29 Ekim 2019 Salı

39- Zümer suresi (Hubeyb öndeş meali)

Zümer suresi
1- (o) Kitabın kısım kısım indirilişi devamlı üstün olan, hakim/hikmetli olan Allah'tandır.

2- Gerçekten biz, kitabı sana Hak ile [gereğince] indirdik. O halde Allah'a, dini ona adayan/mahsus kılan olarak kulluk et.

3- Dikkat! Halis[arınmış] din, sadece Allah'ındır. Ondan [Allah'tan] beride veliler edinmiş olanlar "Biz ancak itibar bakımından bizi Allah'a yaklaştırmaları için onlara kulluk ediyoruz" [derler]¹. Gerçekten Allah, hakkında onların ayrılığa düştükleri ne ise o konuda aralarında hüküm verir. Gerçekten Allah, yalancı olan, çokça nankör olan kimseye yol göstermiyor.

¹: "derler" [يقولوون] sözü hazf edilmiştir.

4- Allah, bir çocuk edinmek isteseydi, yarattıklarından tercih ettiğini mutlaka özel olarak seçerdi. O, münezzehtir, tek olanın, egemen olanın ta kendisidir.

5- Gökleri ve yeri [tüm evreni] Hak ile [gereğince] yarattı. Geceyi, gündüzün üzerine yuvarlıyor; gündüzü, Gecenin üzerine yuvarlıyor. Güneşi ve ay'ı hizmete sundu. Her biri, isimlendirilmiş [belirlenmiş] bir süre sonuna akıp gidiyor. Dikkat! O devamlı üstün olandır, çokça bağışlayandır.

6- Sizi bir tek canlıdan¹ yarattı, sonra ondan (onun türünden²) onun eşini yarattı. Sizin için, sağmal hayvanlardan sekiz çift-sınıf indirdi. Sizi, üç karanlıkta bulunan bir yaratılışın ardından annelerinizin karnında bir yaratılış olarak yaratıyor. İşte o, yönetim kendisine ait olan RAB'biniz Allah'tır. Ondan başka hiçbir Tanrı yoktur. Nasıl oluyor da geri çevriliyorsunuz?

¹: "Can" [nefs=نفس] ile İlk hücre kasıt edilmiş de olabilir. Hücre teorisine göre tüm canlılar bir tek hücreden gelmiştir.

²: "min=من" harfi cerr'i "türünden" anlamındadır. "Bir parçasından" anlamında değildir. Örneğin Tevbe 128. Ayette geçen "Size kendi canınızdan bir Elçi geldi" ifadesi, "kendi türünüzden bir Elçi geldi" anlamındadır.

7- Eğer, nankörlük (küfr) ediyorsanız [bilin ki] kesinlikle Allah, sizden daha zengindir [size ihtiyacı yoktur]. Kulları için nankörlüğe (küfre) razı olmaz; teşekkür ederseniz, sizin için ona [teşekküre] razı olur. Hiçbir yüklenici (günahkar) başkasının yükünü (günahını) yüklenmez. Sonra, dönüşünüz sadece RAB'binizedir. Ardından o, bulunmakta olduğunuz eylemlerinizi size haber verir. Gerçekten o, göğüslerin sahibini bilendir.

8- İnsana bir zarar temas ettiği zaman, samimi bir şekilde RAB'bine dua eder. Sonra, [RAB'bi] kendisinden bir rahmeti ona yolladığı zaman, önceden ona yalvardığını unutur ve Allah'a, onun yolundan saptırmak için denk (Tanrılar) sayar. "Nankörlüğün (küfr) ile birazcık geçin. Gerçekten sen, ateşin dostlarındansın." de.

9- Yoksa, gönülden itaatkar kimse gecenin saatlerinde secde halinde ve ayakta iken, Ahirete [son hayata] dikkat ederken ve RAB'binin rahmetini umarken, [isyan eden kimse gibi midir]?¹ "Bilenlerle bilmeyenler eşit olur mu? Sadece sağlıklı akıl sahipleri düşünüp öğüt alır" de.

¹: Haber cümlesi olan "ke-men huve a'sa=كمن هو عاص" hazf edilmiştir. (Müşkül i'rab-ul kur'an)

10- [Şunu] bildir¹: Ey inanmış kullarım! RAB'binize (karşı gelmekten) sakının! Bu dünya [ilk] hayatında güzellik [iyilik] etmiş kimselere bir güzellik vardır. Allah'ın yeri [dünyası] geniştir. Sabır edenlere, ödülleri herhangi bir hesap olmaksızın tamamen verilir.

¹: "kul=قل" sözü "Şunu bildir" manasında da kullanılır. Her zaman "de ki" anlamında değildir. Örneğin: İsra 53. Ayette "Kullarıma söyle(*), en güzel olanı söylesinler." denilmiştir. Bu ayette de "kul=قل" sözü "de ki" anlamında değil, "şunu bildir" anlamındadır. Aynı kullanım ahzab 59. Ayette "Ey Nebi! Eşlerin, kızlarına ve inançlıların kadınlarına söyle (*) dış örtülerinden [bir kısmını] üzerlerine yaklaştırsınlar [salsınlar]." ifadesinde de mevcuttur. Nur 30-31 ayetlerinde de aynı kullanım vardır.

11- "Gerçekten ben, Allah'a, dini ona adayan olarak kulluk etmek [ile] emir olundum." de.

12- "Müslümanların [teslim olanların] önderi¹ olmak için emir olundum."

¹: (müfredat: أول)

13- "Gerçekten ben, RAB'bime isyan edersem, büyük bir günün azabından korkarım" de.

14- "Dini, sadece ona [Allah'a] adayan olarak sadece Allah'a kulluk ediyorum." de.

15- Artık, ondan [Allah'tan] beride tercih ettiğiniz [şeye] kulluk edin [bakalım!] "Gerçekten kaybedenler, kendi canlarını ve ailelerini/halkını kıyamet gününde kayba uğratmış olanlardır. Dikkat! O, apaçık kaybedişin ta kendisidir." de.

16- Onlara, ateşten üstlerinden (gelen) bir gölge ve alt taraflarından (gelen) bir gölge vardır. İşte Allah, kullarını bununla korkutuyor. Ey kullarım¹! Artık, bana (karşı gelmekten) sakının!

¹: ayetin bu kısmına kadar, Allah üçüncü şahıs olarak anlatıldı, bu noktada iltifat sanatı uygulanarak, Allah birinci şahıs olarak anlatıldı.

17- Tagut'tan, ona kulluk etmekten kaçınmış ve Allah'a samimi bir şekilde yönelmiş olanlar (evet!) onlar için müjde vardır. Artık, benim kullarımı müjdele.

18- [Benim kullarım]  söze kulak verip onun [sözün] en güzeline uyanlardır. İşte onlar, Allah'ın kendilerine yol gösterdiği[kimseler]dir. İşte onlar, sağlıklı akıl sahipleridir.

19- O halde, kendisine azabın kelimesi Hak olmuş [kesinleşmiş] kimse [kurtulmuş kimse gibi midir]?¹ O halde, ateşteki kimseyi sen mi kurtaracaksın?

¹: Haber cümlesi olan (كمن نجا) ifadesi hazf edilmiştir. (Müşkül i'rab-ul kur'an)

20- Fakat, RAB'lerine (karşı gelmekten) sakınmış olanlara (evet!) onlara Allah'ın verdiği söz olarak -ki, Allah, verdiği söze aykırı davranmaz- bir oda, onun üstünde, alt taraflarından ırmaklar akıp giden bina edilmiş bir oda vardır.

21- [Şunu] hiç görmedin mi: Allah gökten bir su indirdi, ardından onu [o suyu] yerdeki [dünyadaki] pınarlara kattı, sonra onunla [o suyla] renkleri [çeşitliliği] farklı olan ekin[ler'i] çıkardı. Sonra [ekin] kurur. Ardından onu [ekini] sararmış halde görürsün. Sonra onu dağılmış-parçalanmış hale getirir. Gerçek şu ki: işte şunlarda, sağlıklı akıl sahipleri için mutlaka bir hatırlatma vardır.

22- Artık, göğsünü İslam için Allah'ın açtığı, böylece RAB'binden bir aydınlık (Nur) üzerindeki kimse [Kalbi katılaşmış kimse gibi midir]?¹ O halde, Allah'ın hatırlatmasından [herhangi bir şeye karşı bile]² kalpleri katı olanlara yazıklar olsun! İşte onlar, apaçık bir kayboluşun içindedir.

¹: Haber cümlesi olan hazf edilmiştir.

²: "AN zikrillah=عن ذكر الله" yerine "MİN zikrillah=من ذكر الله" denilmesi, mübalağa içindir. (Beydavi) sanki "Zikir'den herhangi bir şeye karşı bile" manasındadır.

23- Allah, sözün en güzelini, birbirine benzeyen; (anlattıkları) tekrarlanan; RAB'lerine saygılı olanların ondan (o en güzel sözden) dolayı ciltleri ürperdiği bir kitap olarak [kısım kısım] indirdi. Sonra, onların ciltleri ve kalpleri Allah'ın zikrine [hatırlatmasına] karşı yumuşar. İşte şu, Allah'ın tercih ettiği kimseye kendisiyle yol gösterdiği rehberidir. Allah, kime yolu kaybettirirse, ona hiçbir yol gösteren yoktur.

24- Artık, kıyamet gününde yüzünü [kendisini] azabın kötüsüne [karşı] koruyan kimse, [Azaptan emin/güvende olan kimse gibi midir]?¹ zalimlere "Elde etmekte olduklarınızı tadın!" denilir.

¹: Haber cümlesi olan (كمن آمن العذاب) ifadesi hazf edilmiştir (Zamahşeri: keşşaf)

25- Onlardan öncekiler de yalanladı. Ardından azap, onlara farkında olmadıkları yerden geldi.

26- Böylece Allah, onlara dünya [ilk] hayatında utancı tattırdı. Şayet, bilmekte olsalardı, Ahiret [son] azabı kesinlikle daha büyüktür.

27-28- Elbetteki, [insanların] korunup sakınmaları beklendiği için açık-anlaşılır¹ [dile sahip], eğriliğe (hataya) sahip olmayan bir kur'an olarak, bu kur'an'da her bir örnekten insanlar için örneklendirdik. Düşünüp öğüt almaları beklenir.

¹: "arabiyyu=العربي" konuşmanın açık net-duru [anlaşılır] olan kısmıdır. (müfredat: عرب bkz: والعَرَبيُّ: الفصيح البيّن من الكلام) bir nevi "Halk arasında konuştuğunuz gibi karmaşık ve kuralsız bir dil olarak değil; apaçık, anlaşılır kurallı bir dil ile onu indirdik" anlamındadır.

29- Kendisi(ne sahiplenmek) hakkında birbirine giren-çekişen ortaklar bulunan bir kişiyi ve (sadece) bir kişiye teslim olmuş bir kişiyi¹ Allah misal olarak örneklendirdi. Misal-durum olarak ikisi eşit olurlar mı? Övgü, Allah'ındır... Aksine! Onların çoğunluğu bilmiyor.

¹: Tevhid ve Şirk'in farkı anlatılmaktadır: birden fazla Efendisi olan biri mi daha özgürdür? Yoksa bir tek Efendisi olan kişi mi daha özgürdür?

İnsan, ya Allah'a teslim olarak, onu Efendisi kabul ederek özgür olur. Ya da Allah'tan başka şeylere (kendi nefsini, İnsanları, vb.) teslim olarak köle olur. İşte bu yüzden Şirk, zulüm olarak değerlendirilmiştir. (Lokman 13)

30- Kesinlikle sen de öleceksin¹, kesinlikle onlar da ölecek.

¹: "meyyit=ميّت" kelimesi, hiç ölmemiş (ama ölecek olan) kimse için kullanılır. "meyt=ميت" ise ölmüş kimse için kullanılır. (kurtubi)

31- Sonra, kıyamet gününde kesinlikle siz RAB'binizin katında davalaşırsınız.

32- O halde, Allah'ın üzerinden yalan söyleyen ve kendisine geldiğinde doğruyu yalanlamış olan kimseden daha zalim kimdir? kafirler [gerçeği örtenlerin] için cehennemin içinde bir durak yok mudur?

33- Doğruluğu getirmiş ve onu doğrulamış olanlar korunup sakınanların ta kendileridir.

34- RAB'lerinin katında, ne tercih ederlerse o kendilerinindir. İşte şu, güzellik [iyilik] edenlerin karşılığıdır.

35- Allah, onların geçmişte yaptıkları¹ eylemlerinin en kötüsünü tamamen örtüp yok etsin ve onların bulunmakta oldukları eylemlerinin en güzeliyle onların ödüllerini karşılık olarak versin diye [böyledir].

¹: bu kısımda "amilu=عملوا" şeklinde geçmiş zaman kipi kullanılmıştır. Bu ifade, onların kötülükleri geçmiş dönemde yaptıklarını gösterir.

36- Allah, kuluna yeten değil midir? Ondan [Allah'tan] beridekilerle seni korkutuyorlar. Allah, kime yolu kaybettirirse, ona hiçbir yol gösteren yoktur.

37- Allah, kime yol gösterirse, ona [yolu] kaybettiren [hiçbir kimse] yoktur. Allah devamlı üstün olan, intikam sahibi olan değil midir?

38- Şayet, onlara "Gökleri ve yeri [tüm evreni] kim yarattı?" [diye] sorsan, mutlaka ama mutlaka "Allah [yarattı]" diyecekler. "O halde, Allah'tan beride kendilerine dua ettiğiniz [şeyleri] bana haber verin: Eğer, Allah bana herhangi bir zarar [vermeyi] istese, onun zararını onlar [dua ettiğiniz şeyler] mi kaldıracak? veya bana herhangi bir rahmet [vermeyi] istese, onun rahmetini onlar [dua ettiğiniz şeyler] mi tutacak?" de. "Güvenip dayananların (tevekkül edenlerin) sadece kendisine güvenip dayandığı Allah bana yeterlidir" de.

39-40- "Ey milletim! Konumunuz üzerine-gücünüz yettiğince eylemde bulunun [bakalım!] Gerçekten ben de eylemde bulunacağım. Rezil eden azabın kime geleceğini ve sürekli olan bir azabın kimin üzerine konacağını yakında bileceksiniz" de.

41- Gerçekten biz, kitabı sana insanlar için Hak ile [gereğince] indirdik. Artık, kim yol bulduysa, kendi benliğinin çıkarınadır; Kim yolu kaybetti ise, sadece kendi benliğinin aleyhine yolu kaybeder. Sen, onların üzerine bir vekil değilsin.

42- Canlıları, ölüm sürelerinde Allah vefat ettiriyor. Hiç ölmemiş [canlıları] uykularında [vefat ettiriyor]. Ardından, kendisine ölüm kararı verdiğini tutar; diğerlerini isimlendirilmiş bir süre sonuna kadar gönderir. Gerçekten, kavramaya çalışan herhangi bir millet için, işte bunlarda mutlaka ayetler [kanıtlar] vardır.

43- Yoksa, Allah'tan beride şefaatçi'ler mi edindiler? "Onlar, herhangi bir şeye sahip olmasalar ve akıl etmiyor olsalar da mı [onları şefaatçi edineceksiniz]?" de.

44- "Şefaat, tamamen sadece Allah'ındır. Göklerin ve yerin [tüm evrenin] yönetimi sadece onundur. Sonra, sadece onun [emrine] geri döndürülürsünüz." de.

45- Allah, bir tek olarak anıldığı zaman, Ahirete [son hayata] inanmayanların kalpleri nefret eder. Ondan [Allah'tan] beridekiler anıldığı zaman bir bakarsın ki onlar sevinirler.

46- "Ey Göklerin ve yerin [tüm evrenin] başlatıcısı/ayıranı¹, Gayb'ın [görünmeyenin] ve açıkça görünenin bileni olan Allah'ım! Kullarının arasında, kendilerinin ayrılığa düşmekte oldukları [şeyler] hakkında sen hüküm verirsin." de.

¹: Enam 14. ayetin dipnotuna bakınız.


47- Şayet, yerde [dünyada] ne varsa, onların tamamı ve onlarla birlikte onların tamamı zulüm eden kimselerin olsaydı, kıyamet gününde mutlaka onları azabın kötüsünden [kendilerini kurtarmak için] mutlaka feda ederlerdi. Allah'tan (gelen) kendilerinin hiç hesap etmekte olmadıkları [şeyler] kendileri için açığa çıktı.

48- Elde ettikleri [şeylerin] kötülükleri kendileri için açığa çıktı. Kendisiyle alay etmekte oldukları [şeyler] kendilerini kuşattı.

49- İnsana bir zarar temas ettiği zaman, bize dua eder. Sonra, ona bizden bir nimeti yolladığımız zaman, "O, bana sadece bir bilgi üzerine [bilgim sayesinde] verildi" der. Hayır! O bir fitnedir [sınamadır] fakat onların çoğunluğu bilmiyor.

50- Kendilerinden öncekiler de onu söylemişti. Ardından, elde etmekte oldukları [şeyler] kendilerine yeterli gelmedi.

51- Ardından, elde etmiş oldukları [şeylerin] kötülükleri kendilerine isabet etti. Bunlardan zulüm etmiş olanlar kendileri aciz bırakacak bir halde değilken elde ettikleri [şeylerin] kötülükleri kendilerine isabet edecek olanlardır.

52- Allah'ın, tercih ettiği kimseye rızkı açtığını [artırdığını] ve belirlediğini [ölçülediğini] hiç bilmediler mi? Gerçekten, inanan bir millet için işte bunlarda mutlaka ayetler [kanıtlar] vardır.

53- [Şunu] bildir¹: Ey kendi canlarına karşı israf etmiş [aşırıya gitmiş] kullarım! Allah'ın rahmetinden ümit kesmeyin. Gerçekten Allah, cezayı gerektiren işleri tamamen bağışlar. Gerçekten o, çok bağışlayandır, Rahim'dir.

¹: Zümer 10. Ayetin dipnotuna bakınız.

54- Samimi bir şekilde RAB'binize yönelin ve azabın size gelişinden önce ona teslim [Müslüman] olun. Sonra yardım olunmazsınız!

55- Siz farkında değilken Azabın size aniden gelmesinden önce, RAB'binizden size ne indirildi ise onun en güzeline bağlı olun.

56-58 Herhangi bir canın "Allah'ın yanında eksiklik edişim üzerine [etmem sebebiyle] yazık bana! Gerçekten ben, cidden alay edenlerdendim!" demesinden veya "Şayet Allah bana yol göstermiş olsaydı, mutlaka korunup sakınanlar'dan olmuştum!" demesinden veya azabı gördüğü sırada "Benim için bir kere [şans] daha olsaydı da, güzellik [iyilik] edenlerden olsaydım..." demesinden [önce RAB'binizden size ne indirildi ise onun en güzeline bağlı olun¹].

¹: "En tekule=أن تقول" ifadesi, "min kablu en tekule=من قبل أن تقول" takdirindedir. Çünkü önceki ayetteki "Azabın size aniden gelişinden önce" ifadesi buna işaret etmektedir. (kurtubi)

59- Hayır! Ayetlerim [mucizelerim] sana gelmişti, ardından sen onları yalanlamıştın, büyüklük taslamıştın ve kâfirlerden [gerçeği örtenlerden] olmuştun.

60- Allah'ın üzerine yalan söylemiş olanları, kıyamet gününde yüzlerini kararmış olarak görürsün. Büyüklenenler için, cehennemin içinde bir durak yok mudur?

61- Allah, korunup sakınmış olanları kurtuluşları/başarıları sebebiyle kurtarır. Çirkinlik [kötülük] onlara temas etmez, hemde onlar üzülmez bir haldedirler.

62- Allah, her şeyin üzerine devamlı bir vekil iken her şeyin yaratıcısıdır.

63- Göklerin ve yerin (Evrenin) kuşatımı sadece onundur. Allah'ın ayetlerini [mucizelerini] örtüp göz ardı etmiş olanlar (evet!) işte onlar kaybedenlerin ta kendileridir.

64- "O halde, Allah'ın haricindeki [birine] mi kulluk etmemi bana emir ediyorsunuz¹ Ey bilgisizler!?" de.

¹: "gayra=غير" kelimesinin "a-e" şeklinde üstün harekeli bitmesinin sebebi, aslında "E te'muruni en eabude gayra Allahi= أ تامروني أن اعبد غير الله" anlamında olmasından dolayıdır. Yani nesne konumunda olması sebebiyle üstün harekeli [mensup] gelmiştir. Devamındaki "en=أن" hazf edilmiştir, bundan dolayı "eabudE=اعبد" değil "eabudU=اعبد" olmuştur.

65- Elbetteki, sana ve senden önceki kimselere [şu] vahiy edildi: Şayet, şirk koşarsan [Allah'a ortak sayarsan] mutlaka ama mutlaka eylemin boşa gider ve mutlaka ama mutlaka kaybedenlerden olursun.

66- Hayır! Sadece Allah'a kulluk et ve teşekkür edenlerden ol.

67- Allah'ı kendi gücünün hakkıyla tanıtmadılar¹. Kıyamet gününde, yer [dünya] tamamen, onun bir avucunda'dır[sahipliği altındadır]², Gökler ise, onun sağ elinde [gücünde] dürülmüştür.³

¹: Enam 91. Ayetin dipnotuna bakınız.

²: "kabz=قبض", "sahiplenme" anlamındadır. Örneğin aynı fiil ile "kabedtu-d dare min fulenin=قيضت الدار من فلان" denilir ki "Evi, falanca kişiden avuçladım: sahiplendim" denilir. (müfredat : قبض)

Bu ifade "fi kabdetihi=في قبضته" anlamındadır. (Nehhas: i'rab-ul kur'an)

³: Fizikçi michou kaku "parallel worlds" isimli kitabında şunları söyler:
"Sonunda evrenin orjinal genişlemesi tersine döner ve kendi üzerine doğru büzülür" [Eventually, they see that the original expansion of the universe
is reversing, and that the universe is contracting on itself.] (kaynak: Parallel worlds A Journey through creation, higher dimension and future of the cosmos, Michio kaku sayfa 77) Göğün sayfa gibi dürülmesinden kasıt bu olabilir.

Şu da olabilir: Einstein'a göre uzay maddesiz bir haldeyken tamamen dümdüzdür. İçinde bulunan kütleler uzayı bükmektedir. (bkz: Einstein'ın özel görelilik kuramı) daha iyi anlaşılması için şu şekilde bir örnekle anlatabiliriz: içi boş olan bir çemberin üzerine bir örtü açtığınızı hayal edin. Bu örtünün üzerinde hiçbir şey yokken örtü tamamen dümdüzdür. Ancak üzerine bir ağırlık attığınız zaman bu ağırlık örtüyü boşluğa doğru eğmeye başlar. Uzaydaki kütlelerin de uzayı bükmesi buna benzemektedir.
Bu durumda ayetin anlattığı senaryo şu şekilde olabilir: evrende kütle namına hiçbir şey kalmayacak, uzay tamamen dümdüz bir hale gelecek ve sonunda bir sayfanın dürülmesi gibi uzay da bürülecektir. Ayette en açık görünen durum budur.

68- Sur'un içine üflendi, Allah'ın tercih ettiği kimse[ler] hariç, göklerdeki ve yerdeki [tüm evrendeki] kimseler sarsıldı(bayıldı), sonra onun [Sur'un] içine son-diğer [kez] üflendi, bir bakıldı ki onlar bakıp dururken ayaktadırlar.

69- Yer [dünya], RAB'binin aydınlığı ile gündüze girdi [ışıldadı] kitap (ortaya) koyuldu, Nebi'ler ve şahitler getirildi, kendilerine zulüm edilmez bir halde kendilerinin aralarında Hak ile karar verildi.

70- O [Allah], onların yaptıklarını en iyi bilen iken, her bir canlıya eylemi tamamen verildi.

71- Gerçeği örtmüş olanlar cehenneme bölük bölük sevk edildi. Sonunda ona [cehenneme] geldikleri zaman, onun [cehennemin] kapıları açıldı. Onun [cehennemin] hazinedarları[bekçileri] onlara "Size, sizden olan, Allah'ın ayetlerini size okuyup teşvik eden ve sizi bu gününüze [karşı] uyaran Elçiler hiç gelmedi mi?" dediler. Onlar "Tabiki [geldi], fakat azabın kelimesi, kafirlere [gerçeği örtenlere] hak [şart] oldu." dediler.

72- "Kendisinde kalıcı olarak cehennemin kapılarına [bölümlerine] girin! Artık, büyüklenenlerin durağı ne kötüdür!" denilir.

73- RAB'lerine (karşı gelmekten) sakınmış olanlar, cennete bölük bölük sevk edildi. Sonunda ona [cennete] geldiklerinde ve onun [cennetin] kapıları açıldığında onun [cennetin] hazinedarları [bekçileri] onlara "Esenlik üzerinize olsun! temizsiniz. Artık, ona [cennete] kalıcı olarak girin." dediler.

74- Onlar "Övgü, verdiği sözü bize doğrulayan ve cennetten nereyi tercih ediyorsak oraya yerleşecegımiz (o) yere [bölgeye] bizi mirasçı yapan Allah'ındır." dediler. Çalışanların ödülü-ücreti ne güzeldir!

75- Melekleri, RAB'lerini tenzih ederken Arş'ın çevresinden dönüp dolaşırken görürsün. Aralarında Hak ile [gereğince] karar verildi ve "övgü, Alemlerin [varlıkların] RAB'bi olan Allah'ındır." denildi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder