7 Ekim 2019 Pazartesi

29- Ankebut suresi (Hubeyb öndeş meali)

Ankebut suresi

1- Elif, lam, Mim.

2- İnsanlar, kendileri fitnelenmiyor [sınanmıyor] bir halde "inandık!" demekle bırakılacaklarını mı sandılar?

3- Elbetteki, onlardan öncekileri de fitnelemiştik [sınamıştık]. Şu halde, Allah, sabır eden kimseleri mutlaka ama mutlaka bilir. Yalancıları da mutlaka ama mutlaka bilir.

4- Yoksa, kötü eylemlerde bulunan kimseler, bizi geçeceklerini mi sandılar? Ne kötü hüküm ediyorlar!

5- Kim, Allah'ın karşılaşmasını (hesap gününü) beklemekte idiyse, [bilsin ki] kesinlikle Allah'ın [belirlediği] süre sonu mutlaka gelicidir. O devamlı işitendir, devamlı bilendir.

6- Kim, Cihad [çaba sarf] ederse, [bilsin ki] sadece kendi canı için Cihad [çaba sarf] ediyor. Kesinlikle Allah, alemlerden [varlıklardan] mutlaka zengindir.

7- İnanmış ve düzgün-iyi eylemde bulunmuş olanlara [gelince] onların çirkinliklerini [kötülüklerini] tamamen örtüp kaybedeceğiz. Bulunmakta oldukları eylemlerin en güzeli olarak kendilerine karşılık vereceğiz.

8- İnsana, anne-babasına en güzeli [yapmasını]¹ tavsiye ettik. Eğer, kendisi hakkında sana ait herhangi bir bilgi olmayan [şeyi] bana ortak yapman (şirk) için seninle Cihad ederlerse [mücadele ederlerse], o ikisine [anne-babana] gönülden itaat etme. Dönüşünüz sadece banadır. Ardından, bulunmakta olduğunuz eylemlerinizi size haber veririm.

¹: bu ifadenin anlamı, mealde yazıldığı şekildedir. [yani : ان يفعل حسنا takdirindedir] (kurtubi)

9- İnanmış ve düzgün-iyi eylemde bulunmuş olanları (evet!) onları düzgün-iyi kişilerin içine [arasına] mutlaka ama mutlaka girdireceğiz.

10- İnsanlardan [bir kısım]¹ kimse[ler] vardır ki, "Allah'a inandık!" derler. Ardından, Allah hakkında [yolunda] eziyete uğradığı zaman, insanların fitnesini [işkencesini], Allah'ın azabı gibi sayar. RAB'binden bir yardım gelse, mutlaka "Gerçekten biz, sizinle beraberdik" derler. Alemlerin [varlıkların] göğüslerinde bulunanları en iyi bilen, Allah değil midir?

¹: "min=من" harfi kısımlama [te'biz] amaçlıdır.

11- Allah, inanmış olanları mutlaka ama mutlaka bilir. Münafıkları [ikiyüzlüleri] de mutlaka ama mutlaka bilir.

12- Gerçeği örtmüş olanlar, inanmış olanlara "Yolumuza uyun ve sizin hatalarınızı[n sorumluluğunu] biz taşıyalım!" dediler. Hâlbuki onlar [kafirler], onların [inanmış kimselerin] hatalarından hiçbir şeyi taşıyıcı değildir. Kesinlikle onlar, mutlaka yalancıdır.

13- Onlar kendi ağırlıklarını ve kendi ağırlıklarıyla birlikte bir takım ağırlıkları¹ mutlaka ama mutlaka taşırlar. Kıyamet gününde, uydurmakta oldukları [şeylerden] mutlaka sorgulanacaklar.

¹: Nahl 25. Ayet.

14- Elbetteki, Nuh'u kendi milletine göndermiştik. Ardından, onların içinde, elli yıl hariç, bin sene¹ kaldı. Ardından, onlar zalimler iken, tufan kendilerini yakaladı.

¹: "yıl" [عاماً] ve "sene" [سنة] arasında bir fark vardır. "yıl" verimli bir yıl için kullanılır; "sene" ise sıkıntılı ve verimsiz bir yıl için kullanılır. (müfredat : عوم)
"bin"[الف] sayısının çokluk manasında kullanıldığı da söylenmiştir. (zad'ul mesir) buradan hareketle, ayete "çok uzun yıllar, halkının arasında verimsiz bir zaman yaşadı. Ancak elli yıl verimli geçti" anlamını vermek mümkün görünmektedir. (kesin değildir).
insan ömrünün 950 yıl olmayacağını düşünenler, bu anlamı vererek Nuh peygamberin 950 yıl yaşamadığını söylemiştir. Fakat Nuh peygamberin 950 yıl yaşaması mümkündür. Çünkü insanın yaşlanması entropi (termodinamik 2) yasasına bağlıdır. Eğer bu yasanın hızı yavaşlarsa, insanın ömrü 950 yıldan daha fazla bile olabilir. Sonuçta evrenin kurallarını yaratan bir yaratıcının bu mucizeleri gerçekleştirmesi imkansız değildir.

15- Ardından onu [Nuh'u] ve geminin dostlarını (ashabını) kurtardık. Onu [Nuh'un gemisini] alemler için bir ayet [kanıt] yaptık.

16-18- İbrahim'i de [göndermiştik]¹. Hani milletine "Allah'a kulluk edin ve  ona (karşı gelmekten) sakının. Eğer, bilmekteyseniz, bu sizin için daha iyidir (hayırlıdır). Siz, sadece Allah'tan beride bir takım putlara kulluk ediyorsunuz ve bir uydurma (ifk) yaratıyorsunuz. Gerçek şu ki, Allah'tan beride kendilerine kulluk ettikleriniz sizin için herhangi bir rızka sahip değildir. Rızkı, Allah'ın katında arayın. Ona kulluk edin ve ona şükredin. Sadece ona geri döndürülürsünüz. Eğer, yalanlıyorsanız, [bilin ki] sizden önceki topluluklar da yalanlamıştı. Elçiye, ancak apaçık bir duyuru yapmak düşer." demişti.

¹: 14. Ayetteki "göndermiştik" [ولقد أرسلنا] ifadesine bağlıdır.

19- Allah'ın yaratılışı nasıl başlattığını sonra onu [yaratılışı] nasıl iade etiiğini hiç görmediler mi? Gerçekten bu, Allah'a göre çok kolaydır.

20- "Yerde [dünyada] gezip dolaşın, ardından [Allah'ın] yaratmayı nasıl başlattığını bakıp araştırın.¹ Dahası Allah, ahiretin [sonun] inşaatını inşaa eder. Gerçekten Allah, her şeye imkanı olandır." de.

¹: "nazar=نظر" kelimesi görmek, düşünmek, araştırmak, sorgulamak manasında kullanılır. (müfredat: نظر)

21- Tercih ettiği kimseye azap¹ ediyor; tercih ettiği kimseye merhamet ediyor. Sadece ona döndürülürsünüz.

¹: Allah'ın tercihi, keyfi değil; insanın eylemine göredir.
saff 5. Ayette "onlar eğrilince, Allah kalplerini eğdi" burada açıkça Allah'ın eyleminin insanların eylemine göre gerçekleştiği görünüyor.
Rad 27 "kesinlikle Allah, tercih ettiğini azap ediyor ve kendisine [samimi bir şekilde] yönelen kimseye hidayet ediyor [doğru yola iletiyor]"
Demekki Allah'ın tercihi, insanların iyi-kötü eylemlerine göre olmaktadır.

"azap eder" ifadesinin "şiddetle ve darlıkla imtihan eder" anlamında; "merhamet eder" ifadesinin ise "genişlik ve bollukla/refahla imtihan eder" anlamında olması da mümkündür. (Maturudi)

22- Siz, Yerde ve gökte [tüm evrende] aciz bırakıcılar değilsiniz. Sizin için, Allah'tan beride, hiçbir veli ve hiçbir devamlı yardımcı yoktur.

23- Allah'ın ayetlerinin [mucizelerinin] ve onun karşılaşmasını[n hak olduğu gerçeğini] örtüp göz ardı etmiş olanlara [gelince] işte onlar, rahmetimden umut kesti. İşte onlara (evet!) onlara can yakıcı bir azap vardır.

24- [İbrahim'in] milletinin cevabı ancak "onu öldürün veya onu yakın" demek olmuştu. Derken, Allah onu [İbrahim'i] ateşten kurtardı. Kesinlikle bunda, inanan bir millet için mutlaka ayetler [kanıtlar] vardır.

25- [İbrahim] "Siz, sadece dünya hayatında aramızdaki bir sevgi için, Allah'tan beride bir takım putlar edindiniz. Dahası, kıyamet gününde birbirinizi göz ardı edersiniz ve birbirinizi lanetlersiniz[rahmetten kovarsınız]! Barınma yeriniz ateştir, devamlı yardımcılardan sizin için hiçbir [kimse] yoktur." dedi.

26- Ardından Lut, ona inandı, "Gerçekten ben, RAB'bim[in emrin]e¹ göç edeceğim. Gerçekten o, devamlı üstündür, hakimdir/hikmetlidir." dedi.

¹: Cümle "ila emri rabbi=إلى أمر ربى" takdirindedir. [muzafun ileyh olan (أمر) hazf edilmiştir].

27- Ona İshak'ı ve Yakub'u bağışladık. Onun soyunun içine, peygamberliği ve kitabı yerleştirdik. Dünyada [ilk'te] ona, kendisinin ödülünü-ücretini verdik. Gerçekten o, ahirette [son'da] mutlaka düzgün-iyi kişilerdendir.

28-29- Lut'u da... Hani milletine "kesinlikle siz, alemlerden hiçbir kimsenin kendisinde (o işi yapmakta) sizi geçmediği¹ (o) çirkin eyleme gerçekten geliyorsunuz. Siz gerçekten de erkeklere geliyor, yolu kesiyor ve meclislerinizde tanınmayanı [kötülüğü] mü meydana getiriyorsunuz?" dedi. Ardından, milletinin cevabı ancak "Eğer dürüstlerden idiysen, Allah'ın azabını bize getir!" demek oldu.

¹: ayetteki (سبق) fiili, "her hangi bir şeyde öne geçmek" manasındadır (lisanul Arab & müfredat : سبق)
Bazıları "daha önceden eş cinsellik yapanlar vardır" diyerek kur'an'ın hata yaptığını iddia etmektedir. Ancak dikkat edilirse kur'an "alemlerden hiç birinin yapmadığı" değil; "alemlerden hiç birinin sizi geçmediği" demektedir.

 Gerek hayvanlar aleminde olsun, gerekse daha önceki insanlarda olsun, aralarında eş cinsellik yapanlar olsa bile kur'an'ın ifadesi bunun yapılmadığı yönünde değil; yapanların hiçbirinin Lut halkı kadar aşırıya gitmeyi başaramamış olduğu yönündedir.

30- [Lut] "RAB'bim! (bu) bozguncular milletine karşı bana yardım et." dedi.

31- Elçilerimiz, İbrahim'e müjdeyle gelince "Gerçekten biz, bu kentin halkını helak edicileriz. Gerçekten, onun halkı zalim oldu." dediler.

32- [İbrahim] "Gerçekten onun [kentin] içinde Lut var" dedi. [Elçilerimiz] "Onun [kentin] içinde bulunan kimseyi biz daha iyi biliriz. Onu ve ailesini mutlaka ama mutlaka kurtaracağız. Ancak, (azapta) kalanlardan olmuş hanımı hariç [onu kurtarmayacağız]. " dediler.

33-34- Elçilerimizi Lut'a geldiğinde [Lut] onlar sebebiyle fenalaştı ve onlar sebebiyle çaresizliğe¹ kapıldı. [Elçilerimiz] "Korkma ve üzülme! Gerçekten biz, seni ve aileni mutlaka ama mutlaka kurtaracağız. Ancak, (azapta) kalanlardan olmuş hanımın hariç [onu kurtarmayacağız]. Gerçekten biz, hadlerini aşmakta olmaları sebebiyle, bu kentin halkının üzerine gökten bir sarsıntı indireceğiz." dediler.

¹: "sıkıntıya düştü, çaresizliğe kapıldı, gücü yetmedi" manasında bir ifadedir. (müfredat : ذرع zad'ul mesir: Hud 77)

35- Akıl eden bir millet için, elbetteki ondan [o kentten] apaçık bir ayet [kanıt] bırakmıştık.

36- Medyen[milletine] de kardeşleri Şuayb'ı [gönderdik]. Ardından "Ey milletim! Allah'a kulluk edin, ahiret [son] gününü umun¹ ve yerde [dünyada] kargaşa çıkarmayın." dedi.

¹: "Ahiret [son] gününden korkun" anlamında da olabilir. (Beydavi, müfredat : رجا)

37- Ardından [milleti] onu yalanladı, böylece şiddetli sarsıntı onları yakaladı da kendi bölgelerinde çökmüş bir halde sabahladılar.

38- Ad [milletini] ve Semud [milletini] de [helak ettik].¹ Onların yurtlarından, [kendilerinin durumu] size belli olmuştur. Şeytan, onların eylemlerini kendileri için süsledi. Böylece, onları (o) yoldan çevirdi. Hâlbuki onlar, görmeyi isteyenlerdi.

¹: "Ad" ve "semud" isimleri, gizli bir "Helak ettik" [أهلكنا] fiili ile nesne konumundadır. (Müşkül i'rab-ul kur'an) bu isimlerin "An! Hatırla!" [أذكر] emri ile nesne konumunda olması da mümkündür. (beydavi)

39- Karun'u, Firavun'u ve Haman'ı da [helak ettik]. Elbetteki, Musa onlara açık kanıtlarla gelmişti. Ardından, onlar yerde [bölgede] büyüklük tasladılar. Hâlbuki, öne geçici değillerdi.

40- Böylece, her birini cezayı gerektiren suçları sebebiyle yakaladık. Artık, onlardan [bazı] kimselerin üzerine taş fırlatan¹ fırtına gönderdik; onlardan [bazı] kimseleri (o) çığlık yakaladı; onlardan [bazı] kimseleri, yer[in içine] geçirdik; onlardan [bazı] kimseleri batırdık/boğduk. Allah, onlara zulüm edecek değildi; fakat, onlar kendi canlarına zulüm etmekteydi.

¹: (Halil bin Ahmet: kitabu-l ayn: حصب maddesi & Fahreddin Razi Kamer 34)

41- Allah'tan beride veliler edinmiş olanların örneği, bir ev edinmiş örümceğin örneği gibidir. Gerçekten, evlerin en çürüğü, kesinlikle örümceğin evidir¹. Biliyor olsalardı...

¹: "ipi" demek yerine "Evi" demesi önemli bir inceliktir. Çünkü örümceğin ipi, çelikten bile daha kuvvetlidir. Ancak kur'an, örümceğin ipine değil; evine dikkat çekmektedir. Eğer ayette örümceğin ipi için "çürük" denilmiş olsaydı bu bilimsel bir hata olurdu. 14 Asır önceki bir insan, örümceğin ipi ve evi arasındaki farka dikkat edemezdi.

42- Gerçekten Allah, kendisinden başka herhangi bir şeyden neye dua ettiklerini biliyor. O devamlı üstündür, hakimdir/hikmetlidir.

43- İşte bu, kendisini insanlar için örneklendirdiğimiz  misallerdir. Onları [örnekleri] ancak bilenler akıl ediyor.

44- Allah; gökleri ve yeri (evreni) Hak ile [gereğince] yarattı. Gerçekten, bunda inançlılar için mutlaka bir ayet [kanıt] vardır.

45- Kitaptan sana vahiy edileni okuyup teşvik et ve yönelişi (namazı) ayakta tut (devam ettir). Gerçekten; yöneliş (namaz) çirkin eylemlerden ve tanınmayandan[kötülükten] engeller. Allah, tasarlamakta olduğunuz [şeyleri] bilirken, kesinlikle Allah'ın hatırlatması (zikri) daha büyüktür.

46- Kitap halkıyla ancak en güzeliyle mücadele edin-tartışın. Ancak, onlardan zulüm-haksızlık edenleri (savaş açanları) hariç¹, "Bize indirilene ve size indirilene inandık. Biz, ona teslim olanlar (müslümanlar) iken, Tanrımız ve Tanrınız tektir." deyin.

¹: Zulüm edenlerden kasıt, savaş açanlarıdır. (Mücahid, kurtubi) bakara 190-194 ayetlerinde savaş açanlara karşı savaş emri verildiğine, hac 39-40 ayetlerinde, kendilerine zulüm edilen kişilere savaş izni verildiğine göre, kitap halkından savaş açanlar "Zulüm edenler" kategorisine girmektedir.

47- İşte bunun gibi, kitabı sana indirdik. Artık, kendilerine kitabı verdiklerimiz ona inanırlar. Bunlardan, ona [kitaba] inanan kimseler vardır. Ayetlerimizi, ancak kâfirler [gerçeği örtenler] bile bile reddeder.

48- Sen, ondan önce herhangi bir kitaptan [bir şey] okuyup teşvik etmekte değildin ve onu sağ elinle yazıp çizmekte değildin. [Öyle olsaydı] o zaman, [Hakkı] iptal edenler süphelenirdi.

49- Aksine o, kendilerine bilgi verilmiş olanların göğüslerindeki apaçık ayetler'dir [mucizelerdir]. Ayetlerimizi, ancak zalimler bile bile reddeder.

50- "Ona RAB'binden (farklı)¹ayetlerin [mucizeler] indirilmesi gerekmez miydi?" dediler. "Ayetler [mucizeler]sadece Allah'ın katındadır ve ben sadece apaçık bir uyarıcıyım." de.

¹: Rad 7. Ayetin dipnotuna bakınız.

51- Kendilerine okunup teşvik edilen kitabı sana indirmemiz onlara hiç yetmedi¹ mi? Gerçekten, bunda mutlaka bir rahmet ve inanan bir millet için mutlaka hatırlatma (zikir) vardır.

¹: "Kendilerine gayb haberlerini veren bu kitabı senin gibi birine indirmemiz onlara kanıt olarak yetmedi mi?" anlamındadır. Bizim açımızdan ise "Bugün keşfedilen bilimsel ve tarihsel gerçekleri asırlar önce yaşamış birine vahiy etmemiz, o kişinin peygamber olduğuna dair kanıt olarak yetmedi mi?" anlamındadır.

52- "Göklerde ve yerde [tüm evrende] bulunanları devamlı bilen bir şahit olarak, benimle sizin aranızda Allah yetti." de. Yalana inanmış ve Allah'ı göz ardı etmiş olanlar (evet!) işte onlar kaybedenlerin ta kendileridir.

53- Azabı senden aceleyle istiyorlar. İsimlendirilmiş bir süre sonu olmasaydı, azap kendilerine mutlaka gelmişti! [Azap] onlar farkında değilken, aniden kendilerine mutlaka gelecektir.

54- Gerçekten cehennem, kâfirleri [gerçeği örtenleri] mutlaka bir kuşatıcı olduğu halde, onlar azabı senden aceleyle istiyorlar.

55- Onların tepelerinden ve ayaklarının altından azabın onları bürüyeceği günü [an]! "Bulunmakta olduğunuz eylemlerinizi tadın!" der.

56- Ey inanmış kullarım! Kesinlikle benim yerim [dünyam] geniştir. O halde, sadece bana kulluk edin.

57- Her can, ölümü tadıcıdır. Aynı zamanda sadece bize geri döndürülürsünüz.

58- inanmış ve düzgün-iyi eylemde bulunmuş olanlara [gelince] onları, içinde kalıcı oldukları, alt taraflarından ırmaklar akan, cennetten bir takım yüksek konumlara mutlaka yerleştireceğiz. (o) çalışanların ödülü-ücreti ne güzeldir!

59- [Onlar] sabır etmiş olanlardır. Sadece RAB'lerine güvenip dayanırlar (tevekkül ederler).

60- Kımıldananlardan öyleleri vardır ki, kendi rızkını taşımaz; Allah devamlı işiten, devamlı bilen olarak onları ve sizi rızıklandırır.

61- Doğrusu, onlara "Gökleri ve yeri yaratmış olan; güneşi ve Ay'ı [var oluş amaçlarına] yönlendirmiş olan kimdir?" [diye] sorsan, mutlaka "Allah'tır" diyecekler. O halde, nasıl oluyor da [inançtan, küfre] ters döndürülüyorsunuz?

62- Allah, kullarından tercih ettiği kimse için rızkı açar [arttırır] ve onun için [tercih ettiği kimse için] belirler (ölçüler). Gerçekten Allah, her şeyi bir devamlı bilendir.

63- Doğrusu, onlara "Gökten suyu kısım kısım indiren, ardından onun [o suyla] yeri [dünyayı] onun [dünyanın] ölümünden sonra dirilten kimdir?" [diye] sorsan, mutlaka "Allah'tır" diyecekler. "Övgü Allah'ındır." de. Aksine, onların çoğunluğu akıl etmiyor.

64- Bu dünya [ilk] hayatı, ancak bir oyalanma ve bir oyundur. Ahiret [son] yurduna [gelince] hayatın ta kendisi O'dur. Şayet biliyor olsalardı...

65-66- Gemiye bindikleri zaman, dini (kulluğu) ona [Allah'a] adayanlar olarak Allah'a dua ediyorlar. Ardından, onları karaya doğru [çıkarıp] kurtardığı zaman, bir bakarsın ki onlar kendilerine verdiğimiz [şeylere] nankörlük etmek için ve geçinmek-faydalanmak için şirk koşuyorlar [Allah'a ortak kabul ediyorlar]. Yakında bilecekler.

67- Onlar, emin [güvenli] bir kutsal yaptığımızı hiç görmediler mi? Kendilerinin çevresinden [bazı yerlerde] insanlar kapılıp kaçırılıyor. Artık, sadece yalana mı inanıyorlar? Sadece Allah'ın nimetine mi nankörlük (küfr) ediyorlar?

68- Allah'ın üzerinden bir yalanı uydurmuş veya gerçeği, o kendisine geldiğinde yalanlamış kimseden daha zalim kimdir? Cehennemde Kafirler [gerçeği örtenler] için bir durak yok mudur?

69- Bizim uğrumuzda (yolumuzda) Cihad [çaba sarf] etmiş olanlara [gelince] onları, mutlaka kendi yollarımıza yumuşakça iletiyoruz. Gerçekten Allah, güzellik [iyilik] edenlerle mutlaka beraberdir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder