7 Kasım 2019 Perşembe

44- Duhan suresi (Hubeyb öndeş meali)

Duhan suresi

1- Ha, Mim.

2-7- "Apaçık kitap delildir ki, Gerçekten biz onu, mübarek [ilahi bereket kaynağı] olan, katımızdan bir emir/iş olarak her hakim/hikmetli işin, içinde gruplara ayrıldığı bir gecede indirdik. Gerçekten biz, uyarıcılardık. Gerçekten biz, RAB'binden yani göklerin ve yerin [tüm evrenin] ve ikisinin arasındakilerin (içindekilerin) RAB'binden bir rahmet olarak göndericileriz. Gerçekten o, devamlı işitenin, devamlı bilenin ta kendisidir. Eğer, yakinen-kesin olarak inananlar idiyseniz [bu böyledir]."¹

¹: "dediler" [قالوا - قلن] sözü hazf edilmiştir. Tıpkı 12. Ayette olduğu gibi.

8- Ondan başka hiçbir Tanrı yoktur, can veriyor ve can alıyor. RAB'binizdir ve öncü-önceki atalarınızın RAB'bidir.

9- Aksine, onlar bir şek [kararsızlık, şüphe] içindedirler, oynuyorlar.

10-12- Artık Göğün, insanları bürüyen apaçık bir dumanı getireceği günü bekle. "Bu, can yakıcı bir azaptır. RAB'bimiz! Azabı bizden kaldır. Gerçekten biz, inançlıyız" [derler].

13-14- Onlara, apaçık bir Elçi gelmişti, sonra ondan yüz çevirdiler ve "[O], cinlenmiş/delirmiş bir eğitimlidir." demişlerdi. Şu halde onlar için zikir [hatırlatma/öğüt alma] nasıl olsun?

15- Gerçekten biz, azabı birazcık kaldıracağız. Gerçekten siz, tekrar başa döneceksiniz.

16- Yani (o) büyük yakalayış olarak yakalayacağımız günü [bekle]¹. Gerçekten biz, intikam alanlarız.

¹: "yevmE=يوم" kelimesi, 10. Ayetteki "gün" kelimesinden bedeldir. (Müşkül i'rab-ul kur'an)

17-18- Elbetteki, önceden Firavun'un milletini fitnelemiştik [sınamıştık]. Onlara "Allah'ın kullarını bana teslim edin¹, gerçekten ben sizin için emin [güvenli] bir Elçiyim" diye (söyleyen) değerli bir Elçi gelmişti.

¹: "ibedAllahi=عباد الله" ifadesi, meful'dür. Çeviri buna göre yapıldı. Nida da olabilir. (Nehhas: i'rab-ul kur'an, kurtubi) Buna göre "Bana doğru gelin ey Allah'ın kulları!" şeklinde çeviri yapılabilir.

19-20-21- Bir de "Allah'a karşı ululanmayın. Gerçekten ben, size apaçık bir yetki-delil getiriyorum. Gerçekten ben, sizin beni taşlamanızdan, RAB'bime ve RAB'binize sığındım. Artık, bana hiç inanmamışsanız, benden ayrılın." diye [gelmişti].

22- Ardından RAB'bine "Bunlar suçlu bir millettir." diye dua etmişti.

23- "O halde, kullarımı geceleyin gece yürüyüşüne çıkar. Gerçekten siz, takip edileceksiniz."

24- "Denizi, arası açık bir halde bırak. Gerçekten onlar, boğulacak bir ordudur."

25-27- Cennetlerden [bahçelerden], gözlerden [pınarlardan], ekinlerden, çok değerli konumlardan, içinde hoş sohbet edenler oldukları nimetlerden kaç tanesini terk ettiler.

28- [Durum] işte bunun gibidir. Onları [terk ettikleri şeyleri] diğer bir millete miras yaptık.

29- Ardından, onlara karşı gök ve yer ağlamadı. Onlar, göz açtırılanlar [süre verilenler] değillerdi.

30-31- Elbettek İsrail'in oğullarını, alçaltan azaptan, yani Firavun'dan kurtarmıştık. Gerçekten o [Firavun], ululanandı, İsrafçılardan[haddi aşanlardan]dı.

32- Elbetteki onları bir bilgi üzerine, alemlere [varlıklara] karşı beğenip seçmiştik.

33- Onlara, kendisinde apaçık bir sınama/yıpratma bulunan Ayetlerimizden verdik.

34-36- Gerçekten, bunlar kesinlikle "Biz, yayılacak [yeniden diriltilecek] değilken, ancak ilk ölümümüz vardır. Eğer (yeniden diriliş iddiasında) dürüst idiyseniz, o halde atalarımızı getirin, " diyorlar.

37- Onlar mı daha iyidir (hayırlıdr)? Yoksa Tubba milleti ve onlardan öncekiler mi? Onları helak ettik. Gerçekten onlar, suçluydu.

38- Gökleri ve yeri (evreni) ve ikisinin arasındakileri (içindekileri) oyuncular olarak yaratmadık.

39- O ikisini (Evreni) ancak Hak [gerekli] yere yarattık; fakat onların çoğu bilmiyor.

40-Gerçekten, ayırma [gerçeği ortaya çıkarma] günü, onların toplu halde belirlenmiş vakitleridir.

41- [Ayırma günü] yani kendilerine yardım edilmez iken herhangi bir velinin herhangi bir veliye hiçbir açıdan yeterli olmayacağı gün...

42- Ancak, Allah'ın kendisine rahmet ettiği kimse hariç [onlara yardım edilir]. Gerçekten o, devamlı üstündür, Rahim'dir.

43-44- Evet! Zakkum'un ağacı, kasıtlı suç işleyenlerin yemeğidir.

45- Karınlarda erimiş maden gibi kaynar.

46- Kaynar suyun kaynaması gibi..

47-48- "Onu, Cehennemin seviyesine/ortasına sürükleyin! Sonra, kaynar suyun azabından onun başının tepesine dökün."

49-50- "Tat! Gerçekten sen üstünsün(!), değerlisin (!) ya! kendisi hakkında şüpheli tartışmada olduğun ne ise gerçekten bu o'dur."

51- Gerçekten, korunup sakınanlar, emin [güvenli] bir konumdadır.

52- Yani, cennetlerin ve gözlerin [pınarların] içindedir.

53- Karşılıklı haldeyken, ince kumaştan ve kalın kumaştan giyerler.

54- [Durum] işte bunun gibidir. Güzel gözlü huriler ile onlara eş/hizmet verdik.

¹: Genelde "Onlarla eş yaptık/evlendirdik" anlamı için, herhangi bir harfi cerr almaksızın "zevvacnehum=زوجناهم " denilmesi gerekirdi. (zad'ul mesir) ama harfi cerr kullanarak bunu söylemesi farklı bir anlam olduğunu gösteriyor. Bu anlam "onlara hizmete verdik" anlamında olmalıdır. Bir kıraat'te "emdednehum bi-ıysi ıyn =أمددناهم بعيس عين" şeklinde yani "Güzel gözlü beyazlar ile onları destekledik" anlamında olması (Ferrâ: Meani-l kur'an) bunu destekler.

Cennet vaad'leri, sadece birer örnektir. O dönem insanları için "en güzel" ve "en çok arzulanan" ne ise, kur'an onu örnek vermektedir. Onlar için bu vaad'ler neyse, bugün bizim için "sonsuz mutluluk, eğlence, aşk, sınırsız teknoloji" aynıdır. Verilen örneklere değil, verilen mesaja bakılması gerekir. Cennet bunlarla sınırlı değildir.

Bazılarının, bu vaad'leri eleştirmesi saçmadır. Çünkü kur'an, doğal olarak muhatabının beğendiği şeyleri vaat etmelidir.

55- hemde Onun içinde emin [güvende] olarak, her meyveyi talep ederler.

56-57- RAB'binden bir ikram olarak onun içinde, ölümü tatmazlar. Ancak ilkin (dünyanın) ölümü hariç.¹ Kızgın Ateşin azabından onları korur. İşte şu, büyük kazancın ta kendisidir.

¹: Ayrık istisnadır (Beydavi). Yani "Cennette ilk ölümü tadarlar" anlamında değildir.

58- Onu, sadece senin dilinle kolaylaştırdık. Düşünüp öğüt almaları beklenir.

59- O halde gözetle. Gerçekten onlar gözetleyicidir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder