2 Kasım 2019 Cumartesi

41- Fussilet suresi (Hubeyb öndeş meali)

Fussilet suresi.

1-4- 'Ha, Mim' Rahman [ve] Rahim(tarafın)dan bir kısım kısım indiriliştir. Kendi ayetleri açık-anlaşılır¹ bir kur'an olarak, bir müjde ve bir uyarıcı olarak, bilen herhangi bir millet için ayırt edilmiş/açıklanmış bir kitaptır.² Ardından, onların çoğunluğu vazgeçti. Artık, onlar işitmiyorlar.

¹: "arabiyyu=العربي" konuşmanın açık net-duru [anlaşılır] olan kısmıdır. (müfredat: عرب bkz: والعَرَبيُّ: الفصيح البيّن من الكلام) bir nevi "Halk arasında konuştuğunuz gibi karmaşık ve kuralsız bir dil olarak değil; apaçık, anlaşılır kurallı bir dil ile onu indirdik" anlamındadır.


²: "Ha, Mim" öznedir, "[kısım kısım] indiriliştir" [تنزيل] ifadesi birinci haberdir, "...bir kitaptır" [كتابٌ] ifadesi ikinci haberdir. Farklı gramer açıklamaları da yapılmıştır. "Rahman olandan, Rahim olandan [kısım kısım] indiriliş, kendi ayetleri düzgün-apaçık [bir dile sahip] bir kur'an olarak... açıklanmış bir kitaptır" manasına gelecek şekilde [تنزيل kelimesi müpteda, كتاب kelimesi Haber kabul edilerek] bir gramer açıklaması da yapılmıştır. (Zamahşeri: keşşaf, Nehhas: i'rab-ul kur'an)

5- "Kalplerimiz, bizi kendisine davet ettiğin [şeyden] yana bir kalkan içindedir, kulaklarımızın içinde bir ağırlık vardır ve bizimle senin aranda bir engel vardır. O halde eylemde bulun (bakalım!) gerçekten biz de eylemde bulunacağız." dediler.

6-7- "Ben, sadece sizin örneğinizde olan, bana Tanrınızın bir tek Tanrı olduğu vahiy edilen bir beşerim. Artık, dosdoğru ona yönelin ve ondan bağışlanma dileyin. Zekatı vermeyen ve kendileri ahirete [son hayata karşı] kafir [gerçeğini örten] olan müşriklere [ortak koşanlara] yazıklar olsun! " de.

8- Gerçekten, inanmış ve düzgün-iyi eylemlerde bulunmuş olanlara (evet!) onlar için kesilmeyen-engellenmeyen bir ödül bulunanlardır.

9-12-"Gerçekten siz, yeri [dünyayı] iki gün (dönem)¹ içinde yaratanı mı cidden göz ardı ediyorsunuz? Ona denk(Tanrılar)mı sayıyorsunuz? İşte o, Alemlerin [varlıkların]  RAB'bidir. Onun [yerin] içinde [yerin] üstünden ağırlıklar-dağlar² meydana getirdi, onun içini bereketlendirdi, onda isteyenler için eşit olarak dört gün (dönem) içinde onun [yerin] gıdalarını belirledi. Aynı zamanda³, bir duman halindeki göğe⁴ yöneldi. Ardından, ona [göğe] ve yere "Gönüllü olarak veya gönülsüz olarak ikiniz de gelin!" dedi. İkisi de "Gönüllü olarak ikimiz de geldik." dediler⁵. Ardından, onları iki gün (dönem) içinde yedi göğe (gezegene) tamamladı⁶. Her bir göğün (gezegenin) içine kendi işini vahiy etti. En yakın/ilk semayı, ışıklarla süslü olarak gösterdik⁷ ve Tam bir koruma olarak [koruduk]. İşte şu, devamlı üstün olanın, devamlı bilenin belirlemesidir." de.⁸

¹: "yevm= يوم" kelimesi eski sözlüklerde "dönem, çağ, evre" anlamında kullanılır. Bunu kur'an ayetleri ile de anlayabiliriz ;
Kur'an'ın pek çok ayetinde "kıyamet GÜNÜ (يوم القيامة)" ifadesi geçer (örnek :2/85)
Bu ayetlerde "gün" kelimesinin "dönem, zaman, evre" manasında olduğunu anlıyoruz. Çünkü kıyametin 24 saatlik bir zaman diliminden oluşmadığını biliyoruz.
Ayrıca bir diğer delil de Kur'an'a göre zaman görecelidir.
Bunu şu ayetlerden anlayabiliriz ;
Mearic 4 "süresi 50.000 yıl olan 1 günde ona yükselir"
Hac 47 "Allah katında 1 gün sizin saydığınız 1000 yıl gibidir"

Bilimsel olarak da ispat edilmiştir. Zaman görecelidir.
Arapçada 1000, 50.000 gibi sayılar çokluktan kinayedir. Bu ayetlerde 1 günün çok uzun yıllara denk olarak göreceli olduğu açıkça belirtiliyor. Demekki "gün" ile kasıt "dönem"dir.

²: "revasiye=رواسي" kelimesi "resev=رسو" kelimesinin çoğul halidir. Bu kelime "ağırlık" manasındadır.
Örneğin:
"القت السحابة مراسيها
Bulutlar, ağırlıklarını attı" (müfredat : رسو)

Yani "yağmur ağırlığını bıraktı" denir. Naziat 32. Ayette "dağları ağırlaştırdı/yerine oturttu (أرساها)" manasında bu kelime fiil olarak kullanılır. "yerde bulunan ağırlıklar" denilince, genel olarak dağlar anlaşıldığı için bu kelimeye "dağlar" manası verilmiştir.


Bu ayet, kıvrılma yoluyla oluşan dağları çok isabetli bir şekilde tarif etmiştir. Kıtaların kayması sonucu çarpışan kıtalar zamanla kıvrılma veya kırılma yoluyla dağları oluşturur. (bkz: yitim zonu (subduction) orojonez,)

³: "summe=ثم" kelimesinin "sonra" anlamıyla sınırlı olmayıp yerine göre "ve, bir de, aynı zamanda, Dahası" gibi anlamlara geldiği daha önceden de ifade edildi. Bkz: Enam 154. Ayet ve ilgili ayet kurtubi tefsiri, bu kelimenin "ve" anlamında olduğu belirtilmiştir.
Örneğin yunus 46. ayette "onların dönüşü sadece bizedir, sonra/aynı zamanda (*) Allah onların yaptıklarına karşı devamlı şahittir" denilir. Buradaki "Sonra/aynı zamanda" kısmında "summe=ثم" kelimesine "Sonra" anlamı verilirse sanki "Allah önceden onların eylemlerini şahit değildi" gibi bir anlam çıkmaktadır. Dolayısıyla bu ayette "Sonra" anlamında kullanılmamıştır.
Bir başka örnek ise şudur Enam 11. Ayette "Yeryüzünde gezin aynı zamanda(*) yalanlayan kimselerin sonucunun nasıl olduğuna bakın" kısmında "aynı zamanda" manası verilen kelime "summe=ثم" kelimesidir. Bu ayet "önce gezin ondan sonra bakın" anlamında değil "gezin ve aynı zamanda yalanlayan kimselerin sonucunun nasıl olduğuna bakın" anlamındadır.

Ayrıca ilgili Ayetteki "summe=ثم" kelimesine "sonra" anlamı verilirse, ayette 6 değil, 8 günde (dönemde) bir yaratılış çıkmaktadır. Bu da 6 günde (dönemde) yaratılışın gerçekleştiğini belirten ayetlerle (Araf 54, Hud 7) Bundan dolayı bu kelimeyi "aynı zamanda" anlamında kabul etmek gerekir. Kadı beydavi de [V. 1286] bu ayette "sonra" anlamında olmadığını söylemiştir.

⁴: Ayette "gök" mânâsına gelen "sema=سما" kelimesi, yerden yukarıda olan her şey için kullanılmıştır. Atın sırtına, çatıya, yağmura, buluta hatta yerden yukarıda olması sebebiyle otlara dahi "gök" yani "sema=سما" denilmiştir. (kurtubi, bakara 19. Ayet, müfredat: سما & ارض) bundan dolayı ayette anlatılan "gök" atmosfer, gezegen veya yerden yukarıda olan başka bir şey olabilir.

⁵: Buradaki konuşmalar ya gerçekten bir konuşmadır ya da tasviri bir konuşmadır. (Fahreddin Razi, zamahşeri:keşşaf)

⁶: "kada=قضي" fiili, "tamamladı" mânâsına gelir. Örneğin biri ölünce ömrünün tamamlanması sebebiyle de bu fiil kullanılır (müfredat : قضي Fahreddin Razi: Bakara 117)

⁷: Saffat 6. Ayetin dipnotuna bakınız.

⁸: Dini ve bilimi tam olarak bilmeyen kişiler, bu ayetlerde anlatılan yaratılışın bilime aykırı olduğunu düşünmüştür. Ancak ifadeler bilimle tamamen uyumludur. Şöyle ki: 9. Ayette, dünyanın iki günde yani dönemde oluştuğu anlatılmaktadır. Bu iki dönemin süresi belirtilmediği için bu alan hakkında söylenenler sadece yoruma dayanır. 10. Ayette ise, "baskıların" oluştuğu anlatılır. Bu baskılar ile kasıt edilenin ne olduğunu henüz tam olarak bilmiyor olsak da dağlar olduğu tahmin ediliyor. Bu ifade de bilime uyumludur. Çünkü bilimsel araştırmalara göre, dağlar dünya ile eş zamanlı oluşmuş değildir. Dünyanın soğuma aşamasında dağların oluşmaya başladığı söylenmektedir. ( http://www.fizikmuh.com/7-maddede-daglar-nasil-olustu/ ) dikkat edilirse, gıdaların oluşumu Dağlardan sonra anlatılmıştır. Çünkü dünyanın soğuma aşamasında herhangi bir gıdanın oluşması beklenemez. Gıdanın oluşması için önce bitkilerin olması gerekir. Bitkiler de dünyada suyun oluşumundan sonra su altında hayat bulduğuna göre ( https://bilimfili.com/bitki-evrimi-karaya-ilk-cikanlar-bolum-1/ ) suyun oluşumunun ise dünyanın soğumasından sonra olduğuna göre (BBC dergi: okyanuslar nasıl oluştu?) ayette anlatıldığı üzere gıdalar, Dağlardan sonra oluşmuş olmalıdır.

11. ve 12. Ayet ise iki farklı olaylarla bağdaşır.
1- Atmosferin oluşumu:
 Dr. Melik kara'nın, "yerküre ve atmosferin oluşumu" başlıklı yazısında Atmosferin oluşumu hakkında şunları söyler:
"... Bu bilgi ve verilere dayanarak pek çok teori geliştirilse de, bunların hepsindeki ortak olan husus, yerkürenin ilk ortaya çıktığında bir ateş topu gibi olduğu ve bir atmosferi
bulunmadığıdır....Dünyanın ikinci ve daha yoğun atmosferi dünyanın iç kısımlarındaki erimiş kayalardan volkanik aktiviteler yoluyla yüzeye çıkan gazlar tarafından oluşturulmuştur. Volkanların o zamanlarda çıkardığı gazların bileşimi ile bugünkü bileşiminin aynı olduğu varsayılmaktadır. Bu gazlar %80 su buharı (H2O), %10 karbondioksit (CO2) ve yüzde bir kaç azottur (N)..." Buradaki bilgilere göre, Dünya ilk oluştuğunda atmosferi yoktur, atmosfer zamanla oluşmuş ve duman/gaz/buhar halindedir. Yine aynı yazıdan anlaşılacağı üzere, tüm atmosferler aynı zamanda oluşmuş değildir. Başta duman halinde atmosfer, ayette belirtildiği zamanla yedi, yani birçok gök haline gelmiştir.

2- Gezegenlerin oluşumu:

Ayette "gök" mânâsına gelen "sema=سما" kelimesi, yerden yukarıda olan her şey için kullanılmıştır. Atın sırtına, çatıya, yağmura, buluta hatta yerden yukarıda olması sebebiyle otlara dahi "gök" yani "sema=سما" denilmiştir. (kurtubi, bakara 19. Ayet, müfredat: سما & ارض)

Buradaki "gök" ile kasıt bu nedenle gezegenler olabilir.
Bilimsel verilere göre "Gezegenler, merkezde oluşan Güneş’in çevresinde artakalan gaz ve tozdan meydana geldi. Bu toz ve gaz bulutu, başlangıçta Güneş’in çevresinde dönen, bir disk biçimini aldı.İlkel Güneş Sistemi’nde, toz parçaları bir araya gelerek “kondrül” denen küçük göktaşlarını oluşturdular. Kondrüller birbirleriyle ve çevrelerindeki toz parçalarıyla birleşerek “kondrit” denen göktaşlarını oluşturdu. Günümüzdeki göktaşlarının büyük bölümü de kondritlerdir. Kondritler birleşerek son aşamada “gezegencik” denen ilkel gezegenlere dönüştüler. Gezegencikler oluştuğunda artık ortada fazla gaz ve toz kalmamıştı. (kaynak: gezegenler gen.tr: gezegenlerin oluşumu)

Gezegenler gazdan (dumandan) oluşmaktadır. Tabi bu oluşum hemen bir anda olup bitmiş bir şey değildir. Dünya oluşum esnasında iken, diğer gezegenler de oluşum aşamasında idi. Fussilet 9-12 ayetlerinde anlatıldığı üzere, dünyada gıdalar oluşurken ve yaratılış devam ederken aynı esnada gezegenler dumandan oluşuyordu, yedi (birçok) sema olarak oluşumu tamamlandı.

Yedi (7) sayısı çokluk anlamında kullanılmıştır. Asıl anlamında kullanıldığını düşünürsek yine bilimsel açıdan çelişki çıkmaz. Güneş sisteminde sekiz gezegen vardır. (Dr. Melik kara, yerküre ve atmosferin oluşumu) Kur'an, dünyayı, Güneşi ve Ay'ı ayrı, yedi gezegeni ayrı olarak anlatır. Ay, gezegen değildir. Dünya (1) + yedi (7) gezegen= 8 gezegen yapar.

Tüm bunlar, şu anki bilimsel veriler ışığında yaptığım çıkarımlardır. Hatalı ise, bu benim hatamdır. Kur'an'ın ifadeleri yoruma açık olduğu için hata kur'an'da olmaz.

13- Artık, vazgeçtilerse  "Sizi, Ad ve Semud'un şiddetli sesi/sarsıntısı benzeri bir şiddetli sese/sarsıntıya (karşı) uyardım." de.

14- Hani onlara önlerinden ve arkalarından "Ancak Allah'a kulluk edin" diye Elçiler gelmişti. Onlar "RAB'bimiz tercih etseydi, mutlaka melekleri indirirdi. Şu halde biz, kendisiyle gönderildiğiniz [vahye] karşı Kafiriz [gerçeği örtenleriz]" dediler.

15- Ad'a gelince, şu halde onlar yerde [bölgede] haksızca büyüklük tasladı ve "kuvvet bakımından bizden daha şiddetli [güçlü] kimdir?" dediler. Kendilerini yaratan Allah'ın, kuvvet bakımından kendilerinden daha şiddetli [güçlü] olduğunu hiç görmediler mi? Ayetlerimizi [mucizelerimizi] bile bile reddetmekte idiler.

16- Derken, dünya [ilk] hayatında utanç azabını kendilerine tattırmak için, Sarsar [dondurucu/uğultulu] bir rüzgarı kendilerine mutsuz günlerde gönderdik. Ahiret [son] azabı, kendileri yardım olunmaz bir haldeyken kesinlikle daha utanç vericidir.

17- Semud'a gelince, kendilerine yol gösterdik, ardından onlar rehbere karşı körlüğü beğendi [tercih etti]. Ardından, elde etmekte oldukları [şeyler] sebebiyle alçak azabın şiddetli sesi/sarsıntısı¹ kendilerini yakaladı.

¹: Aslen "şiddetli ses ve büyük hiddet" manasında (Ragıp isfehani: Müfredat & İbni faris Mekayısi-l lugat: صعق) olan bu kelime "ölüm, ateş, azap" manasında da kullanılır. 

18- İnanmış ve korunup sakınmakta olanları kurtardık.

19- Allah'ın düşmanlarının ateşe doğru [getirilip] toplanıp¹, ardından onların düzenlenecekleri günü [an]!

¹: "nahşuru e'adeallahi=نَحشُر اعداء الله " şeklinde de okunmuştur. (Verş mushafı) "Allah'ın düşmanlarını toplayacağımız..." anlamındadır. Mana olarak ikisi de aynıdır. Birinde faili meçhul olarak Allah'ın toplayacağı; diğerinde ise faili malum olarak, yücelik gereğince çoğul formu kullanılarak Allah'ın toplayacağı anlatılmıştır.

20- Sonunda ona [ateşe] geldikleri zaman, bulunmakta oldukları eylemleri sebebiyle kendilerinin işitmesi, bakışları ve ciltleri kendilerine karşı şahitlik etti.

21- Onlar da ciltlerine "Neden bize karşı şahitlik ettiniz?" dediler. [ciltleri] "Her şeyi konuşturan Allah, bizi konuşturdu. Hâlbuki, ilk defasında sizi yarattı. Sadece onun [emrine] geri döndürülürsünüz." dedi.

22- İşitmenizin bakışlarınızın ve ciltlerinizin size karşı şahitlik etmesinden gizlenmekte değildiniz; fakat eylemlerinizin çoğunu Allah'ın bilmediğini düşündünüz.¹

¹: "zeamtum=ظعمتم" şeklinde yani "Allah'ın bilmediğini iddia ettiniz" manasında da okunmuştur. (zamahşeri:keşşaf)

23- İşte şu düşünceniz¹ -ki o RAB'biniz hakkındaki düşüncenizdir- sizi bitirdi. Ardından, kaybedenlerden olarak sabahladınız.

¹: "ze'likum=ذلكم" müpteda, "zanentum=ظننتم" bedel, "erdekum=ارداكم" haberdir
(Zamahşeri: keşşaf)

24- Artık sabır edebilirlerse, ateş kendileri için bir duraktır. Hoşnutluk isterlerse/sızlanırlarsa, onlar hoşnut edileceklerden [şikayetleri giderileceklerden] değildir.

25- (Eylemleri sebebiyle)¹ onlara bir takım yoldaşları kafadar yaptık. Ardından [o yoldaşları] önlerindekilerini ve arkalarındakilerini süsledi. Kendilerinden önceki cin ve insan[türün]den gelip geçmiş toplulukların sözü, kendilerine Hak [gerekli] oldu. Gerçekten onlar, kaybedenlerden oldular.

¹: "Allah, bununla ancak hadlerini aşanlara yolu kaybettirir" (bakara 26), "Allah, hadlerini aşanlar milletine yol göstermez" (tevbe 80), "Allah, zalimler milletine yol göstermez" (tevbe 109), "Allah, samimi bir şekilde kendisine yönelen kimseye yol gösteriyor" (Rad 27) ayetleri ve bu ayetin bağlamında anlatılan ifadelerden anlaşıldığı üzere : onlara kötü eylemleri sebebiyle Allah bir takım yoldaşları kendilerine kafadar yapıp onlara azap sözünün hak olmasını sağlamıştır; kendi keyfi sebebiyle değil.

26- Gerçeği örtmüş olanlar "Bu kur'an'ı dinlemeyin ve onun hakkında boş konuşun. Belki galip gelirsiniz." dediler.

27- O halde, Gerçeği örtmüş olanlara şiddetli bir azabı mutlaka ama mutlaka tattırıracağız. Onları, bulunmakta oldukları eylemlerin en kötüsünü mutlaka ama mutlaka karşılık olarak vereceğiz.

28- İşte bu, Allah'ın düşmanlarının karşılığıdır yani ateştir.¹ Onlara, karşılık olarak Ayetlerimizi bile bile reddetmekte olmaları sebebiyle kalıcı olan yurt vardır.

¹: "En-nar=النار" kelimesi, "ceza=جزا" kelimesinden bedeldir. (Nehhas: i'rab-ul kur'an)

29- Gerçeği örtmüş olanlar "RAB'bimiz! Cin ve insan[türün]den bize yolu kaybettirmiş olanları göster ki aşağılardan olmaları için onları ayaklarımızın altına alalım" dediler.

30-32- Gerçek şu ki, "RAB'bimiz Allah'tır" demiş, sonra dosdoğru yönelmiş olanlara (evet!) onlara Melekler "korkmayın! Üzülmeyin! Size söz verilmekte olan cennet ile müjde bulun [sevinin]. Biz, Dünya [ilk] hayatında ve ahirette [son'da] sizin velileriniziz. Onda, sizin için kendi benlikleriniz neyi çokça arzuluyorsa o vardır. Çok bağışlayan [ve] bir rahim[tarafın]dan bir ağırlama olarak, sizin için onda ne iddia [talep] ederseniz o vardır. " diye kısım kısım inerler.

33- Bir söz bakımından, Allah'a davet etmiş, düzgün-iyi eylemde bulunmuş ve "gerçekten ben, teslim olanlardanım [Müslümanlardanım]" demiş olandan daha güzel olan kimdir?

34- Güzellik [iyilik] de¹ çirkinlik [kötülük] de eşit olmaz. En güzel olanla savun. Bir bakarsın ki, seninle kendisi arasında bir düşmanlık olan kişi sanki çok sıcak bir veli [olmuştur].²

¹: Genellikle "iyilik ve kötülük eşit olmaz" anlamında meal edilmiş ve arada bulunan "la=لا"'nın zaid olduğu söylenmiştir. (zad'ul mesir). Zaid olmadığı da söylenmiştir. (zamahşeri: keşşaf) Çeviride zaid olmadığı yönünde çeviri yapılmıştır. Bir nevi "iyilik de, kötülük de kendi içinde derece derecedir. İyiliğin en güzeli ile (kötülüğü) def et" denilmiştir.

²: Psikolojide buna "Benjamin Franklin etkisi" denilir.

35- Buna [bu güzel davranışa] ancak sabır etmiş olanlar kavuşturulur. Buna [bu güzel davranışa] ancak belirlenmiş çok büyük bir pay sahibi kavuşturulur.

36- Eğer, şeytandan bir bozma girişimi sana gelirse, Allah'a sığınmayı dile. Gerçekten o devamlı işitendir, devamlı bilendir.

37- Gece, Gündüz, Güneş ve Ay onun ayetlerinden[mucizelerinden]dir. Eğer, sadece ona [Allah'a] kulluk etmekteyseniz, Güneşe ve Ay'a secde etmeyin, onları yaratmış olan Allah'a secde edin.

38- Artık, büyüklük tasladılarsa, [bilsinler ki] RAB'binin katındakiler, gecede ve gündüzde onu bıkmadan tenzih eder.

39- Onun ayetlerinden [biri de şudur] : yeri [dünyayı] boynu bükük [kuru] bir halde görürsün. Onun [yerin] üzerine suyu indirdiğimiz zaman titreşir ve kabarır. Gerçekten, ona [yere] hayat veren, mutlaka ölülerin dirilticisidir. Gerçekten o, her şeye imkanı olandır.

40- Gerçek şu ki, ayetlerimiz [mucizelerimiz] hakkında [doğruluktan] sapanlar, bize karşı saklanamazlar. O halde, ateşin içine atılan kimse mi yoksa kıyamet gününde emin/güvende olarak gelen kimse mi daha iyidir (hayırlıdır)? Tercih ettiğiniz eylemde bulunun [bakalım]! Gerçekten o, eylemlerinizi devamlı görendir.

41-42- Gerçek şu ki, [sapanlar]¹ yani zikrin [kur'an'ın hak olduğu gerçeğini] kendilerine geldiği zaman göz ardı etmiş olanlar [bize karşı saklanamazlar]. Gerçekten o (kur'an) 'Yalan'ın kendisine ne önünden ne arkasından [hiçbir tarafından] gelemeyeceği [kadar] üstün; kısım kısım indirilişi hakim/hikmetli olan, övgüye layık olan[tarafın]dan [gerçekleşmiş] bir kitaptır.

¹: bu ayetin ilk kısmı, önceki ayette geçen "[doğruluktan] sapan kimseler" [الذين يلحدون...] ifadesinden bedeldir. (Zamahşeri: keşşaf)

43- Sana ne söyleniyorsa ancak senden önceki Elçiler'e söylenmiş [olanlar söyleniyor].¹ Gerçekten Efendin, cidden bir bağışlama sahibidir ve can yakıcı bir sonuç [ceza] sahibidir.

¹: En başından beri Elçiler'e vahiy edilen ne ise aynısı da peygamberimize vahiy edilmiştir. Dolayısıyla, bugün elimize ulaşan eski kitaplarda ve tabletlerde anlatılan olayların kur'an ile paralellik göstermesi gayet normaldir. İşin mucizevi olan kısmı şudur: kur'an, eski metinlerin zaman içinde - metin olarak değil, anlam bakımından - tahrif edildiğini belirtirken peygamberimiz bu metinlerin içinden sadece doğru olanları söylemiştir. Okuma yazma bilmeyen, bilse de bu metinlerin tamamına ulaşma imkanı olmayan, ulaşsa da içindeki doğru ve yanlış bilgileri ayırt edecek herhangi bir bilgiye ulaşması mümkün olmayan bir kişinin (peygamberimizin) bu kitaplarda anlatılanların olayların içinden sadece gerçekleri söylemesi bir mucizedir.

"Peki anlatılanlar gerçek olduğunu nasıl biliyoruz?"
Zamanla gelişen bilimin kur'an'ı doğrulaması sayesinde biliyoruz.

44- Şayet onu [zikri] anlaşılamaz-karışık¹ bir kur'an yapsaydık, "Ayetlerinin açıklanmış olması gerekmez miydi? (Kitap gerçekten de) anlaşılmaz-karışık bir [dil sahibi] mi?¹ (hâlbuki muhatapları) açık-anlaşılır bir [dil sahibi]." derlerdi mutlaka! "O, inanmış olanlar için bir rehber ve bir şifadır. İnanmayanlara [gelince] o, kendilerine bir körlük iken, onların kulaklarının içinde bir ağırlık vardır. İşte onlar, çok uzak bir mekandan seslenilirler." de.

¹: "ea'cemi=أعجمي" kelimesi, konuştuğu anlaşılmayan anlamına gelir. (Zamahşeri:keşşaf, beydavi) "arabbiyyen=عربيا" konuşmanın, açık-duru net [anlaşılır] olan kısmı (müfredat : عرب) olduğuna göre, bunun zıttı olarak kullanılan "ea'cemi=أعجمي" kelimesinin bu anlamda olması gerekir. Devamında "...ayetlerinin açıklanması gerekmez miydi?" ifadesi de, bu kelimenin "anlaşılamaz-karışık" anlamında olduğunu ispatlıyor.

45- Elbetteki Musa'ya kitabı vermiştik. Ardından onun [o kitabın] hakkında ayrılığa düşüldü. Şayet, RAB'bin [tarafın]dan öne geçmiş bir kelime olmasaydı, onların aralarında mutlaka karar verilirdi. Gerçekten onlar, ondan yana, şüphelendirici bir kararsızlığın mutlaka içindedirler.

46- RAB'bin kullara asla zulüm edici değilken kim düzgün-iyi bir eylemde bulunduysa, kendi benliğinin lehinedir; Kim çirkinlik [kötülük] yaparsa, kendi aleyhinedir.

47- Saat'in (kıyametin) bilgisi, sadece ona geri döndürülür. Ürünlerden kendi kabuğundan çıkan ne varsa, dişi[türün]den taşıyan [hamile kalan] ne varsa ve de bırakan [doğuran] ne varsa ancak onun bilgisiyledir. Onlara, "Ortaklarım (!) nerede?" [diye] seslenildiği gün, "Sana ilan ettik: bizden hiçbir şahit yoktur" dediler.

48- Önceden dua etmekte oldukları [şeyler] kendilerinden kaybolup gitti. Kendileri için, hiçbir ayıklanış [kaçış] olmadığını düşündüler.

49- İnsan, iyi olan hiçbir duadan bıkmaz. Kendisine şer temas ederse, artık [o] umutsuzdur, beklentisizdir.

50- Şayet, kendisine temas eden zarardan sonra bizden olan bir rahmeti kendisine tattırsak, mutlaka ama mutlaka "Bu benimdir. Saatin ayağa kalkacağını [gerçekleşeceğini] düşünmüyorum. Şayet, RAB'bime geri döndürüldüysem, onun katında benim için mutlaka en güzeli vardır" der. Gerçeği örtmüş olanlara mutlaka ama mutlaka kendilerinin eylemlerini haber vereceğiz. Onlara mutlaka ama mutlaka sert bir azaptan tattırıracağız.

51- İnsan bir nimet verdiğimiz zaman, vazgeçer ve yanını döner [yüz çevirir]. Kendisine kötülük (şer) temas ettiği zaman, [bir bakarsın ki] o uzun uzadıya bir dua sahibidir.

52- "Bana haber verin: Eğer, o Allah'ın katından idiyse, sonra siz onu göz ardı etmişseniz, [bu durumda] çok uzak bir cepheleşmenin içindeki kimseden daha çok yolu kaybetmiş olan kimdir?" de.

53- Onun (kur'an'ın) Hak [gerçek] olduğu, kendilerine açıkça belli oluncaya kadar, ufuklarda¹ [her yönden] ve kendi benliklerinde Ayetlerimizi [işaretlerimizi] kendilerine göstereceğiz. RAB'binin, her şeye devamlı bir şahit olması hiç yetmedi mi?

¹: "her yönden" anlamındadır. (müfredat : افق) bu ayetin de belirttiği üzere bugün Astronomi, kozmoloji, tarih, arkeoloji gibi pek çok bilim dalında kur'an ayetlerini görüyoruz. Bkz: evrenin tekillikten gelmesi (Enbiya 30), Güneş ve Ay'ın yörüngelerinin doğru tarif edilmesi (yasin 38-40, şems 1-2) evrenin genişlemesi (zariyat 47) gezegenlerin veya atmosferin oluşumu (fussilet 9-12, Naziat 29-32) insanın anne rahminde oluşum sırası doğru anlatım (müminun 14) Ay'ın kendi ışığı olmayıp güneşten aldığı ışığı yansıtması (yunus 5) dünyanın veya kıtaların hareketi (Neml 88, Naziat 32) canlılığın suda başlaması (Nur 45).

54- Dikkat! Gerçekten onlar, RAB'lerinin karşılaşmasından yana bir kararsızlık içindedir. Dikkat! Gerçekten o, her şeyi devamlı kuşatandır.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder