4 Ekim 2019 Cuma

28- Kasas suresi (Hubeyb öndeş meali)

Kasas suresi

1- Ta, Sin, Mim.

2- İşte bu, apaçık kitabın ayetleri'dir.

3- Musa'nın ve Firavun'un haberinden [bir kısmını] inanan bir millet için Hak ile [gereğince] sana okuyup teşvik ediyoruz.

4- Gerçek şu ki, Firavun yerde [bölgede] ululandı. Kendilerinden oğullarını boğazlamakta, kadınlarını hayatta bırakmakta olduğu bir takımı zayıf bırakmayı isterken [o bölgenin] ailesini/halkını birer taraftar haline getirdi. Gerçekten o, bozgunculardandı.

5-6- Yerde [o bölgede] zayıf bırakılmak istenenlere büyük bir iyilikte bulunmayı; onları imamlar [önderler] yapmayı; onları mirasçılar yapmayı; yerde [o bölgede] onlara imkan vermeyi; Firavun'a, Haman'a ve o ikisinin ordusuna, onlardan korkup çekinmekte oldukları [şeyleri] göstermeyi istiyoruz.

7- Musa'nın annesine "Onu [Musa'yı] emzir. Ona karşı [onun başına bir şey gelmesinden] korktuğun zaman, onu denizin¹ içine at, korkma ve üzülme. Gerçekten biz, onu sana geri çevireceğiz. Onu gönderilenlerden yapıcıyız." diye vahiy ettik.

¹: "yemm=يمم" kelimesi İbranicede de ["yam=יָם"] deniz anlamındadır. (wictionary: يمم)

8- Ardından, Firavun'un ailesi ona [Musa'ya] denk gelip aldı.¹ Sonucunda², [Musa] kendilerine bir düşman ve bir bela olacak... Gerçekten, Firavun, Haman ve o ikisinin ordusu, hatalıydı.

¹: (zad'ul mesir)

²: bazı mealler Buradaki "lam=ل" harfinin, sebep bildiren lam olduğunu baz alarak "...kendileri için bir düşman ve üzüntü konusu olsun diye sahipsiz görüp aldılar..." şeklinde meal etmiştir. Ancak Buradaki "lam=ل" harfi, sonuç bildiren lam harfi[yani lam-ul akıbet]'dir. (kurtubi, Fahreddin Razi)


9- Firavun'un hanımı "[Bu bebek], Benim için ve senin için bir göz serinliği-sevinci! Onu [bebeği] öldürme, bakarsın belki bize faydası olur veya onu bir evlat ediniriz" dedi. Hâlbuki onlar, (durumun) farkında değillerdi.

10- Musa'nın annesinin gönlü, bomboş olarak sabahladı. İnançlılardan olması için, kalbinin üzerine sıkıca bağlamış olmasaydık neredeyse onu kesinlikle açığa çıkaracaktı.

11- [Annesi] onun [Musa'nın] kız kardeşine "Onu [Musa'yı] takip et" dedi. Kız kardeşi, onlar farkında değilken, onu [Musa'yı] izledi.

12- Emzirenleri [süt annelerini] önceden ona [Musa'ya] haram ettik [yasakladık]. Ardından [kız kardeşi] "Ona, sizin için kefil olan [bakımını üstlenen] bir ev ailesini-halkını size göstereyim mi? Halbuki onlar, onun için [Musa için] nasihatçıdır." dedi.

13- Böylece onu [Musa'yı] annesine geri getirdik ki gözü aydın olsun, üzülmesin ve Allah'ın verdiği sözünün Hak [gerçek] olduğunu bilsin. Fakat, onların çoğunluğu bilmiyor.

14- [Musa] Şiddetine [olgunluğuna] ulaşınca ve oturaklı olduğu zaman, ona bir hüküm ve bir bilgi verdik. İşte, iyilere bunun gibi karşılığını veririz.

15- [Şehrin] ailesinden-halkından bihaber olduğu bir sırada [Musa] şehire girdi. Ardından, onda [şehirde] savaşan iki kişi buldu: bu, kendisinin tarafından; şu, kendisinin düşmanından. Derken, kendisinin tarafından olan kimse, onun düşmanından olan kimseye karşı, ondan [Musa'dan] yardım istedi, Musa, onu [düşmanından olan adamı] itti¹, böylece onu[n hayatını] sonlandırdı. "Bu, şeytanın eylemindendir. Kesinlikle o, apaçık, saptıran bir düşmandır!" dedi.

¹: (İbni kuteybe: garib-ul kur'an, zad'ul mesir, müfredat: وكز)

16- "RAB'bim! Gerçekten ben, kendi canıma zulüm ettim. Artık beni bağışla!" dedi. Ardından, [RAB'bi] onu bağışladı. Kesinlikle o, çok bağışlayandır, Rahim'dir.

17- "RAB'bim! Bana nimet yaptıkların[verdiklerin] sebebiyle, artık asla suçlulara sırt sırta veren [destekçi] olmayacağım!" dedi.

18- Ardından, şehirde korkarak, gözetleyerek sabahladı. Bir baktı ki, dün kendisinden yardım isteyen kimse, (yine) kendisine feryat ediyor [yardım istiyor]. Musa, ona "Sen kesinlikle apaçık bir azgınsın!" dedi.

19- [Musa] İkisinin de düşmanı olan o kimseyi tutmayı [cezalandırmayı]¹ istediği zaman [o kimse] "Ey Musa! Dün, bir canı öldürdüğün gibi beni de mi öldürmeyi istiyorsun? Sen yerde [bu bölgede] ancak zorba olmayı istiyorsun. Düzeltenlerden [birisi] olmayı istemiyorsun." dedi.

¹: "beteşa=بطش" şiddetle tutmak-yakalamak ve bir el tarafından ona tutarak-yakalayarak isabet etmektir [vurmaktır]. (zamahşeri: Esas-ul belegat : بطش)

20- Şehrin en uzağından bir adam koşarak geldi, "Ey Musa! Gerçekten, seçkinler seni öldürmek için senin hakkında danışıyorlar. Artık [bu bölgeden] çık! Gerçekten ben, sana nasihat edenlerden [biriyim]" dedi.

21- Ardından [Musa] korkarak, gözetleyerek oradan [o bölgeden] çıktı. "RAB'bim! Beni (bu) zalim milletten kurtar." dedi.

22- Medyen tarafına yöneldiğinde "RAB'bimin, beni yolun ortasına iletmesini umarım" dedi.

23- Medyen suyuna vardığında, onun [suyun] yanında, insanlardan (hayvanlarına su) içiren bir topluluk buldu. Bir de, onların berisinde, (hayvanlarını) engelleyen iki kız buldu. "İkinizin sıkıntısı nedir?" dedi. O iki kız "Çobanlar çekilmeden, (hayvanlara su) içirmeyiz. Babamız da büyük bir ihtiyardır." dediler.

24- [Musa], o ikisi için (hayvanlara su) içirdi, sonra gölgeye çekildi. Ardından "RAB'bim! Gerçekten ben, hayırdan bana ne indirdiysen ona fakirim [muhtacım]!" dedi.

25- Derken, o ikisinden [iki kızdan] biri haya üzerine [utanır bir halde] yürüyerek ona [Musa'ya] gelip "Gerçekten babam, bizim için (hayvanlara su) içirme ödülü olarak sana karşılığını vermek için seni çağırıyor." dedi. Ardından, [Musa] ona [kızların babasına] gelince ve öyküyü (kendi öyküsünü) ona anlatınca [kızların babası] "Korkma! Zalimler milletinden kurtuldun." dedi.

26- O ikisinden [iki kızdan] biri "Ey babacığım! Onu ücretle tut. Gerçekten, ücretle tuttuğun hayırlı kimse güçlüdür, emindir." dedi.

27- [Kızın babası] "Sekiz hiccet[sene] bana ücretin[çalışman] karşılığında, bu iki kızımdan birini seninle evlendirmeyi istiyorum. Artık, On [seneye] tamamlarsan, senin katından[bir ikram]dır. Sana, yorgunluk vermek [zorluk çıkarmak] istemiyorum. Allah tercih ederse (inşallah) beni düzgün-iyi kişilerden [birisi olarak] bulacaksın." dedi.

28- [Musa] "İşte bu, benimle senin aramızdadır. (Bu) iki süre sonundan hangisini tamamdıysam artık bana karşı 'adaletsizlik [yakıştırması]' yoktur. Allah, dediklerimize bir vekildir." dedi.

29- Ardından, Musa (o) süre sonunu tamamlayınca ve ailesiyle gezince, Tur'un yanında açık seçik olarak bir ateşi gördü. Ailesine "Siz bekleyin, gerçekten ben açık seçik olarak bir ateşi gördüm. Umarım, size ondan [Ateşten] bir haber veya ateşten bir kor getiririm. Belki ısınırsınız." dedi.

30- Ardından [Musa] ona [ateşe] gelince, vadinin sağ kıyısından, mübarek [ilahi bereket kaynağı] alandaki ağaçtan "Ey Musa! Gerçekten ben, Alemlerin [varlıkların] RAB'bi olan Allah'ım." diye seslenildi.

31- bir de "Asan'ı at!" diye [seslenildi]. [Musa] onu [Asa'yı] sanki bir yılan-şeytan gibi hafif hareketli bir halde görünce, arkasını dönüp kaçar bir halde yüz çevirdi ve tekrar dönmedi. "Ey Musa! [buraya] yönel! korkma! Gerçekten sen, emin [güvende] olanlardan [birisin]"

32- "Elini, koynuna koy, herhangi bir çirkinliği olmaksızın bembeyaz çıksın. Kanadını korkudan kendine doğru sıkıştır. İşte bu ikisi, RAB'binden Firavun'a ve onun seçkinlerine en sağlam iki delildir. Gerçekten onlar, hadlerini aşan bir millet oldu."

33-34- [Musa] "RAB'bim! Gerçekten ben, onlardan bir canı öldürdüm. Artık, beni öldürmelerinden korkuyorum. Kardeşim Harun, o, dil [konuşma] bakımından benden daha açıktır [düzgün konuşur]. Artık, onu, benimle birlikte beni doğrulayan bir takipçi-destekçi olarak gönder. Gerçekten ben, beni yalanlamalarından korkuyorum." dedi.

35- [RAB'bi] "pazunu kardeşinle şiddetlendireceğiz, ikinize bir sultan yetki yapacağız. Artık, Ayetlerimiz [mucizelerimiz] sebebiyle siz ikinize ulaşamayacaklar. Siz ikiniz ve ikinize uyan kimseler, üstün gelicilersiniz." dedi.

36- Ardından Musa, onlara apaçık Ayetlerimizi [mucizelerimizi] getirince "Bu, ancak uydurulmuş bir sihirdir.. Bunu, Öncü-önceki babalarımızın içinde (arasında) işitmedik." dediler.

37- Musa "RAB'bim kimin kendisinin katından gelen (o) rehber ile geldiğini ve (o) yurdun sonucunun kimin lehine olacağını en iyi bilendir. Gerçek şu ki, zalimler başarılı olmazlar" dedi.

38- Firavun "Ey öne seçkinler! Sizin için, benden başka hiçbir Tanrı bilmiyorum." dedi. "Benim için, çamurun üzerine (bir ateş) tutuştur Ey haman!. Benim için bir köşk yap, belki Musa'nın Tanrısın[ın karşısın]a dikilirim (!) gerçekten ben, onun yalancılardan [birisi olduğunu] düşünüyorum."

39- O [Firavun] ve ordusu, yerde [bölgede] haksızca büyüklük tasladı. Onlar, kendilerinin bize geri döndürülmeyeceklerini düşündüler.

40- Ardından, onu ve ordusunu yakaladık, onları denizin içine değersizce attık. Artık, bak: zalimlerin sonucu nasıl oldu?

41- Onların, ateşe çağıran imamlar [önderler] olduklarını belirttik.¹ kıyamet günü, onlar yardım olunmazlar.

¹: "cealne=جعلنا" fiili, tıpkı "Rahman'ın kulları olan Meleklerin, dişi olduklarına hüküm ettiler/belirttiler/saydılar (جعلوا)" (zuhruf 19) ayetinde olduğu gibi "belirttik, öyle saydık" anlamındadır. (Fahreddin Razi)

42- Bu dünyada [ilk'te] onların peşine bir lanet [rahmetten engellenme] bağladık, kıyametin gününde onlar lekelenmişlerdendir.

43- Elbetteki, öncü-önceki nesilleri helak etmemizden sonra, insanlar için basiretler, bir rehber ve bir rahmet olarak Musa'ya kitabı vermiştik. Düşünüp öğüt almaları beklenir.

44- Musa'ya, (o) işi hüküm ettiğimiz zaman, sen batı tarafında değildin. Şahitler'den de değildin.

45- Fakat, bir takım nesiller inşaa ettik, ardından ömür onların üzerine uzadı. Sen, Ayetlerimizi kendilerine okuyup teşvik ederek medyen ailesinin-halkının içinde bulunmakta değildin. Fakat biz gönderenlerdik.

46- Biz seslendiğimiz vakitte, sen Tur'un yanında değildin. Fakat, senden önce kendilerine hiçbir uyarıcı gelmemiş bir milleti uyarman için [sana öğretip seni gönderdik]¹. Düşünüp öğüt almaları beklenir.

¹: (Tenvir-ul Mikbas)

47- Şayet, elleriyle önden hazırladıkları sebebiyle kendilerine bir musibet [bela] isabet edip de kendilerinin "RAB'bimiz! Bize bir Elçi göndermen gerekmez miydi? Böylece senin ayetlerine uyardık ve İnançlılardan olurduk" demeleri olmasaydı [seni Elçi olarak onlara göndermezdik]¹.

¹: "levla=لولا" ifadesinin yüklemi [haberi] atılmıştır [hazf edilmiştir]. Yüklemi köşeli ayraç içinde yazdığımız şekildedir. [yani cümle aslında (ما أرسلنا إليهم رسولا) takdirindedir] (Müşkül i'rab-ul kur'an)

48- Artık, Hak [gerçek] onlara katımızdan gelince "Musa'ya verilen [şeylerin] benzerinin verilmesi gerekmez miydi?" dediler. Önceden, Musa'ya verilen [şeyleri] de görmezden gelip [gerçeği] hiç örtmediler mi? "[Bunlar] destekleşen iki sihirdir" dediler. Bir de "Gerçekten biz, her birine karşı kafiriz." dediler.

49- "Eğer dürüst kişiler idiyseniz, hemen Allah'ın katından olan, o ikisinden daha çok yol gösteren bir kitap getirin, ona uyayım!" de.

50- Artık, sana hiç cevap vermeyi istemezlerse, onların sadece kendi keyiflerine uyduklarını bil. Allah'tan herhangi bir rehber olmaksızın, kendi keyfine uyan kimseden, daha çok yolu kaybetmiş olan kimdir? Gerçekten Allah, zalimler milletine yol göstermez.

51- Elbetteki, onlara (o) sözü ulaştırdık. Düşünüp öğüt almaları beklenir.

52- Ondan (kur'an'dan) önce kendilerine kitabı verdiklerimiz ona inanırlar.

53- Kendilerine Ayetlerimiz okunup teşvik edildiği zaman "Ona inandık! Kesinlikle o, RAB'bimizdendir. Gerçekten biz, ondan (kur'an'dan) önce de Müslümanlardık [Allah'a teslim olanlardandık]." dediler.

54- İşte onlara sabır etmeleri sebebiyle ödülleri-ücretleri iki defa verilir. Onlar, çirkinliği [kötülüğü] güzellikle savarlar ve kendilerini rızıklandırdığımızdan harcama (infak) yapıyorlar.

55- Boş [şeyleri] işittikleri zaman ondan vazgeçerler "bizim eylemimiz bizim; sizin eyleminiz sizin içindir. Esenlik üzerinize olsun... Biz cahilleri aramıyoruz." dediler.

56- Kesinlikle sen, sevdiğin kimseye yol gösteremezsin. Fakat Allah, yolu arayanları en iyi bilen olarak tercih ettiği kimseye yol gösteriyor.

57- "Eğer seninle birlikte (o) rehbere uyarsak yerimizden [bölgemizden] kapılıp kaçırılırız!" dediler. Onları, tarafımızdan bir rızık olarak her şeyin ürünlerinin kendisine toplanıldığı, güvenilir bir dokunulmaz (yere) hiç yerleştirmedik mi? Fakat onların çoğunluğu bilmiyor.

58- Kendi yaşam kaynaklarına şımarmış kaç tane kenti helak ettik... İşte bunlar, onlardan sonra ancak pek az yurt edinilmiş olan yurtlarıdır. Biz, mirasçılar olmuştuk.

59- Başkentlerine, Ayetlerimizi kendilerine okuyup teşvik eden bir Elçi gönderinceye¹ kadar, RAB'bin kentleri helak edecek değildi. Halkı zalim olandan başka kentleri helak edecek değildik.

¹: İbrahim 4. Ayetin dipnotuna bakınız.

60- Herhangi bir şeyden size ne verildi ise [bilin ki] o, dünya [ilk] hayatının geçimidir. Allah'ın katında bulunanlar daha iyidir (hayırlıdır) ve daha kalıcıdır. Artık, akıl etmiyor musunuz?

61- Artık, kendisine güzel bir vaat [söz] verdiğimiz, böylece kendisinin de ona [o güzel söze] kavuşucu olduğu kimse, tıpkı dünya [ilk] hayatının geçimi olarak geçindirdiğimiz sonra kıyamet gününde hazır edilmişlerden olan kimse gibi midir?

62- [Allah'ın] Onlara sesleneceği, ardından "iddia etmekte olduğunuz ortaklarım (!) nerede?" diyeceği günü [an]!

63- Kendilerine [azap] sözü¹ hak [kesin] olmuş [kişiler] "RAB'bimiz! İşte bunlar [yaşamlarını-inançlarını] bozduğumuz kimselerdir. Tıpkı [yaşamımızı-inancımızı] bozduğumuz gibi, kendilerini[n de yaşamını-inancını] bozduk. [onlardan] Beri olarak sana [yöneldik]. Onlar, bize kulluk etmekte değillerdi!" dediler.

64- "Ortaklarınza dua edin!" denildi, onlar dua etti. Ardından kendilerine hiç cevap verilmedi ve azabı gördüler. Onlar yol bulmuş olsalardı...

65- [Allah'ın] onlara sesleneceği, ardından "Gönderilenlere verdiğiniz cevap nedir?" diyeceği günü [an]!

66- O gün, haberler onlara karşı kör oldu. Artık onlar soruşturmazlar.

67- Artık tevbe etmiş, inanmış ve düzgün-iyi eylemde bulunmuş kimseye gelince, onun başaranlardan [biri] olması umulur. .

68- RAB'bin, tercih ettiğini yaratıyor ve onlar için iyi (hayırlı) olan¹ ne ise onu seçiyor. Allah, münezzehtir ve onların ortak saydıklarından yücedir.

¹: Türkçe çevirilerin ezici bir çoğunluğu bu kısmı "...onların ise seçim hakkı yoktur..." şeklinde meal etmektedir. Ancak ilgili kısım gramer açısından yaptığım şekilde de çevrilebilir.

Ayetteki "ma ka'nu=ما كانو" ifadesindeki "ma=ما" mevsul'dür ve "seçiyor"[يختار] fiilinin meful'udür. Dolayısıyla "ma ka'nu=ما كانو" ifadesi nasb mahallindedir. Bu sebeple ayeti bu şekilde çevirdim. Ebu İshak ve zeccac gibi bir takım dil bilginleri bu anlamı kabul eder. (kurtubi, beydavi)

"...onların ise, seçim hakkı yoktur..." anlamını verenler ise, "ma =ما" için nefy manası vermiştir, "yararlı" manası verdiğimiz "hıyerat=خيارة" kelimesi için "seçim" [اختيار] manası vermiştir. Ancak kur'an bütünlüğü açısından benim verdiğim meal daha uygundur. Eğer genel meallerin yaptığı şekilde çeviri yapılırsa, bu ifade "tercih ettiğini peygamber seçer, onların peygamber seçimi yoktur" manasındadır. (kurtubi)

69- RAB'bin, onların göğüslerinin koruyup sakladığı [şeyleri] ve açığa vurduğu [şeyleri] biliyor.

70- O, kendisinden başka hiçbir Tanrı olmayan Allah'tır. Övgü, İlk'te ve ahirette [son'da] sadece onun içindir. Hüküm, sadece onundur ve sadece ona geri döndürülürsünüz.

71- "Bana haber verin, Allah, kıyamet gününe kadar geceyi üzerinizde aralıksız devam eden bir hale getirse, herhangi bir ışığı, size getirecek olan Tanrı Allah'ın haricinde kimdir? Artık, işitmiyor musunuz?" de.

72- "Bana haber verin, Allah, kıyamet gününe kadar, gündüzü üzerinizde aralıksız devam eden bir hale getirse, kendisinden dinleneceğiniz herhangi bir geceyi size getirecek olan Tanrı Allah'ın haricinde kimdir? Artık, görmüyor musunuz?" de.

73- İçinde yurt edinmeniz için ve kendisinin [Allah'ın] ikramından aramanız için, rahmetinden [dolayı] geceyi ve gündüzü (dünyayı) sizin için meydana getirdi.

74-75- Onlara sesleneceği, ardından "iddia etmekte olduğunuz ortaklarım(!) nerede?" diyeceği günü [an]! Her topluluktan birer devamlı şahit çekip çıkardık. Ardından "en sağlam delilinizi getirin!" dedik. Böylece Hakkın, Allah'a ait olduğunu bildiler ve uydurmakta oldukları kendilerinden kayboldu.

76-77- Doğrusu: Karun, Musa'nın milletindendi. Ardından, onlara karşı sınırı aşmıştı, ona hazinelerden vermiştik ki, kesinlikle [hazinelerin] anahtarlarını, kuvvet sahibi kenetlenmiş bir topluluk zor kaldırırdı. Bir vakit, milleti ona "şımarma! Gerçekten Allah, şımarıkları sevmez. Allah'ın sana verdiği [şeylerin] içinde, ahiret [son hayat] yurdunu ara; dünyadan [ilk hayattan] payını unutma. Allah'ın sana güzellik yaptığı gibi, güzellik yap, yerde [bölgede] bozgunculuğu arama, gerçekten Allah, bozguncuları sevmez." demişti.

78- [Karun] "O [hazineler] bana sadece benim yanımda bulunan bir bilgi üzerine verildi." dedi. Hiç bilmedi mi ki: Kendisinden önceki nesillerden, kuvvet bakımından kendisinden daha şiddetli ve kalabalık olma bakımından daha çok kimseleri Allah helak etmişti. Suçlular, cezayı gerektiren suçlarından yana sorgulanmazlar.

79- Derken, Karun kendisinin süsü içinde milletinin karşısına çıktı. Dünya [ilk] hayatını isteyenler "Keşke karun'a verilenlerin benzeri bize ait olsaydı. Gerçekten o, çok büyük bir pay sahibidir" dediler.

80- Kendilerine bilgi verilmiş olanlar "Yazıklar olsun size! İnanmış ve düzgün-iyi eylemde bulunmuş kimse için, Allah'ın karşılığı [eyleme verdiği ödülü] daha iyidir (hayırlıdır). Sabır edenlerden başkası ona [o karşılığa] kavuşturulmuyor." dediler.

81- Derken, onu [Karunu] ve yurdunu (evini) yere soktuk. Ardından, kendisi için Allah'tan beride kendisine yardım eden hiçbir bir takım olmadı. Yardım dilenenlerden de değildi.

82- Dün, kendisinin mekanını-konumunu temenni edenler "Demekki Allah, kullarından tercih ettiği kimseye rızkı açar [arttırır] ve belirler (ölçüler). Şayet, Allah bize büyük iyilikte bulunmuş olmasaydı, kesinlikle bizi de [yere] sokardı. Demekki kâfirler [gerçeği örtenler] kesinlikle başarılı olmuyorlar." diyerek sabahladılar.

83- İşte bu, yerde [dünyada] ululanmayı ve bozgun yapmayı istemeyenler için kendisini yaptığımız ahiret [son] yurdudur. (o) sonuç, korunup sakınanlar (muttakiler) içindir.

84- Kim güzelliği [iyiliği] getirdiyse kendisine ondan [o güzellikten] daha iyisi (hayırlısı) vardır; Kim çirkinliği [kötülüğü] getirdiyse, [bilsin ki] çirkin [kötü] eylemlerde bulunmuş olanlar ancak bulunmakta oldukları eylemler [sebebiyle] karşılık bulurlar.

85- Gerçek şu ki, kur'an'ı sana farz [şart] kılan, iade ediliş[dönüş] yerine seni mutlaka geri getirecektir. "Doğru yol rehberi ile gelen kimseyi de, apaçık bir kayboluşun içinde bulunan kimseyi de RAB'bim en iyi bilendir." de.

86- Kitabın seninle karşılaştırılmasını beklemekte değildin. Ancak RAB'binden bir rahmet olarak [seninle karşılaştırıldı]. O halde, kafirler [gerçeği örtenler] için sakın sırt sırta veren [destek veren] olma!

87- [Ayetlerin] sana indirildiği vakitten sonra sakın seni Allah'ın ayetlerinden çevirmesinler. RAB'bine davet et, sakın müşriklerden [Allah'a ortak kabul edenlerden] olma!

88- Allah ile birlikte başka herhangi bir Tanrıya dua etme! Ondan başka hiçbir Tanrı yoktur. Onun [Allah'ın] yüzünden [kendisinden] başka her şey helak olucudur. Hüküm, sadece onundur ve sadece ona geri döndürülürsünüz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder