6 Kasım 2019 Çarşamba

42- Şura suresi (Hubeyb öndeş meali)

Şura suresi

1- Ha, Mim.

2- Ayn, sin, kaf.

3- Devamlı üstün olan, hakim/hikmetli olan Allah, bunun gibi sana ve senden öncekilere vahiy eder.

4- Göklerin içindekiler ve yerin içindekiler [tüm evrendekiler] sadece onundur. O, en yücedir, en büyüktür.

5- Gökler, neredeyse üstlerinden parça parça olacaktı. Melekler, RAB'lerinin övgüsüyle tenzih eder ve yerdekiler için bağışlanma dilerler. Dikkat edin! Gerçekten Allah, çok bağışlayandır, Rahim'dir.

6- Ondan [Allah'tan] beride veliler (rehberler) edinmiş olanlara [gelince], sen onlara daimi bir vekil değilken, Allah onları devamlı kayıt edendir.

7- Kentlerin annesini [baş kenti] ve çevresindekileri uyarman ve kendisinde hiçbir şüphe bulunmayan toplanma gününe [karşı] uyarman için açık-anlaşılır [bir dile sahibi]¹ bir kur'an olarak bunun gibisini sana vahiy ettik. [O gün] bir grup, (o) cennetin içindedir; bir grup, (o) alevin içindedir.

¹: "arabiyyu=العربي" konuşmanın açık net-duru [anlaşılır] olan kısmıdır. (müfredat: عرب bkz: والعَرَبيُّ: الفصيح البيّن من الكلام) bir nevi "Halk arasında konuştuğunuz gibi karmaşık ve kuralsız bir dil olarak değil; apaçık, anlaşılır kurallı bir dil ile onu indirdik" anlamındadır.

8- Şayet, Allah [zorlamayı¹] tercih etseydi, onları mutlaka bir tek topluluk yapardı, fakat tercih eden kimseyi rahmetine girdirir. Zalimler[e gelince] onlara hiçbir veli ve de hiçbir devamlı yardımcı yoktur.

¹: "şae=شاء" fiili, geçişli bir fiil olduğu için bir meful [nesne] aranır (Enam 90. Ayete bakınız). Yani "Allah tercih etseydi" ifadesine "neyi tercih etseydi?" sorusunu sorarız. Buradan, meful'ün hazf edildiği [atıldığı anlaşılır. Hazf edilen meful "en yukrihehum=أن يكرههم" yan "onları zorlamayı" ifadesidir.

9- Yoksa, ondan [Allah'tan] beride veliler (rehberler) mi edindiler? O halde [bilsinler ki] Allah, asıl velidir. Hemde ölülerin dirilticisidir. O her şeye imkanı olandır.

10-11- "Herhangi bir şeyden ne konuda ayrılığa düştüyseniz, [bilin ki] onun hükmü, Allah'a [kalmıştır]. İşte o, sadece kendisine güvenip dayandığım (tevekkül ettiğim) ve sadece kendisine samimi bir şekilde yönelici olduğum RAB'bim Allah'tır, göklerin ve yerin başlatıcısı/ayıranıdır¹. Sizin için, kendi canlarınızdan eşler ve sağmal hayvanlardan eşler yaptı. Onda [bu planlamada] sizi ortaya çıkarıyor/eliyor. Onun [Allah'ın] örneğine (bile) benzeyen herhangi bir şey [mevcut] değildir. O, devamlı işitendir, devamlı görendir." [de].²

¹: Enam 14. ayetin dipnotuna bakınız.

²: "de" [قل] emri hazf edilmiştir. Buna benzer hazf örnekleri daha önce verildi. Kur'an'da kelimenin, harfin hatta komple bir cümlenin bile hazf edildiği ayetler mevcuttur.

12- Göklerin ve yerin [tüm evrenin] kuşatımı, sadece onundur. Rızkı, tercih ettiği kimseye açıyor [artırıyor] ve belirliyor [ölçülüyor]. Gerçekten o, her şeyi devamlı bilendir.


13- Kendisini Nuh'a tavsiye etmiş olduğu, sana da vahiy ettiğimiz ve kendisini İbrahim'e, Musa'ya ve İsa'ya tavsiye ettiğimiz "Dini ayakta tutun ve kendisinde gruplaşmayın" (ilkesini) dinden sizin için yasa yaptı. Kendisine davet ettiğin, müşriklere [ortak koşanlara] büyük geldi. Allah, tercih ettiği kimseyi özel olarak seçiyor; kendisine samimi bir şekilde yönelen kimseye yol gösteriyor.


14- Onlar ancak bilginin kendilerine gelmesinden sonra aralarındaki taşkınlık sebebiyle gruplaştılar. Şayet RAB'bin[tarafın]dan, isimlendirilmiş bir süre sonuna kadar öne geçmiş bir kelime olmasaydı, aralarında mutlaka karar verilmişti. Evet! Kendilerinden sonra kitaba mirasçı yapılmış olanlar ondan yana şüphelendiren bir kararsızlığın içindedirler.

15- İşte bunun için, sen hemen dua et, emir olunduğun gibi dosdoğru yönel, onların keyiflerine bağlı olma ve "Allah, bir kitap[cinsin]den ne indirdi ise ona inandım. Aranızda adaletli olmakla emir olundum. Allah; RAB'bimizdir ve RAB'binizdir. Eylemlerimiz bizim içindir; eylemleriniz sizin içindir. Bizimle sizin aranızda bir tartışmaya/delile [ihtiyaç] yoktur. Allah, aramızı toplar. Dönüş sadece onun [emrinedir]" de.

16- Kendisi için [Allah için] kendisine olumlu cevap verilmek istenildikten sonra Allah hakkında tartışanlar yani onların delilleri/tartışmaları RAB'lerinin katında geçersizdir. Kendilerine bir gazap ve şiddetli bir azap vardır.

17- Allah, hak ile [gereğince] kitabı indirendir. Teraziyi de [indirendir]. Öngöremezsin, Saat'in çok yakın olması beklenir.

18- Ona [saate/kıyamete] İnanmayanlar onu [saati/kıyameti] acele istiyorlar. İnanmış olanlar, ondan [Saat'ten/kıyametten] yana kaygılananlardır. Onlar onun Hak [gerçek] olduğunu bilirler. Dikkat! Kesinlikle, Saat (kıyamet) hakkında şüpheli tartışanlar, kesinlikle pek uzak bir kayboluşun içindedir.

19- Allah, kullarına karşı latif'tir. O, Asıl güçlü olan, daima üstün olan iken tercih ettiği kimseye rızık veriyor.

20- Kim, Ahiretin [sonun] ekinini istemekteyse, ekininin içini kendisi için arttırırız; kim dünya [ilk] ekinini istemekteyse, kendisine ondan [dünya ekininden] veririz ve kendisi için ahirette [son'da] hiçbir nasip olmaz.

21- Yoksa, Allah'ın kendisine hiç izin vermediği dinden kendilerine yasa yapan kendilerine ait ortaklar mı var? Şayet [gerçeği yalandan] ayırma kelimesi (hesaplaşma günü) olmasaydı, mutlaka aralarında karar verilmişti. Gerçekten, zalimler için can yakan bir azap vardır.

22- Zalimleri, O [azap] kendilerinin üstüne düşecek [gerçekleşecek] haldeyken, elde ettiklerinden [bir kısmından] dolayı kaygılı bir halde görürsün. İnanmış ve düzgün-iyi eylemlerde bulunmuş olanlar, cennetin havuzları içindedir. RAB'lerinin katında, kendileri için ne tercih ederlerse o vardır. İşte şu, büyük ikramın ta kendisidir.

23- İşte şu, inanmış ve düzgün-iyi eylemlerde bulunmuş kullarına Allah'ın müjdelediğidir. "Ona karşı sizden herhangi ücret-ödül istemiyorum. Ancak, yakınlık/akrabalık hakkında sevgiyi [istiyorum]. Kim, herhangi bir güzelliği [iyiliği] kazandıysa, onun için onda [o güzellikte] güzelliği artırırız. Gerçekten Allah, çok bağışlayandır, teşekküre çokça karşılık verendir." de.

24- Yoksa "Allah'ın üzerinden bir yalan uydurdu" mu diyorlar? O halde [bilsinler ki] Allah tercih ederse senin kalbinin üzerini kapatır. Allah, 'Yalanı' mahveder, 'Hakkı [gerçeği]' kendi kelimeleriyle gerçekleştirir. Gerçekten o, göğüslerin sahibini devamlı bilendir.

25- O, kulları konusunda tevbeyi kabul eden, çirkinlikleri [kötülükleri] bağışlayan ve yaptıklarınızı bilendir.

26- İnanmış ve düzgün-iyi eylemlerde bulunmuş olanlara cevap vermeyi dileyen ve onlara kendi ikramından [verdiğini] artırandır. Kafirlere [gerçeği örtenlere gelince] onlara çok şiddetli bir azap vardır.

27-  Allah, kulları için rızkı açmış [artırmış] olsaydı, onlar yerde [dünyada] (şimdiye kadar) mutlaka taşkınlık etmişlerdi,¹ fakat tercih ettiği ölçüyle kısım kısım indiriyor. Gerçekten o, kullarından devamlı bir haberdardır, devamlı bir görendir.

¹: 12. Ayette "tercih ettiği kimseye" Rızkı artırdığı anlatılırken burada "tüm kullara" Rızkı artırmaktan bahsedildiği için çelişki yoktur.

28- O, onların beklentiyi bırakmasından sonra veli olanın, övgüye layık olanın ta kendisi olarak yağmur yardımını kısım kısım indiren ve rahmetini yayandır.

29- Göklerin ve yerin [tüm evrenin] yaratılışı; o ikisinin [göklerin ve yerin] içinde kımıldanan[canlılar]dan savurması [meydana getirmesi], onun ayetlerinden[mucizelerinden]dir. Hemde o, tercih ettiği zaman onları toplamaya imkanı olandır.

30- Bir felaket olarak size ne isabet ettiyse, ellerinizin [gücünüzün] elde ettikleri [şeyler] sebebiyle [isabet etmiştir]. Pek çoğunu [Allah] affeder.

31- Siz, Yerde [dünyada] aciz bırakacak değilsiniz. Sizin için, Allah'tan beride hiçbir veli ve devamlı yardımcı yoktur.

32-33- Denizde, yüksek(dağlar) gibi akıp gidenler¹, onun ayetlerinden[mucizelerinden]dir. Tercih ederse, rüzgarı (enerjiyi)² sakin/hareketsiz yapar, böylece onun [denizin] yüzeyinde durgun hale gelirler.³ Evet! Çokça sabırlı olan, çokça teşekkür eden herkes için işte bunlarda mutlaka ayetler [işaretler] vardır.

¹:Gemi anlamında "sefinet= سفينة" ve "fuluk =فلك" kelimeleri kullanılır. (Rum 46, kehf 79. Ayetlere bakınız) ayette bu kelimeler geçmez. Kasıt edilen şeyler dalgalar olabilir. Çünkü rüzgar sayesinde dalgalar oluşur.

²: Rüzgar kelimesi, rahmet, başarı, zafer, kuvvet, devlet, anlamında da kullanılır. (müfredat: روح, zad'ul mesir: Enfal 46)

³: "zalle=ظل" fiili, "sa'ra=صار" yani "oldu/dönüştü" anlamında olabilir. (Halebi: i'rab-ul kur'an)

"rakede=ركد" fiili, "durgun/hareketsiz kalmak" anlamında kullanılır. Mesela "rakede-l meu=ركد الماء" yani "su, durgun oldu" anlamına gelir. (Mekayıs-ıl Lugat: ركد)

34-35- yahut onları[n halkını]¹ elde ettikleri sebebiyle yavaş yavaş batırır/helak eder; pek çoğunu affeder ki hemde² ayetlerimiz hakkında mücadele edenler/tartışanlar, kendileri için hiçbir kurtuluş olmadığını bilsinler.

¹: "yuvbiku ehlehunne=يوبق أهلهن" manasındadır. Muzaf hazf edilmiştir

²: "ya'leme=يعلم" ifadesi, atılmış [mahzuf] bir "talil"e bağlıdır. Ayet "liyentekime minhum ve ya'leme..=لينتقم منهم ويعلم" yani "ki onlardan intikam alsın ve...bilsinler" anlamındadır. . (zamahşeri :keşşaf)

36- O halde, size herhangi bir şeyden ne verildi ise o, dünya [ilk] hayatının geçimidir. Allah'ın katında ne varsa, inanmış ve sadece RAB'lerine güvenip dayanmış (tevekkül etmiş) olanlar için daha iyidir (hayırlıdır) ve daha kalıcıdır.

37- [Onlar] kasıtlı suçun ve fuhuşların [çirkin işlerin] büyüğünden kaçınanlardır. Öfkelendikleri zaman, asıl onlar bağışlarlar.

38- [Onlar] RAB'lerine olumlu cevap vermeyi dilemiş ve yönelişi (namazı) ayakta tutmuş (devam ettirmiş) olanlardır. Onların işleri/emirleri, aralarındaki danışmadır. Kendilerine ne rızık ettiysek ondan harcama (infak) yapıyorlar.

39- [Onlar] kendilerine 'taşkınlık' isabet ettiği zaman, (birbirlerine) yardım isteyenlerdir.

40- Herhangi bir çirkinliğin [kötülüğün] karşılığı, kendisinin örneğinde bir çirkinliktir [kötülüktür]. Artık, kim affeder ve düzeltirse, onun ödülü[nü vermek] Allah'a [kalmıştır]. Gerçekten o, zalimleri sevmiyor.

41- Kendi[sine yapılan] zulmünden¹ sonra yardım isteyen kimselerin (evet!) onların aleyhine hiçbir yol (sorumluluk) yoktur.

¹: bu ifade mastarın meful'une izafesi türünden bir ifadedir. Bir başka kıraat'te "bade me zulime=بعد ما ظُلم" yani "uğradığı zulümden sonra" şeklinde olması da bunu gösteriyor. (zamahşeri: keşşaf)

42- (o) yol (sorumluluk) , sadece 'insanlara zulüm eden ve yerde [dünyada] haksız yere taşkınlık edenlerin' üzerinedir. İşte onlara (evet!) onlara can yakan bir azap vardır.

43- Kim sabretti ve bağışladı ise [bilsin ki] kesinlikle şu [hareketi] gerçekten de kararlı[lık gerektiren] işlerdendir.

44- Allah, kime yolu kaybettirirse, artık kendisine ondan [Allah'tan] sonra hiçbir veli (rehber) yoktur. Zalimleri, azabı gördüklerinde "Hiçbir geri dönüş yolu yok mudur?" derlerken görürsün.

45- Onları [zalimleri], zilletten [dolayı] mahçup haldeyken, gizli taraftan/göz kapağından [göz ucuyla] seyir ederlerken görürsün. İnanmış olanlar "Gerçekten kaybedenler, kendi canlarını ve halklarını/ailelerini kayba uğratmış olanlardır." dediler. Dikkat! Gerçekten zalimler, devamlı bir azabın içindedirler.

46- Kendileri için Allah'tan beride kendilerine yardım eden veliler de yoktu. Allah, kime yolu kaybettirirse, ona hiçbir yol yoktur.

47- Kendisi için, Allah'tan hiçbir geri çevirme olmayan bir günün gelişinden önce, RAB'binize olumlu cevap vermeyi dileyin. O gün, sizin için hiçbir sığınak yoktur. Sizin için hiçbir tanımayış (inkar şansı) yoktur.

48- Vazgeçtilerse [bil ki] seni onların üzerine bir kayıtçı olarak göndermedik. Sana [düşen görev] ancak duyuru yapmaktır. Gerçekten biz, insana bir rahmeti kendimizden tattırdığımız zaman, onunla sevinir. Ellerinin önden hazırladıkları sebebiyle kendisine bir çirkinlik [kötülük] isabet ederse, insan kesinlikle bir nankör [olur].

49- Göklerin ve yerin [tüm evrenin] yönetimi Allah'ındır. Tercih ettiğini yaratıyor. Tercih ettiği kimseye dişiler hediye eder; tercih ettiğin kimseye erkekler hediye eder.

50- Yahut onları erkekler ve dişiler olarak eşleştirir, tercih ettiği kimseyi kısır yapar. Gerçekten o, devamlı bilendir, imkanı olandır.

51- Herhangi bir beşer için, Allah'ın onunla konuşması ancak bir vahiy olarak veya bir engel arkasından veya bir Elçi göndermesi [ile] olmuştur. Böylece, o kendisinin izniyle tercih ettiğini vahiy ediyordu. Gerçekten o, yücedir, hakimdir/hikmetlidir.

52-53- İşte bunun gibi sana emrimizden bir ruh gönderdik. Sen, kitabı da inancı da ön görüyor değildin; fakat onu, kullarımızdan tercih ettiğimiz kimseye kendisiyle yol göstereceğimiz bir aydınlık yaptık. Gerçekten sen, sapasağlam bir doğru yola, yani göklerde ne varsa, yerde ne varsa (tüm evrende ne varsa) kendisine ait olan Allah'ın doğru yoluna iletiyorsun. Dikkat! İşler, sadece Allah'a döner.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder