20 Kasım 2019 Çarşamba

59- Haşr suresi (Hubeyb öndeş meali)

Haşr suresi

1- Göklerde ne varsa ve yerde ne varsa [tüm evrende bulunanlar] Allah için tenzih etti. Hemde o, devamlı üstündür, hakimdir/hikmetlidir.

2- O, kitap halkından (ehli kitaptan) olup gerçeği örtmüş olanları ilk Haşr [bir araya toplayış] zamanı kendi yurtlarından çıkaran'dır. Onların çıkacağını düşünmediniz. Onlar da, kendilerinin kalelerinin Allah'tan [gelen herhangi bir şeye karşı] engelleyicileri olduklarını düşündüler. Ardından, Allah'ın [emri]¹, kendilerinin hiç hesap etmedikleri yerden kendilerine geldi ve kalplerine (o) dolup taşan korkuyu fırlattı. [Allah] onların evlerini kendilerinin elleriyle ve inançlarını elleriyle harap ediyor. Artık, ibret alın ey basiret sahipleri!

¹: Muzaf [tamlayan] hazf edilmiştir [atılmıştır], muzafun ileyh [tamlanan] onun yerine geçmiştir. Cümle "Emrullahi=أمر الله" takdirindedir.

3- Şayet, Allah onlara karşı 'sürgünü' yazmamış olsaydı, mutlaka dünyada [ilk'te] onlara azap etmişti. Onlar için, Ahirette [son hayatta] ateşin azabı vardır.

4- İşte bu, onların Allah ve Elçisi ile cepheleşmiş olmaları sebebiyledir. Kim, Allah ile cepheleşirse, [bilsin ki] kesinlikle Allah, sonucu [cezası] şiddetli olandır.

5- Herhangi bir hurma[ağacın]dan ne kestiyseniz veya onu [hurma ağacını] aslı/kökü üzerinde ayakta bıraktıysanız [bilin ki] Allah'ın izniyle'dir. Hadlerini aşanları rezil etmesi için [o izin verildi].

6- Allah'ın, Elçisi'ne onlardan kolayca/savaşsız olarak geri çevirdiği [şeylere gelince] siz ona hiçbir at ve binek koşturmadınız. Fakat Allah, Elçilerini tercih ettiği kimseye musallat ediyor. Hâlbuki Allah, her şeye imkanı olandır.

7- Allah'ın, Elçisi'ne (o) kentin halkından kolayca/savaşsızca geri döndürdüğü [şeyler] sizden olan zenginlerin arasında dolaşan [bir şey] olmaması için, Allah'a, Elçisi'ne, yakınlık sahiplerine, yetimlere, yoksullara, yolda kalanlara aittir. Elçi, size ne verdiyse, artık onu alın; sizi neyden engellediyse, artık ona son verin. Allah'a (karşı gelmekten) sakının. Gerçekten Allah, sonucu [cezası] şiddetli olandır.

8- [yakınlık sahiplerine, yetimlere, yoksullara] yani Allah'tan bir ikramı ve razı oluşu ararken, Allah'a ve Elçisi'ne yardım ederken yurtlarından ve mallarından çıkarılan muhacir [göç eden] fakirlere [aittir]. işte, asıl dürüst olanlar onlardır.

9- Onlardan önce yurda ve inanca yerleşmiş olanlar, kendilerine hicret [göç] eden kimse[ler'i] seviyorlar. Onlara verilmiş olanlardan dolayı göğüslerinde herhangi bir hacet [ihtiyaç/kıskançlık] bulamazlar. Onlar kendilerinde bir boşluk [geçim sıkıntısı] olsa bile onları kendi canlarına karşı tercih ediyorlar. Kim[ler], kendi canının doyumsuzluğundan korunup sakınırsa [bilsinler ki] kazananların ta kendileri işte kendileridir.

10- Onlardan sonra gelmiş olanlar "RAB'bimiz! Bizi ve inançta bizi geçmiş olan kardeşlerimizi bağışla. İnanmış olanlara yönelik bir kini-düşmanlığı kalplerimize yerleştirme. RAB'bimiz! Gerçekten sen, Rauf'sun, Rahimsin" diyorlar.

11- İkiyüzlülük (münafıklık) yapmış [kişileri] kitap halkından (ehli kitaptan) gerçeği örtmüş o kardeşlerine "Yemin olsun eğer çıkarıldıysanız, mutlaka ama mutlaka sizinle birlikte çıkarız ve sizin hakkınızda edebi olarak hiçbir kimseye gönülden itaat etmeyiz. Eğer, saldırıya uğradıysanız, mutlaka ama mutlaka size yardım ederiz." derlerken, hiç görmedin mi? Hâlbuki Allah şahitlik eder ki: kesinlikle onlar gerçekten de yalancıdır.

12- Gerçekten: eğer, onlar [kardeşleri] çıkarılmış olsa, onlar [ikiyüzlüler] onlarla birlikte çıkmazlar. Gerçekten, eğer onlar [kardeşleri] saldırıya uğramış olsa, onlar [ikiyüzlüler] onlara yardım etmezler. Şayet, yardım etmiş olsalar, mutlaka arkalarını döndürür [kaçarlar] sonra da yardım olunmazlar.

13- Gerçekten siz, onların göğüslerinde (iç dünyasında) endişe bakımından Allah'tan daha şiddetlisiniz (Allah'tan çok sizden korkuyorlar). İşte bu, onların anlamayan bir millet olmalarından dolayıdır.

14- Sizinle, topluca savaşamazlar. Ancak, korunmuş bir kentin içinde veya yüksek duvarların arkasından [savaşırlar]. Aralarındaki perişanlıkları [dertleri] çok şiddetlidir. Sen onları toplu [birlik] sanıyorsun. Hâlbuki onların kalpleri dağınıktır. İşte bu, onların akıl etmeyen bir millet olmalarından dolayıdır.

15- [Onların örneği¹] kendilerinden önceki çok yakın kimselerin örneği gibidir. Emirlerinin/işlerinin vebalini tattılar. Kendileri için can yakan bir azap vardır.

¹: Özne [müpteda] olan "meseluhum=مثلهم" ifadesi atılmıştır [hazf edilmiştir]. (Müşkül i'rab-ul kur'an)

16-17- Yani şeytanın örneği gibi... Hani insana "nankörlük et." demişti. Ardından, [insan] nankörlük edince, [şeytan] "Gerçekten ben, senden beriyim. Gerçekten ben, Alemlerin [tüm varlıkların] RAB'bi olan Allah'tan korkuyorum." demişti. Ardından, ikisinin de sonucu [cezası], ikisinin de içinde kalıcı oldukları haldeki ateşin içinde bulunmaları oldu. İşte bu, zalimlerin karşılığıdır.

18- Ey inanmış olanlar! Allah'a (karşı gelmekten) sakının. Herhangi bir can, yarın için önden ne hazırladığına bakıp düşünsün. Allah'a (karşı gelmekten) sakının! Gerçekten Allah, eylemlerinizden devamlı haberdardır.

19- Allah'ı unutmuş, ardından [Allah'ın] kendilerine kendi canlarını unutturmuş olduğu [kimseler] gibi olmayın! İşte onlar, hadlerini aşanların ta kendileridir.

20- Ateşin dostları ve cennetin dostları eşit olmazlar. Cennetin dostları, kazananların ta kendileridir.

21- Şayet, bu kur'an'ı herhangi bir dağın üzerine indirmiş olsaydı, onu [o dağı] Allah'a olan saygısından dolayı parça parça olmuş bir boynu bükük halde görürdün. İşte bu, insanlara örneklendirdiğimiz haldeki misallerdir. Onların kavramaya çalışmaları beklenir.

22- O, kendisinden başka hiçbir Tanrı olmayan Allah'tır. Görünmeyenin ve açıkça görünenin bilenidir, Rahman'dır, Rahim'dir.

23- O, kendisinden başka kral (Melik), kutsal (Kuddus), esenlik (selam), güvenilen/inanılan¹, gözcü (müheymin) , devamlı üstün (aziz), egemen (cebbar), büyüklükte olan, hiçbir Tanrı olmayan Allah'tır. Allah, onların şirk [ortak] koşmakta olduklarından münezzehtir.

¹: "mumEn=مؤمن" yani "inanılan/güvenilen" anlamında da okunmuştur. (zamahşeri:keşşaf)

24- O, Allah'tır, örneksiz yaratandır, şekil verendir. En güzel isimler onundur. Göklerde ne varsa ve yerde ne varsa [tüm evrende bulunanlar] onun için tenzih ediyorlar. O, devamlı üstündür, hakimdir/hikmetlidir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder