9 Ekim 2019 Çarşamba

30- Rum suresi (Hubeyb öndeş meali)

Rum suresi

1- Elif, lam, Mim.

2-5- Rum(Bizans), Yerin [dünyanın] en yakınında¹ yenildi. Hâlbuki onlar [Rum ordusu] onların (perslerin) galibiyetinin ardından 3-9 sene² içinde galip gelecektir. Önceden de sonradan da emir Allah'ındır. O gün, inançlılar, Allah'ın yardımı sebebiyle sevinirler. O, tercih ettiği kimseye yardım ediyor. O devamlı üstündür, Rahim'dir.

¹: Bazı tarihsel bilgilere göre, Bizans ve perslilerin savaşı "ölü deniz" olarak bilinen Lut gölünde olmuştur. Bu bölge, dünyanın "en aşağı-alçak" bölgesidir.

Ayetteki "edne=أدنى" kelimesi ya "dnv=دنو" kökünden ya da "dvn=دون" kökünden gelmektedir. (müfredat : دون) her iki kökten de bu kelimenin "en yakın" ve "en aşağı-alçak" anlamında olması mümkündür. Yani ayet, bu savaşın dünyanın en alçak bölgesinde olduğunu doğruluyor.

"El ard=الأرض" [Yer/bölge] kelimesinin başındaki "el=ال" takısı, tamlamadan bedeldir. (beydavi) yani ifade "ardihim=عرضهم" [onların bölgesinin/yerinin] manasında da olabilir.

²: "Bid'ı=بضع" kelimesi 3-9 arası veya 5-9 arası sayılar için kullanılır. (müfredat: بضع)
Bizansın zaferi, aynen ayetin belirttiği süre içinde olmuştur. Tarihsel bir kur'an mucizesidir.

6- [İnançlılara vaat ettiği] Allah'ın tam bir vaadi'dir [verdiği sözdür]. Allah, kendi vaad'ine[verdiği söze] aykırı davranmaz; fakat insanların çoğunluğu bilmiyor.

7- [o insanlar] ahiretten [son'dan] bihaber iken dünya [ilk] hayatından görünen [kısmı] bilirler.

8- Kendi benliklerinde hiç düşünmediler mi? Allah; gökleri, yeri ve ikisinin arasındakileri(içindekileri) ancak Hak [gerekli] yere ve isimlendirilmiş [belirlenmiş] bir süre sonu için yarattı. Gerçekten, insanlardan çoğunluğu RAB'lerinin karşılaşmasına karşı mutlaka kafirdir [gerçeği örter].

9- Yerde [dünyada] gezip kendilerinden öncekilerin sonucunun nasıl olduğuna bakıp düşünmezler mi? Onlar, kuvvet bakımından kendilerinden daha güçlüydü. Yeri [toprağı] sürmüşlerdi, kendilerinin onu [yeri] onarmasından daha çok onlar onu [toprağı] onarmışlardı ve Elçileri kendilerine apaçık kanıtlar getirmişti. Allah kendilerine zulüm edecek değildi; fakat, onlar kendi canlarına zulüm etmekteydi.

10- Sonra, çirkinlik [kötülük] etmiş olanların sonucu, Allah'ın ayetlerini [mucizelerini] yalanlamaları [sebebiyle] çok çirkin [kötü] oldu. Onlar, onları [ayetleri] maskara yapmaya çalışıyorlardı.

11- Allah, yaratmayı başlatıyor, sonra onu tekrar başa döndürüyor sonra sadece ona geri döndürülürsünüz.

12- Saat'in (kıyametin) ayağa kalkacağı (gerçekleşmeye başlayacağı) gün, suçlular çaresiz kalırlar.

13- Kendilerinin ortaklarından, kendileri için şefaatçi'ler hiç olmayacak. Ortaklarına karşı Kafir [görmezden gelenler] oldular.

14- Saat'in (kıyametin) ayağa kalkacağı (gerçekleşmeye başlayacağı) gün, [yani] o gün, ayrılmaya başlarlar.

15- Artık, inanmış ve düzgün-iyi eylemde bulunmuş olanlara gelince: onlar, bir sazlık¹ içinde neşelendirilir.

¹: (müfredat : روض)

16- Gerçeği örtmüş, ayetlerimizi [mucizelerimizi] ve ahiretin karşılaşmasını yalanlamış olanlara gelince: işte onlar azabın içinde hazır edilmiştir.

17- Artık, akşamladığınız zaman da sabahladığınız zaman da Allah münezzehtir.

18- Göklerde ve yerde (her yerde); geceleyin ve öğlene girdiğiniz vakit (her zaman) övgü, sadece onundur.

19- Diriyi, ölüden çıkarıyor¹; ölüyü diriden çıkarıyor; ölümünün² ardından Yere [dünyaya] hayat veriyor. İşte bunun gibi çıkarılıyorsunuz.

¹: Abiyogenezin yani cansız maddeden canlılığın oluştuğunu savunan teorinin mümkün olduğunu belirten bir ayettir.

²: Dünya ilk başta bir ateş kütlesi halinde olduğu için yaşama elverişli bir halde değildi, yani ölü bir haldeydi. Üzerinde bulunan su da canlılığı oluşturmaya yeterli değildi. Bundan dolayı suyun gökten (uzaydan) geldiğine dair bir teori mevcuttur. (bilgilerin doğruluğu şu kaynaklardan teyit edilebilir: Dr. Melik kara, yerkürenin ve atmosferin oluşumu, BBC- dergi okyanuslar nasıl oluştu?) ayetin kasıt ettiği olay bu olabilir.

20- Sizi topraktan [bir kısmı ile]¹ yaratmış olması, kendisinin ayetlerinden[mucizelerinden]'dir. Sonra bakarsınız ki, birer beşer olarak [işinize] dağılıyorsunuz.

¹: "Min=من" harfi cerr'i kısımlama [te'biz] amaçlıdır. İnsan, toprağın tamamıyla değil; bir kısmıyla yaratılmıştır. İnsanda ve toprakta bulunan pek çok element ortaktır. Örneğin insanın %60'ı sudur, %3'ü azottur, Azot toprakta da mevcuttur. Haricen, oksijen, fosfor, hidrojen, kalsiyum da insanda ve toprakta ortak olarak mevcuttur. (TÜBİTAK: elementlerin doğadaki dönüşümü, kimyaca. Com: insan vücudundaki elementler, gencziraat. Com: toprak kimyası)


21- Kendilerine ısınmanız [huzur bulmanız] için size kendi canınızdan eşler yaratmış olması; aranızda bir aşk ve bir merhamet var etmesi kendisinin ayetlerinden[mucizelerinden]'dir. Gerçek şu ki, kavramaya çalışan bir millet için işte bunlarda mutlaka ayetler [işaretler] vardır.

22- Göklerin ve yerin [tüm evrenin] yaratılışı; dillerinizin ve renklerinizin [çeşitliliğinizin]¹ ayrılığı-farklılığı, kendisinin ayetlerinden[mucizelerinden]'dir. Gerçek şu ki, alemler [varlıklar] için işte bunlarda mutlaka ayetler [işaretler] vardır.

¹: "elvan=الوان" kelimesi bildiğimiz "renkler" anlamındadır. Ancak, bazen bu kelimeyle çeşitlilik de belirtilir. Mesela "Yemek(türün)den şu kadar renkler/çeşitler aldı" [تناول كذا الوانا من الطعام] (müfredat:لون) denilir. "renkler" burada "çeşitler" anlamındadır.

23- Gecede ve gündüzde uykunuz; onun ikramından aramanız kendisinin ayetlerinden[mucizelerinden]'dir. Gerçekten, işte bunlarda işiten bir millet için mutlaka ayetler [işaretler] vardır.

24- kendisinin ayetlerinden [mucizelerinden] olarak, size bir korku ve bir beklenti olması için yıldırımı gösteriyor; Suyu, gökten kısım kısım indiriyor, ardından onunla [o suyla] ölümünün ardından yere [dünyaya] hayat veriyor.  Gerçekten, bunlarda, akıl eden bir millet için mutlaka ayetler [işaretler] vardır.

25- Göğün ve yerin (evrenin) onun emriyle ayakta kalması, onun ayetlerinden[mucizelerinden]'dir. Sonra, yerden bir davet olarak sizi çağırdığı zaman, bir bakarsınız ki siz çıkıyorsunuz.

26- Göklerde ve yerde [tüm evrende] bulunan kimseler, sadece onundur. Her biri, ona boyun eğicidir.

27- Yaratmayı başlatan sonra onu tekrar başa döndüren O'dur . Hâlbuki o, ona göre çok basittir. Göklerde ve yerde [tüm evrende] en üstün misal sadece onundur. O devamlı üstündür, hakimdir/hikmetlidir.

28- [Allah] Size kendi benliklerinizden bir örnek verdi: gücünüzün sahip oldukları[kişiler arasın]dan, hiç sizi rızıklandırdığımız [şeyler] konusunda size ortaklardan [olanları] var mıdır? Siz, tıpkı kendi benliğinizden-birbirinizden korktuğunuz gibi onlardan da korkarak eşit [olur] musunuz? İşte, akıl eden bir millet için ayetleri bunun gibi halden hale çevirip açıklıyoruz.

29- Hayır! Zulüm etmiş olanlar bilgisizce kendi keyiflerine uydular. Artık, Allah'ın yolu kaybettirdiği kimseye kim yol gösterir? Onlar için, yardımcılardan [kimse] yoktur.

30-32- O halde, Hanif [doğruya eğilmiş] olarak yüzünü [kendini] din için ayakta tut. Ona samimi bir şekilde yönelenler¹ olarak, Allah'ın insanları kendisine [fıtratına] göre başlattığı fıtratına [bağlı olun]². Allah'ın yaratmasına hiçbir değiştirme yoktur. Ona (karşı gelmekten) sakının, yönelişi (namazı) ayakta tutun. İşte bu, ayakta olan [geçerli olan] dindir, fakat insanların çoğu bilmiyor.³ Müşriklerden [Allah'a ortak kabul edenlerden] yani⁴ dinlerini gruplaştırmış ve birer bölük olmuş [kimselerden] olmayın! Her bir taraftar kendi tarafında bulunanlara seviniyor.

¹: "muniybiyne=منيين" kelimesi, 30. Ayetteki gizli olan (الزمو) emrinin zamirinden haldir. 31. Ayetteki ifadeler bu gizli emire atıftır. (zamahşeri:keşşaf, beydavi)

²: "fıtratE=فطرتَ" kelimesi gizli bir "bağlı olun" [اتبعوا] emri sebebiyle mensuptur. (kurtubi)

³: insan, kendi var oluşunu, yaşadığı hayatı, dünyada gerçekleşen olayları, kısacası her şeyi düşündüğü zaman fıtratı gereğince yaratıcının varlığını, yaratıcının bir amaç (din) için yarattığını anlamaktadır. İnsanın "neden" ve "niçin" sorularını sorması, kaçınılmaz olarak kendisini bu noktaya getirir. Bu durum, ayette yazdığı üzere, Allah'ın insanları aynı fıtrat üzerine yarattığını ispat etmektedir. Maalesef "...insanların çoğunluğu" sorgulamaktan kaçtığı için "bilmiyor".

⁴: 32. Ayetteki "...kimselerden" [من الذين...] ifadesi, "ortak yapanlardan (müşriklerden)" [من المشركين] ifadesinden bedeldir. (zamahşeri:keşşaf, beydavi)

33-34- İnsanlara bir sıkıntı temas ettiği zaman, RAB'lerine -ona samimi yönelenler olarak- dua ederler. Sonra, [RAB'leri] kendisinden bir rahmeti onlara tattırdığında, bir bakarsın ki onlardan olan bir grup, kendilerine verdiğimiz [şeylere] nankörlük etmek için RAB'lerine şirk koşuyorlar. Siz, geçinmeye devam edin¹, yakında bileceksiniz!

¹: Bu ifade emir değil, tehdittir.
İnsanlardan nankörlük edenleri üçüncü şahısta anlatırken bir anda ikinci şahısa [yani muhatap konumuna] çekmesi iltifat sanatıyla alakalıdır.

35- Yoksa onlara bir yetki-delil indirdik de o [delil] onların ona [Allah'a] ortak kabul etmelerini mi konuşuyor?

¹: "bir delil sahibi" [ذو سلطانا] yani "melek" manasında olması da mümkündür. (zamahşeri:keşşaf)

36- İnsan[lar'a]¹ bir rahmeti tattırdığımız zaman, onunla seviniyor. Eğer, elleriyle önden hazırladıkları sebebiyle kendilerine bir çirkinlik [kötülük] isabet ederse, bir bakarsın ki umutlarını kaybederler.

¹: istiğrak yoluyla "insanlar" anlamındadır. Devamında "onlar" [هم] denilmesi de bunu destekler.

37- Allah'ın, tercih ettiği kimseye, rızkı açtığını [artırdığını] ve belirlediğini [ölçülediğini] hiç görmediler mi? Gerçekten, bunlarda inanan bir millet için mutlaka ayetler [işaretler] vardır.

38- O halde, yakınlık sahibine, yoksula ve yolcuya kendisinin hakkını ver! İşte bu, Allah'ın yüzünü [kendisini] isteyenler için daha iyidir (hayırlıdır). İşte onlar, başarılı olanların ta kendileridir.

39- İnsanların malların[ın arasın]da artıp yükselmesi için faiz'den verdiğiniz [şeyler], Allah'ın katında artıp yükselmez. Allah'ın yüzünü [kendisini] isteyerek zekattan verdiğiniz [şeylere gelince ise] işte onlar[o zekatı verenler] kat kat arttıranların ta kendileridir.

40- Sizi yaratmış, sonra sizi rızıklandırmış olan Allah'tır. Sonra sizi öldürüyor, sonra size hayat veriyor. Ortaklarınızdan, bunlardan herhangi bir şeyi yapan kimse var mı? O [Allah] münezzehtir ve onların ortak yaptıkları [şeylerden] yücedir.

41- İnsanların ellerinin elde ettikleri [şeyler] sebebiyle, karada ve denizde (dünyada) bozulma¹ açığa çıktı. Sonucunda² [Allah] onların bulunmuş olduğu eylemlerinin bir kısmını onlara tattırıyor. Onların geri dönmeleri beklenir.

¹: "fesat=فساد" her türlü bozulmayı kapsar. Ahlaki bozukluk, hastalık, kıtlık, savaş... İyice düşünüldüğü zaman, dünyadaki tüm kötülüğün kaynağının insan olduğu görülüyor.

²: Buradaki "lam=ل" harfi, sonuç bildirir [yani lam-ul akıbettir]. Sebep bildirdiği de [yani lam-ul key olduğu da] söylenmiştir. (Beydavi) ancak, sonuç bildirmesi, kur'an bütünlüğü açısından daha doğrudur. Çeviri buna göre yapıldı.

42- "Yerde [yeryüzünde] gezin de önceden yalanlamış olanların sonucunun nasıl olduğuna bakıp düşünün. Onların çoğunluğu müşrikti [Allah'a ortak kabul edendu]." de.

43- O halde, kendisi için Allah'tan geri çevrilme olmayan bir günün gelmesinden önce yüzünü [kendini] ayakta [geçerli] olan din için ayakta tut. O gün, bölük bölük olurlar.

44- Kimler küfr ederse [gerçeği örterse], küfürleri [gerçeği örtmeleri] kendilerinin aleyhinedir; kimler düzgün-iyi eylemde bulunursa [bilsinler ki] sadece kendi canlarının lehine hazırlık yapıyorlar.

45- [Allah'ın] inanmış ve düzgün-iyi eylemde bulunmuş kimselere kendi ikramından karşılıklarını vermesi için [böyledir]. Gerçekten o, kafirleri [gerçeği örtenleri-nankörlük edenleri] sevmiyor.

46- Rüzgarları, müjdeciler olarak göndermesi onun ayetlerinden[mucizelerinden]'dir. Size kendi rahmetinden tattırması, kendi emriyle gemilerin akıp gitmesi ve onun ikramından aramanız için [onları gönderir]. Şükretmeniz beklenir.

47- Elbetteki, senden önce de kendi milletlerine Elçiler göndermiştik, ardından onlara apaçık kanıtlar getirdiler. Derken, suç işlemiş olanlardan intikam aldık. İnançlıların yardımı, üzerimize [düşen] bir hak oldu.

48- Rüzgarı gönderip, bulutu toz edip kaldıran, ardından onu [bulutu] gökte nasıl tercih ediyorsa öyle açan [yayan], ardından onu [bulutu] yumuşak parçalar haline getiren Allah'tır. Ardından, yağmur taneciklerini, onun boşluğundan çıkarken görürsün. Ardından, kullarından tercih ettiği kimseye onu [yağmur taneciğini] isabet ettirdiği zaman, bir bakarsın ki hemen müjdelenirler.

49- Halbuki, onlar onun kendilerine kısım kısım İndirilmesinden önce (evet!)¹ ondan önce kesinlikle umut kesenlerdi.

¹: "kabli=قبل" ifadelerinin tekrar edilmesi tevkit içindir. (zamahşeri:keşşaf)

50- Artık, Allah'ın rahmetinin eserlerine bakıp araştır! Ölümünün ardından yere [dünyaya] nasıl hayat veriyor? Kesinlikle o, her şeye imkanı olan iken ölülere mutlaka hayat vericidir.

51- Şayet bir rüzgar göndersek, onlar da onu (ekinleri) sararmış halde görseler, ondan sonra mutlaka nankörlük eder bir hale gelirler.

52- O halde, gerçekten sen ölülere işittiremezsin, arkalarını dönerek yüz çevirdikleri zaman sağırlara duayı işittiremezsin.

53- Halbuki, sen ölülerin, kendi kayboluşları konusunda rehberleri değilsin. Ancak ayetlerimize [kanıtlarımıza] inanan kimselere işittirirsin. Artık onlar, müslümanlardır [Allah'a teslim olanlardır.]

54- Sizi bir zayıflıktan yaratan, Allah'tır. Sonra, bir zayıflığın ardından bir kuvvet meydana getirdi. Sonra, bir kuvvetin ardından bir zayıflık ve bir saç ağarması[yaşlılık] meydana getirdi. Tercih ettiği ne ise onu yaratıyor. O devamlı bilendir, imkanı olandır.

55- Saat'in (kıyametin) ayağa kalktığı [gerçekleştiği] gün, suçlular (ilk hayatlarında) herhangi bir saat dışında [fazla bir süre] kalmadıklarına yemin ederler. İşte, [gerçeklerden yalanlara] bunun gibi ters çevrilmektelerdi.

56- Kendilerine bilgi ve inanç verilmiş olanlar "Doğrusu: siz, yeniden dirilişe kadar, Allah'ın kitabında [yazısında] kalmıştınız. Artık bu, yeniden diriliş günüdür; fakat siz bilmemekteydiniz." dediler.

57- Artık, o gün, zulüm etmiş kimselere, hoşnut etmeleri kendilerinden istenmez bir haldeyken, özürleri fayda vermez.

58- Doğrusu: bu kur'an'da, her bir misalden [bir kısmını] insanlar için örneklendirmiştik. Gerçekten, onlara herhangi bir ayet [mucize] getirsen, gerçeği örtmüş olanlar mutlaka "Siz, ancak [gerçeği] iptal edenlersiniz!" diyecekler.

59- Allah, bilmeyenlerin kalplerini işte bunun gibi damgalar.

60- O halde sabır et, kesinlikle Allah'ın verdiği söz bir haktır. Yakinen-kesin olarak inanmayan kimseler, sakın seni hafif düşürmesin [canını sıkmasın]!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder