11 Ekim 2019 Cuma

32- Secde suresi (Hubeyb öndeş meali)

Secde suresi
1- Elif, lam, Mim

2- İçinde hiçbir şüphe olmayan Kitabın kısım kısım indirilişi Alemlerin [varlıkların] RAB'bindendir.

3- Yoksa "Onu uydurdu!" mu diyorlar? Aksine! O, kendilerine senden önce hiçbir uyarıcı gelmemiş bir milleti uyarman için, RAB'binden (olan) 'gerçeğin' ta kendisidir. Yol bulmaları beklenir.

4- Allah, gökleri, yeri [tüm evreni] ve ikisinin arasındakileri (içindekileri) Altı günde [dönemde]¹ yaratandır dahası Arşı[yönetimi]² hükümranlığı³ altına alandır. Sizin için, ondan beride hiçbir veli ve hiçbir şefaatçi yoktur. Artık, düşünüp öğüt almıyor musunuz?

¹:: "gün" kelimesi kur'an'da "evre" manasındadır. Örneğin çoğu Ayette "yevmu-l kıyamet =يوم القيامة" yani "kıyamet günü" ifadesi geçer. Halbuki kıyamet, 24 saatlik bir günden oluşmuş değildir. Ayet "kıyamet dönemi, evresi" manasında "gün" demiştir. Haricen mearic suresinin 4. Ayetinde "Allah'ın katında bir gün bin yıl gibidir" denilmektedir. Bütün bunlar, günün "evre" manasında olduğunu ispatlıyor.

²: "Arş =عرش" aslen "kürsü" demektir. Fakat bu kelime "yönetim, güç, saltanat, mülkiyet" manasında da kullanılmıştır. Örneğin "kralın Arşı" ile "kralın mülkü, saltanatı" kasıt edilmiştir. (müfredat : عرش, Fahreddin Razi) buradan anlıyoruz ki, Allah'ın Arşı ile kastedilen, onun mülkü, yani yönetimidir. Ayrıca, "Arş'a [taht'a] istiva etmek" ifadesi, kralın bir şeyi mülküne alması, kral olması anlamında kinaye olarak kullanılır. (keşşaf sahibi)

³: "ıstiva = استوى" fiili "ale =على" harfi cerr'i ile "istila etmek" yani "hükümranlığı altına almak" mânâsına gelir (müfredat :سوا) bu Ayette de aynı şekilde kullanıldığı için bu mana verildi.

5- Gökten yere kadar [tüm]¹ işi planlar, sonra miktarı sizin saydıklarınızdan elli bin sene olmuş bir günde
[dönemde] onun [emrine²] doğru yükselerek gider.

¹: "el-emr=الأمر" kelimesinin başındaki "el=ال" takısı cins ismidir. Bundan dolayı "bütün işler" anlamındadır.

²: muzaf hazf edilmiştir, cümle (إلى أمره) takdirindedir.

6- İşte o, görünmeyenin ve açıkça görünenin bilenidir, devamlı üstündür, Rahim'dir.

7- Kendisini yarattığı her şeyi güzel yapandır. İnsanın yaratılışına çamurdan¹ [bir kısımla] başladı.

¹: buradaki (من) harfi, çamurun tamamı ile değil, bir kısmıyla yaratıldığını gösteriyor. Bilimsel olarak da böyledir. Çamur (طين), su ve toprağın karışımıdır. Çamurda bulunan elementlerin bir bölümü insanda mevcuttur. Örneğin insanın %60'ı sudur çamur zaten sudan meydana gelir. %3'ü azottur, Azot toprakta da mevcuttur. Haricen, oksijen, fosfor, hidrojen, kalsiyum da insan ve toprakta ortak olarak mevcuttur. (TÜBİTAK: elementlerin doğadaki dönüşümü, kimyaca. Com: insan vücudundaki elementler, gencziraat. Com: toprak kimyası)

8- Sonra, onun neslini değersiz sudan bir süzülen özden meydana getirdi.

9- Sonra, onu [insanı] düzenledi ve onun içine kendi ruhundan üfledi [hayat verdi]. Sizin için Duyma-algılama, bakışlar ve gönüller yaptı. Ne az teşekkür ediyorsunuz...

10- "Yerin [toprağın] içinde kaybolduğumuz zaman mı? Gerçekten biz mi yeni bir yaratılış içindeyiz [olacağız]?" dediler. Aksine! Onlar, RAB'lerinin karşılaşmasına karşı kafirdir [gerçeği örtenlerdir].

11- "Size vekil edilen ölüm meleği sizi vefat ettirir, sonra sadece RAB'binize geri döndürülürsünüz" de.

12- O vakit, suçluları RAB'lerinin katında başlarını ters çevirici [yere dikmiş] bir halde "RAB'bimiz! Gördük ve işittik. Artık, bizi geri döndür ki düzgün-iyi eylemlerde bulunalım. Gerçekten biz, yakinen-kesin olarak inananlarız." [derken]¹ görseydin...

¹: "derken" [يقولون] ifadesi hazf edilmiştir.

13- Şayet [zorlamayı¹] tercih etseydik, her bir cana kendi doğru yol rehberini mutlaka vermiştik; fakat, (cinlerin ve insanların eylemleri sebebiyle) benden [şu] söz hak oldu [kesinleşti] :"Cehennemi, cinlerden [bir kısmıyla] ve insanlardan [bir kısmıyla]² tamamen mutlaka ama mutlaka dolduracağım!"

¹:"şae=شاء" fiili, geçişli bir fiil olduğu için bir meful [nesne] aranır (Enam 90. Ayete bakınız). Yani "Allah tercih etseydi" ifadesine "neyi tercih etseydi?" sorusunu sorarız. Buradan, meful'ün hazf edildiği [atıldığı anlaşılır. Hazf edilen meful ise "en nukrihehum=أن نكرههم" yani "onları zorlamayı" ifadesidir. Dolayısıyla ayet "onları zorlamayı tercih etmiş olsaydık" anlamındadır.

²: "Cinlerden ve insanlardan" ifadesinde bulunan "den, dan" [yani من harfi cerr'i] kısım bildirmek [te'biz] amaçlıdır. Bu bir kısım cinler ve insanların kim olduğu sad 83-85 ayetlerinde belirtilmiştir.

14- "O halde, bu gününüzü unutmanız [dikkate almamanız]¹ sebebiyle tadın! Gerçekten biz sizi unuttuk [dikkate almıyoruz]. Bulunmakta olduğunuz eylemleriniz sebebiyle kalıcı olan azabı tadın." (denilir)

¹: "nisyan=نسيان" İnsanın, kendisine bırakılmak istenileni terk etmesidir. İster kalbin (aklın) zayıflığından olsun, isterse herhangi bir gafletten olsun, isterse kasten olsun isterse de kalpten onun zikri silininceye kadar kasten yapılmakla olsun. (müfredat : نسي) bu ayette kasten yapılarak unutmadan bahsedilmektedir. Gafletten dolayı olan unutmanın cezası yoktur
Bunun delili "...eğer unutursak bizi [sorumlu] tutma" (bakara 286) ayetidir.

Dilimizde de "unutmak" kelimesini bu anlamda kullanırız. Örneğin "geçmişte olanları unuttum artık" dediğimiz zaman "geçmişte olanları dikkate almıyorum" manasında bunu söyleriz. Gerçekten unutma anlamında değil.

15- Ayetlerimize [mucizelerimize] inananlar, sadece 'onlar [Ayetlerimiz] ile hatırlatıldıkları zaman, büyüklük taslamadan, secde halinde (duaya) kapanmış ve RAB'lerinin övgüsüyle tesbih etmiş olanlardır.

16- RAB'lerine korku ve beklenti dolu bir halde dua ederek onların yanları yataklarından çekilir (kalkarlar). Kendilerine rızık ettiklerimizden harcama (infak) yaparlar.

17- Herhangi bir can, bulunmakta olduğu eyleme karşılık olarak, gözlerin serinliğinden (ödülden) kendisi için ne saklandığını bilmez.

18- O halde, İnançlı olmuş kimse, fasık [haddini aşan] olmuş kimse gibi midir? Eşit olmazlar.

19- İnanmış ve düzgün-iyi eylemde bulunmuş olanlara gelince, onlara, bulunmakta oldukları eylemleri sebebiyle, bir iniş [konaklama] olarak barınma yeri olan cennetler vardır.

20- Hadlerini aşmış olanlara gelince, artık onların barınma yeri ateştir. Her ne zaman, ondan [ateşten] çıkmayı istedilerse, onun [ateşin] içine geri iade edildiler ve kendilerine "kendisini yalanlamakta olduğunuz ateşin azabını tadın!" denilir.

21- Onlara en büyük azabın berisinde, daha yakın bir azaptan mutlaka ama mutlaka tattırıracağız. Geri dönmeleri beklenir.

22- RAB'binin ayetleri ile hatırlatılmış sonra onlardan [ayetlerden] vazgeçmiş kimseden daha zalim kimdir? Gerçekten biz, suçlulardan intikam alacağız.

23- Elbetteki Musa'ya kitabı vermiştik. Artık, onun karşılaşmasından yana herhangi bir şüphe-kararsızlık içinde olma. Onu İsrail'in oğulları için bir rehber yapmıştık.

24- Onlardan, sabır ettiklerinde emrimizle yol gösteren bir takım imamlar [önderler] yaptık. Onlar, yakinen-kesin olarak ayetlerimize [mucizelerimize] inanıyorlardı.

25- Gerçek şu ki: hakkında ayrılığa düşmekte oldukları [şeyler] hakkında, RAB'bin kıyamet günü onların aralarını ayırır.

26- Kendilerinden önceki nesillerden kaç tanesini helak ettik? [bu durum] onlar için yol göstermedi mi? Hâlbuki onlar, onların [helak ettiklerimizin] yurtlarında gidip-gelmektedir. Gerçekten, bunlarda mutlaka ayetler [mucizeler] vardır. Artık işitmiyorlar mı?

27- Kupkuru yere [toprağa] suyu sevk ettiğimizi hiç görmediler mii? Böylece onunla [o suyla], kendisinden sağmal hayvanlarınızın ve kendi benliklerinizin yeyeceği bir ekini çıkarıyoruz. Halen görmüyorlar mı?

28- "Eğer dürüst idiyseniz [söyleyin] : Bu fetih [hüküm, zafer] ne zamandır?" diyorlar.

29- "Fetih [hüküm] gününde, gerçeği örtüp görmezden gelmiş olanlara inançları fayda vermez. Hemde kendilerine göz açtırılmaz." de.

30- Artık, onlardan vazgeç ve bekle. Gerçekten onlar, bekleyenlerdir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder