25 Kasım 2019 Pazartesi

70- Mearic suresi (Hubeyb öndeş meali)

Mearic suresi

1-3- Bir sorgulayan, 'yükselişin' sahibi olan Allah'tan, kafirler [gerçeği örtenler] için vuku bulucu [gerçekleşici] bir azab hakkında sordu. Onun [o azab] için, hiçbir engelleyici [mevcut] değildir.¹

¹: 2. ve 3. Ayetler sorunun cevabı şeklinde olarak da meal edilebilir. Yani "bir sorgulayan, vuku bulucu [gerçekleşici] bir azab hakkında sordu: Kafirler içindir, onun için hiçbir engelleyici [mevcut] değildir. [o azap] 'Yükselişin' sahibi Allah'tandır" şeklinde de yazılabilirdi.

Yapılan çeviriye göre 2. Ayetteki "Onun [o azap] için, hiçbir engelleyici [mevcut] değildir" ifadesi bir itiraz cümlesidir, diğer ifadeler "vuku bulucu [gerçekleşici]" ifadesinin sıfatıdır. (Halebi: duru-l mes'un)

4- Melekler ve ruh(lar)¹, miktarı elli bin sene olan bir gün içinde² onun [emrine]³ doğru yükselerek gider.

¹: "Ruh=الروح" isminin başındaki "el=ال" takısı ismu-l cins'tir. Yani ruh cinsi anlamındadır. Bu durumda, tüm canlıların ruhlarından bahsetmektedir. (kurtubi) alternatif olarak, ruh ile kastın melek, Cebrail veya başka bir varlık olduğu da söylenmiştir. (Beydavi, kurtubi, zad'ul mesir)

²: Zamanın izafiyet teorisi ile tamamen uyumlu bir ayettir. Bu ifadeye göre, bir gün, elli bin yıla denk olabilmektedir.

Bu ifade yoruma açıktır. Bu ifade, kıyamet günü yani kıyamet döneminde Meleklerin ve ruhların yükseliş süresinin elli bin yıl olduğunu işaret ediyor olabilir, yükselişin hızına işaret ediyor olabilir. (kurtubi)

Bu ifade, sıkıntıya işaret de olabilir. Çünkü, sıkıntılı zamanlar "çok uzun" olarak isimlendirilmiştir. Kâfirler için o günün çok sıkıntılı olduğunu belirtmek için "elli bin yıl" denilmiştir. (kurtubi) ayrıca bu durumu ayette "sene" kelimesinin kullanılması da destekliyor. Çünkü "sene" genellikle kötü zaman için kullanılır.

³: Tamlayan [muzaf] atılmıştır. "ile emrihi=الي أمره" takdirindedir. Tıpkı Saffat 99. Ayette "Ben, RAB'bime gidiciyim" ifadesinin, aslında "Ben RAB'bimin emrine gidiciyim" manasında olması gibi.

5- O halde, güzel bir sabır olarak sabır et.

6- Gerçekten onlar, onu çok uzak olarak görüyorlar.

7-9- Göğün, erimiş maden gibi olacağı ve dağların boyanmış yün gibi olacağı gün, onu çok yakın olarak görüyoruz.

10- [o gün] herhangi bir sıcak dost, herhangi bir sıcak dostu sormaz.

11-14- Onlar, onlara [birbirlerine] baktırılır. Suçlu, o gün azaptan yana çocuklarını, kız dostunu[eşini], kardeşini, kendisine sığındığı yakınlarını ve yerde [dünyada] kim varsa [hepsini] topluca feda etse sonra da [bu feda edişi] kendisini kurtarsa [diye] arzu eder.

15-18- Asla! Gerçekten o, organları çokça söküp çıkaran¹ bir haldeki yalın alevdir. Arkasını dönmüş, yüz çevirmiş ve (malı) toplamış ardından da saklamış kimseyi çağırır.

¹: "nezzeatUn=نزعة" şeklinde merfu olarak da okunmuştur. (Zad'ul mesir) bu durumda "..söküp çıkaran'dır" şeklinde meal edilir.

19- Gerçekten, insan tahammülsüz bir halde yaratıldı.

20- Kendisine zarar temas ettiği zaman çok sızlanandır.

21- Kendisine yarar temas ettiği zaman (hayra) çok engel olandır [cimri'dir].

22- Ancak, [vahyi] takip edenler¹ hariçtir. [Onlar böyle değildir].

¹: (Müfredat: صلا) 

23- O [takip edenler] ki, yönelişlerine [takiplerine] (vahye) karşı devamlı olanlardır.

24-25- [Takip edenler] ki, kendilerinin mallarında isteyenler [dilenciler] ve [istemekten] mahrum bırakılmışlar (hayvanlar)¹ için bilinen bir hak [pay] vardır.

¹: Bunların köpekler olduğu da söylenmiştir. (müfredat: حرم)

26- O [takip edenler] ki, Din gününü doğruluyorlar.

27- O [takip edenler] ki, RAB'lerinin azabından çekinenlerin ta kendileridir.

28- Gerçekten, RAB'lerinin azabı, güvenilmezdir.

29- O [takip edenler] ki, edep yerleri için koruyanların ta kendileridir.

30- Ancak, eşleri yani¹ güçlerinin sahip oldukları [kişiler] hariç. Artık, kesinlikle onlar (bu durumda) kınanmamıştır.

¹: Müminun 6. Ayetin dipnotuna bakınız

31- Artık, bundan [helal edilenlerden] geridekilerini aramış olanlar haddi aşanların ta kendileridir.

32- O [takip edenler] ki, emanetlerine ve anlaşmalarına riayet edenlerin ta kendileridir.

33- O [takip edenler] ki, şehadetlerini [şahitliklerini] sürekli olarak gereğince yerine getirenlerdir.

34- O [takip edenler] ki, onlar yönelişlerini/takiplerini korumaya çalışanlardır.

35- İşte onlar, değerlendirilmiş olarak cennetlerin içindedirler.

36-37- Gerçeği örtmüş olanlara ne var ki senin yanında sağdan ve soldan dağınık topluluklar olarak hipnoz olmuş haldedirler?

38- Onlardan her bir şahıs, Naim'in cennetine girdirilmeyi mi arzuluyor?

39- Asla! Gerçekten biz, onları bildikleri [şeyden] yarattık.

40-41- Artık, doğuların ve batıların RAB'bi delildir ki: gerçekten biz, kendilerinden daha iyi (hayırlı) olanla değiştirmeye elbette imkanı olanlarız. Biz, önlerine geçilmişler [engellenmişler] değiliz.

42-43- Artık, kendilerine söz verilen günleriyle yani mezarlardan sanki kendileri dikili taşlara doğru koşar gibi süratle çıkacakları gün ile karşılaşıncaya kadar onları bırak da dalsınlar ve oynasınlar.

44- [o gün] bakışları yerde, zillet kendilerini kuşatır bir haldedirler. İşte bu, kendilerine vaat olunmakta [söz verilmekte] olan gündür.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder