri anlatılır. Hâlbuki, Yusuf'a o kötülüğü yaparken kasten bile bile bu kötülüğü yapmışlardı.

38-40- Artık, gördüğünüz ne varsa ve görmediğiniz ne varsa delildir ki: gerçekten o, çok değerli bir Elçinin bildirisidir.¹

¹: "Resul=رسول" mesajı ileten anlamındadır. Mesajı iletenin söylediği, mesajı gönderenin söylediği olduğuna göre bu ayetteki "söz" yani "kavl=قول" kelimesini doğal olarak "bildiri" olarak anlamak gerekecektir. Ayrıca, "kavl=قول" kelimesinin "bildir" manasında olduğuna dair örnek ayetler Zümer 10. Ayetin dipnotunda yazılıdır.

41- O, herhangi bir Şairin sözü değildir. Ne az inanıyorsunuz.

42- Herhangi bir kahin'in sözü değildir. Ne az düşünüp öğüt alıyorsunuz..

43- Kısım kısım indirilişi Alemlerin [tüm varlıkların] RAB'bi[tarafın]dandır.


44-47- Şayet, bazı sözleri bizim üzerimizden söylemeye [uydurmaya] başlamış olsaydı, mutlaka ondan yemini [kuvveti] yakalardık. Sonra, ondan can damarını mutlaka keserdik de sizden hiç biri, bu konuda onu engelleyenler (koruyanlar) olmazdınız.

48- Gerçekten o, korunup sakınanlar için mutlaka bir öğüttür.

49- Gerçekten biz, sizden yalanlayanlar olduğunu mutlaka biliyoruz.

50- Gerçekten o, kafirlere [gerçeği örtenlere] karşı mutlaka bir pişmanlıktır.

51- Gerçekten o, yakın-kesin olan gerçektir.

52- O halde, en büyük RAB'binin ismiyle tenzih et.