26 Kasım 2019 Salı

72- Cin suresi (Hubeyb öndeş meali)

Cin suresi

1-2- "Bana, cinlerden bir bölüğün kulak verip ''Gerçekten biz, olgunluğa (doğruya) doğru yol gösteren hoş bir kur'an işittik. Ardından, ona inandık. RAB'bimize hiçbir kimseyi asla şirk [ortak] koşmayacağız.'' dedikleri vahiy edildi." de.

3-4- "Gerçekten, RAB'bimizin feyzi yücedir. Hiçbir dişi dost ve hiçbir çocuk edinmedi. Gerçek şu ki, Bizim 'aklı eksik' olanımız, Allah'ın üzerinden, [Haktan] pek uzak olanı söylüyordu."

5- [Cinlerden o bölüğün] "Gerçekten biz, insan ve cinin, Allah'ın üzerinden bir yalanı asla söylemeyeceğini¹ düşündük." [dediği vahiy edildi]².

¹: "tekavvele=تقوّل" şeklinde de okunmuştur (Halebi: duru-l mes'un) buna göre "Allah'ın üzerinden bir yalanı asla uydurmayacaklarını düşündük" manasındadır.

²: Bu ayet, ilk ayette konuşmaları aktarılan cinlerin konuşmasının devamıdır. Bazıları bile bile bu ayeti tek başına cımbız yaparak anlamı kaydırmaktadır.

6- Gerçek şu ki, insan[türün]den bir takım kişiler, Cin[türün]den bir takım kişilere sığınıyordu. Böylece, onları musallat olma bakımından artırdılar.

7- Gerçekten onlar, tıpkı Allah'ın hiçbiri [kimseyi] asla yeniden diriltmeyeceğini zannetmeniz/düşünmeniz gibi zannettiler/düşündüler.

8-9- "Gerçekten biz, göğe dokunduk da onu şiddetli bekçiler ve ateş topları [ile] doldurulmuş halde bulduk. Hâlbuki, gerçekten biz, ondan [gökten bir kısımda] işitmek için oturma zamanında/yerinde oturuyorduk da şimdi kim dinlemek isterse, kendisi için takip eden bir ateş topu buluyor".

10- [Cinlerden o bölük] "Gerçekten biz öngörüde bulunamıyoruz: yerdeki [dünyadaki] kimselere bir zarar mı istendi? Yoksa RAB'leri onlara bir olgunluk (doğruluk) mu istedi?" [dedi].

11- "Gerçekten biz, [evet!] bizden düzgün-iyi olanlar da vardır; bizden bundan [düzgünlükten] beride olan da vardır. Biz, bölünmüş [çeşitli] tarikatlar olmuştuk." [dediler]

12- "Gerçekten biz, yerde [dünyada] Allah'ı asla aciz bırakmayacağımızı ve kaçarak onu asla aciz bırakmayacağımızı düşündük [kabullendik]"

13- "Gerçekten biz, hidayeti [doğru yol rehberini] işittiğimizde, ona inandık. Artık, kim RAB'bine inanırsa, herhangi bir haksızlıktan ve herhangi bir kuşatmadan/musallat'tan korkmaz."

14- "Gerçekten bizden (evet!) bizden müslüman [teslim/barışçı olan] da vardır; bizden Hakka göz diken de [haksızlık yapan da] vardır. Artık, teslim [Müslüman] olmuş kimseler (evet!) işte onlar olgunluğu (doğruluğu) arıyorlar."

15- "Hakka göz dikenlere [haksızlık yapanlara] gelince: onlar, cehenneme bir odun oldular."

16-17- Şayet, onlar [cinler] tarikata/açılmış yola yönelmiş olsalardı, kendilerini onda [nimet konusunda] fitnelemek [sınamak] için onlara bol su içirirdik. Kim, kendi RAB'binin hatırlatmasından vazgeçerse [RAB'bi] onu zorlu bir azaba katar.

18- Gerçekten, İbadethaneler Allah'ındır. O halde, Allah ile birlikte başka herhangi birine dua etmeyin.

19- "Gerçek şu ki, Allah'ın kulu ona [Allah'a] dua ederek kalktığı zaman, ona karşı neredeyse bir araya sıkışmış (kendisine saldıracak) hale geliyorlardı."

20- "Sadece RAB'bime dua ediyorum ve ona hiçbirini şirk [ortak] saymıyorum." de.

21- "Gerçekten ben, sizin için ne bir sıkıntıya ne de bir olgunluğa (doğruya) sahibim." de.

22-23- "Gerçekten, Allah'tan [gelen herhangi bir şeye karşı] hiçbir kişi asla bana yakınlık edemez (kurtaramaz). Ondan beride herhangi bir dayanak asla bulamam. Ancak, Allah'tan bir duyuruya ve onun mesajına [sahibim].¹" de. Kim, Allah'a ve Elçisi'ne isyan ettiyse, [bilsin ki] kendisi için içinde ebediyen kalıcı oldukları cehennemin ateşi vardır.

¹: burada yapılan istisna, 21. Ayetteki ifadeden yapılan bir istisnadır. (kurtubi) Çeviri buna göre yapıldı.

24- Sonunda, vaat olundukları [kendilerine söz verilen] ne ise onu gördükleri zaman, yardımcılık bakımından daha zayıf ve sayı bakımından daha az kimmiş, bilecekler.

25-27- "Vaat olunduğunuz (azap) yakın mıdır? Yoksa, gayb'ın [görünmeyenin] bileni olan RAB'bim ona bir müddet mi katacak? Ben öngöremem. O, hiçbirine kendisinin gayb'ını [görünmeyenini] bildirmez. Ancak, Elçi [türün]den, kendisinin razı olduğu kim varsa ona [bildirir]. Gerçekten o, onun önünden ve arkasından bir takip eden [peşine] takar." de.

28- RAB'lerinin mesajlarını, onların [Elçilerin] duyurmuş olduğunu bilmesi için¹ [bunu yapar]. Onların [elçilerin] tarafında ne varsa kuşattı ve her şeyi sayıca hesapladı.

¹: Bir başka kıraat'te "li yu'leme=ليُعلم" yani "bilinmesi için" şeklindedir. (kurtubi) buna göre "[insanların] bilmesi için [bunu yapar]" anlamındadır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder