27 Ekim 2019 Pazar

38- Sad suresi (Hubeyb Öndeş meali)

Sad suresi

1-2- Sad... hatırlatma sahibi olan kur'an delildir¹ ki: (iddialarının) aksine! Gerçeği örtüp göz ardı etmiş olanlar bir izzet [gurur] ve cepheleşme içindedirler.

¹: Fecr 5. ayete bakınız.

3- Kendilerinden önce bir nesil[türünden] kaç tanesini helak ettik. Ardından seslendiler, (ama artık) sığınmanın sırası değildi.

4- Kendilerinden bir uyarıcının kendilerine gelmesini tuhaf karşıladılar. Kâfirler [gerçeği örtenler] "Bu, yalancı bir sihirbazdır." dediler.

5- "O, Tanrıları bir tek Tanrı mı yaptı? Gerçekten bu, tuhaf bir şeydir."

6-8- Onlardan seçkinler "Yürüyün ve Tanrılarınız üzerinde sabır edin. Gerçekten bu, mutlaka istenilen bir şeydir. Bunu, son-diğer dini görüşte işitmedik. Bu, ancak uydurmadır. Hatırlatma (zikir) aramızdan sadece ona mı indirilmiş?" diye (ortaya) atıldı. Hayır! Onlar, benim hatırlatmamdan yana şek [kararsızlık] içindedir. Hayır! Onlar azabımı henüz tatmadı.

9- Yoksa, devamlı üstün olan [ve] çokça hediye eden RAB'binin rahmetinin hazineleri kendilerinin yanında mıymış?

10- Yoksa göklerin, yerin [tüm evrenin]  ve ikisinin arasındakilerin (içindekilerin) yönetimi kendilerine mi aittir? O halde, sebeplerin [vasıtaların] içine yükselsinler.

11- [Onlar] burada taraftarlardan yenilgiye uğramış bir ordudur.

12-13- Kendilerinin öncesinde, Nuh'un milleti, Ad, kazıkların sahibi Firavun, semud, Lut'un milleti ve eyke dostları (Ashabı eyke) yalanladı. İşte onlar, taraftarlardır.

14- Her biri, ancak Elçileri yalanladı. Böylece benim sonucum [cezalandırmam] Hak oldu.

15- Bunlar, ancak kendisi için iki süt sağım [pek az] süresi (dahi) olmayan bir tek çığlığı bekliyorlar.

16- "RAB'bimiz! Defterimizi[hakkımızı] hesap gününden önce bizim için acele ettir [çabucak ver]" dediler.

17- Onların söylediklerine sabır et. El [güç] sahibi kulumuz Davud'u hatırlayıp an. Gerçekten o, (Allah'a) çokça dönendir.

18-19- Gerçekten biz, onunla birlikte akşam ve sabahlama (vaktinde) tenzih eden dağları ve bir araya toplanmış kuşları hizmete sunduk. Her biri, ona (Allah'a) çokça dönendir.

20- Onun krallığını güçlendirdik, ona hikmeti [akılla gerçeği tespit etme kabiliyetini] ve açık hitabı [düzgün konuşmayı/kesin hükmü] verdik.

21- (o) Davanın haberi sana geldi mi? Bir vakit, onlar mihraba [ibadethane odasına] atlamışlardı.

22-23- O vakit, Davud'un yanına girdiler [Davud] onlardan dolayı telaşlandı. Onlar "Korkma! [Biz]¹ bazısı bazısına [biri diğerine] haddini aşmış iki davacıyız. O halde, aramızda Hak ile hüküm ver, [Haktan/adaletten] uzak olma ve bizi yolun eşitliğine (adalete) ilet. Gerçek şu ki: Bu, benim bir tek dişi koyunum olduğu halde kendisinin doksan dokuz dişi koyunu olan kardeşimdir. O, "Onun [o tek dişi koyunun bakımına] beni kefil et [benim sürüme kat]" dedi ve hitapta bana üstün geldi [haklı çıktı]." dediler.

¹: "Biz" yani "nahnu=نحن" zamiri hazf edilmiştir (Müşkül i'rab-ul kur'an)

24- [Davut] "Elbetteki, o senin koyununu kendi koyunlarına [katmayı] isteyerek sana zulüm etmiştir. Gerçek şu ki, dostlardan/ortaklardan çoğunluğunun cidden bazısı bazısına [biri diğerine] haddini aşar. Ancak, inanmış ve düzgün-iyi eylemlerde bulunmuş olanlar hariç [onlar böyle değildir]. Onlar, pek azdır." dedi. Davut, kendisini fitnelediğimizi [sınadığımızı] düşündü, peşinden RAB'binden bağışlanma diledi, rüku ederek (duaya) kapandı ve samimi bir şekilde yöneldi.

25- Derken, bunları kendisi için bağışladık. Gerçekten onun, katımızda mutlaka itibarı ve en güzel dönüş yeri vardır.

26- Ey davut! Gerçekten biz, seni yerde [bölgede] bir halife [birinin yerine geçen/yönetici] yaptık. O halde, insanların arasında Hak ile hüküm ver, keyfe uyma! Aksi halde [keyif] sana Allah'ın yolunu kaybettirir. Gerçekten, Allah'ın yolunu kaybedenlere (evet!) onlara, hesap gününü unutmaları[dikkate almamaları] sebebiyle şiddetli bir azap vardır.

27- Gökleri ve yeri [tüm evreni] ikisinin arasındakileri(içindekileri) gereksiz olarak yaratmadık. İşte bu [gereksiz olduğu fikri], gerçeği örtmüş olanların düşüncesidir. Artık, gerçeği örtmüş olanlara, ateşten dolayı yazıklar olsun.

28- Yoksa, inanmış ve düzgün-iyi eylemlerde bulunmuş olanları, yerde [dünyada] bozgun [terör, kaos, kargaşa] çıkaranlar gibi mi sayarız? Yoksa, korunup sakınanları, [dinin sınırlarını] parçalayanlar gibi mi sayarız?

29- [Bu¹], ayetlerini sonuna kadar düşünmeleri ve sağlıklı akıl sahiplerinin düşünüp öğüt almaları için kendisini sana indirdiğimiz mübarek [ilahi bereket kaynağı olan] bir kitaptır.

¹: "Bu" [هذا] zamiri hazf edilmiştir (Müşkül i'rab-ul kur'an)

30- Davud'a Süleyman'ı hediye ettik. Ne güzel kuldur! Gerçekten o, (Allah'a) çokça yönelendir.

31- Hani, ayakta duran [atlar], cömert [hızlı koşanlar] akşam vakti kendisine sunuldu.

32-33- [Atlar] perde ile saklanıncaya kadar [davut] "Gerçekten ben, RAB'bimin zikrinden dolayı hayrın sevgisini sevdim" dedi. "Onları [atları] bana döndürün" [dedi], ardından [Atların] bacakları[nı] ve boyunları[nı]¹ okşamaya² başladı.

¹: muzafun ileyh hazf edilir, muzaf bundan bedel olarak tenvin veya harfi tarif alır (İlhami haktan |Arapça dil bilgisi) Buradaki "es-suvk=السوق" ve "el-ea'nek=العناق" kelimelerinin başındaki "es/el=ال" takıları (harfi tarifler) muzafun ileyh'ten bedeldir. Yani ifadeler aslında "suvkiha=سوقها" ve "ea'nekiha=اعناقها" şeklindedir. Türkçe anlamı çeviride verildiği gibidir.

²: "Mesh=مسح" kelimesi Eli bir şeyin üzerinde gezdirmek, okşamak demektir. (müfredat :مسح) genellikle çoğu kişi bu ifadenin "Onların bacaklarını ve ayaklarını kesmeye başladı" manasında olduğunu söylemiştir. Bir kısım ise çeviride yazıldığı gibi "okşamaya başladı" manasında olduğunu söylemiştir. (Fahreddin Razi, kurtubi, zad'ul mesir, beydavi)

34- Elbetteki, Süleymanı fitneledik[sınadık] ve onun tahtının üzerine bir ceset bıraktık. Sonra, samimi bir şekilde yöneldi.

35- "RAB'bim!  Beni bağışla, bana benden sonra hiçbir kimseye ait olması mümkün olmayan bir krallık armağan et. Gerçekten sen, çokça armağan edensin." dedi.

36-37-38- Onun emriyle kendisinin isabet ettiği yere rahatça akıp giden rüzgarı; şeytanları yani her bir bina ustasını ve dalgıçları ve zincirler içinde yaklaştırılmış diğerlerini, [Süleyman] için hizmete sunduk.

39- Bu, bağışımızdır. Artık, hesapsız olarak¹ büyük iyilik et (verme) veya tut (verme).

¹: Bir kıraat'te "ataune bi-gayri hiseb=عطاؤنا بغير حساب" yani "Hesapsız bağışımızdır" şeklindedir. (Zamahşeri:keşşaf)

40- Gerçekten, katımızda onun mutlaka itibar ve en güzel bir dönüş yeri vardır.

41- Kulumuz Eyüb'ü hatırlayıp an. Hani RAB'bine "gerçekten, şeytan bana bir yorgunluk ve bir azap ile dokundu" diye seslendi.

42- [kendisine] "Ayağınla yere vur... Bu, soğuk bir yıkanılacak [su] ve bir içecek." [denildi].

43- Bizden bir rahmet ve sağlıklı akıl sahipleri için bir hatırlatma olarak, ona ailesini ve onlarla birlikte onların benzerini ona armağan ettik.

44- "Eline bir demet al, onunla vur ve günaha girme." gerçekten biz, onu sabırlı bulduk. [o] Ne güzel kul! Gerçekten o, (bize) çokça yönelendir.

45- Kullarımız İbrahim, İshak, bir de eller [kuvvetler] ve bakışlar (gözler) sahibi Yakub'u hatırlayıp an.

46- Gerçekten biz, onları temizlik-arınıklık, (o) yurdu hatırlayıp anma sebebiyle temiz-arınık yaptık.

47- Gerçek şu ki: onlar, katımızda mutlaka hayırlı seçkinlerdendir.

48- İsmail'i, Elyesa'yı ve Zülkifl'i hatırlayıp an. Her biri, hayırlılardandır.

49-50- Bu, bir hatırlatmadır. Gerçek şu ki, en güzel dönüş yeri yani Adn cennetleri, mutlaka korunup sakınanlarındır. Kapıları kendileri için açılmıştır.

51- Onların içinde [Adn cennetlerinde] birçok meyve ve içeceği talep ederlerken, onların içinde yaslanır haldedirler.

52- Kendilerinin katında, göz kapağının koruyucusu [İffetli]¹ yaşıt/denk kadınlar vardır.

¹: "Kasıratu-t tarfi=قاصرات الطرف" ifadesinin anlamı: kadınların İffetleri için gözlerini kapatmasından ibarettir. (müfredat: طرف)

53- Bu [sayılanlar], hesap günü için size söz verilenlerdir.

54- Gerçek şu ki: bu, kesinlikle kendisine hiçbir eksilme olmayan rızkımızdır.

55-56- Bu, [inançlılar içindir]¹. Gerçekten, taşkınlık yapanlara, mutlaka en kötü dönüş yeri yani [azabını] çekecekleri cehennem vardır. Artık, ne kötü döşektir!

¹: Haber cümlesi olan (للمؤمنين) sözü hazf edilmiştir. (Müşkül i'rab-ul kur'an)

57- Bu, kaynayan su ve irindir. O halde, onu tatsınlar.

58- [Onlara] diğer onun şeklinden ve çeşitli [cezalar da] vardır.¹

¹: "e'haru=آخر" yüklemdir, "lehum=لهم" şeklinde takdiri ve öne alınmış bir müpteda vardır. "minşeklihi=من شكله" ve "ezvacun=أزواج" ise "e'haru=آخر" için iki sıfattır. (Halebi: duru-l mes'un)

59- Bu, sizinle beraber tehlikeye dalacak bir dalgadır [gruptur]. Onlara "Merhaba[hoş geldin]" yoktur. Kesinlikle onlar, Ateşin [sıkıntısını] çekecek olanlarıdır.

60- "Hayır! Asıl size "Merhaba[hoş geldin]" yoktur. Asıl siz onu (azabı) önden bizim için hazırladınız." dediler. Artık, ne kötü duruştur [o]!

61- Onlar "RAB'bimiz! Bunu kim önden bizim için hazırladıysa, onu[n] azab[ını] ateşte bir kat daha artır." dediler.

62-63- "Bize ne oldu da kendilerini kötülerden saymakta olduğumuz kişileri görmüyoruz? Onları bir alay konusu edinmiştik." dediler. "Yoksa, bakışlar onlardan kaydı mı?'

64- Gerçekten işte bunlar kesinlikle bir haktır. Hâlbuki ateşin dostları davalaşıyor.

65-66- "Ben sadece bir uyarıcıyım. Bir tek olan, egemen olan, göklerin ve yerin [tüm evrenin] ve ikisinin arasındakilerin (içindekilerin) RAB'bi olan, devamlı üstün olan, çokça bağışlayan Allah'tan başka hiçbir Tanrı yoktur." de.

67-70- "O, sizin kendisinden vazgeçici olduğunuz büyük bir haberdir. Yüksek heyette (melei ala'da) bulunanlar davalaştıkları vakit, bana (onlardan yana) hiçbir bilgi yoktu. Bana, benim ancak apaçık bir uyarıcı [olduğum] vahiy ediliyor." de.

71- Hani RAB'bin Meleklere "Gerçekten ben, çamurdan bir beşer yaratıcıyım." demişti.

72- "Artık, onu düzenlediğim ve onun içine kendi ruhumdan üflediğim zaman hemen onun için secde halinde düşün [yere kapanın]"

73- Meleklerin hepsi tamamen secde ettiler.

74- Ancak iblis hariç, o büyüklük tasladı ve kafirlerden [gerçeği örtenlerden] oldu.

75- [Allah] "Ey iblis! İki elimle [kuvvetimle]¹ yarattığıma secde etmekten seni ne engelledi? Büyüklük mü tasladın? Yoksa yücelerden mi oldun?" dedi.

¹: "iki el" ifadesi "kuvvet" anlamındadır. Örneğin "vaka yedey adlin=وقع يدي عدل" yani "adaletin iki eline düştü" denilir. "adaletin gücüne/kuvvetine yakalandı" anlamındadır. (müfredat :يد)

76- [Şeytan] "Ben, ondan daha iyiyim (hayırlıyım). Beni bir ateşten yarattın; onu ise bir çamurdan yarattın." dedi.

77-78- [Allah] "O halde ondan çık! Gerçekten sen, taşlandın [kovuldun]. Gerçekten, Din gününe kadar, senin üzerinde lanetim[rahmetten kovuşum] vardır." dedi.

79- [Şeytan] "RAB'bim! Onların yeniden diriltileceği güne kadar bana süre ver." dedi.

80-81- [Allah] "O halde sen, bilinen vaktin gününe kadar süre verilenlerdensin." dedi.

82-83- [şeytan] "İzzetine yemin ederim ki onların tamamının [hayatlarını/inançlarını] mutlaka bozacağım. Ancak, onlardan [kendini sana] adamış¹ kulların hariç" dedi.

¹: "muhlisiyn=مخلِصين" şeklinde de okunmuştur (Beydavi)


84-85- [Allah] "[İşte bu] Haktır.¹Ben, hakkı [gerçeği] söylüyorum: Cehennemi, senden [senin cinsinden] ve onlardan [insanlardan] sana uyan kimselerden mutlaka ama mutlaka topluca dolduracağım." dedi.

¹: "ze'like huve-l Hak=ذالك هو الحق" takdirindedir.

86- "Ona [duyuruya] karşılık sizden hiçbir ödül/ücret istemiyorum. Hâlbuki ben, gösteriş yaparak-söylenerek yapanlardan değilim." de.

87- O, Alemlere [tüm varlıklara] ancak bir hatırlatmadır.

88- Onun (kur'an'ın) haberini¹ bir süre sonra mutlaka ama mutlaka bileceksiniz.

¹: ayette de yazdığı üzere zamanla kur'an'ın haberlerinin gerçek olduğunu bildik. Bkz: Romalıların galibiyeti (Rum 1-3) evrenin tekillikten gelmesi (Enbiya 30), Güneş ve Ay'ın yörüngelerinin doğru tarif edilmesi (yasin 38-40, şems 1-2) evrenin genişlemesi (zariyat 47) gezegenlerin veya atmosferin oluşumu (fussilet 9-12, Naziat 29-32) insanın anne rahminde oluşum sırası doğru anlatım (müminun 14) Ay'ın kendi ışığı olmayıp güneşten aldığı ışığı yansıtması (yunus 5) dünyanın veya kıtaların hareketi (Neml 88, Naziat 32) canlılığın suda başlaması (Nur 45).

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder