13 Kasım 2019 Çarşamba

51- Zariyat suresi (Hubeyb öndeş meali)

Zariyat suresi.

1-6- Savurup yaydıkça yayanlar (rüzgarlar); bir ağırlık taşıyanlar (dişi canlılar); kolayca akıp gidenler (gemiler); herhangi bir işi bölüştürenler delildir ki, vaat olunduğunuz sadece ve sadece doğrudur. Din, gerçekten bir vuku bulucudur [gerçekleşicidir].

7-8- Dalgalar¹ sahibi gök işarettir ki, kesinlikle siz, gerçekten aykırı-çeşitli bir sözün içindesiniz.

¹: (Zamahşeri: keşşaf, zad'ul mesir)

9- Ters yüz edilen [geri döndürülen] kimse, ondan yana ters yüz ediliyor [geri döndürülüyor].

10-11- Bir sersemlik/cehalet içinde bilinçsizce saçmalayanlar lanetlendi¹ [rahmetten engellendi].

¹: "kutile=قُتِل" kelimesi mazi olarak "öldürüldü" anlamındadır. Arapçada beddua, mazi fiil ile yapıldığı için çeviri yapanların çoğunluğu bu ayetin beddua olduğunu düşünmüştür. Ancak dua ve beddua, sadece gücü yetmeyen bir varlığın kullanacağı bir yöntemdir. Bu yüzden Allah'a yakıştırılması uygun değildir. İllaki de bu beddua olarak kabul edilirse, bu ifade onun gerçekleşmesi anlamındadır; temenni değildir.

İlgili kelime "lanet [rahmetten engelleme]" anlamındadır (kurtubi, zad'ul mesir) veya Allah'ın ölümü icat etmesi anlamındadır. (müfredat : قتل)

12- "Dinin günü ne zaman?" [diye] soruyorlar.

13- Yani¹ ateşin üzerinde fitnelenecekleri [yakılacakları] günü¹ [soruyorlar].

¹: "yevmU=يوم" şeklinde merfu olarak da okunmuştur. (Beydavi) bu durumda önceki ayette geçen "din günü" ifadesinden bedeldir. (Nehhas: i'rab-ul kur'an)

14- "kendisini acele istemekte olduğunuz bu fitnenizi tadın!"

15-19- Gerçekten, korunup sakınanlar, RAB'leri kendilerine ne verdiyse onu alacak bir haldeyken cennetlerin [bahçelerin] ve gözlerin [pınarların] içindedirler. Gerçekten onlar, bundan önce de güzellik [iyilik] edenlerdendi. Onların geceden [bir bölümde] gece uykuları, çok azdı. Onlar, seherlerde bağışlanma diliyorlardı. Onların mallarında, isteyenler ve [istemekten] mahrum edilmişler (hayvanlar)¹ için bir hak vardır.

¹: Bunların köpekler olduğu da söylenmiştir (müfredat : حرم)

20- Korunup sakınanlar (muttakiler) için yerde de [dünyada da] bir takım ayetler [mucizeler] vardır.

21- Benliklerinizde de [ayetler vardır]. Artık, bakmıyor musunuz?

22- Gökte, rızkınız ve vaat olunduğunuz vardır.

23- Artık, göğün ve yerin [tüm evrenin] RAB'bi delildir ki: gerçekten o, sizin konuştuğunuz [şeyler] gibi mutlaka bir gerçektir.

24- İbrahim'in, değerli olan misafirinin konusu sana geldi mi?

25- O vakit, onun yanına girip "bir esenlik olarak [selamlıyoruz]"¹ dediler. [İbrahim] "Asıl, esenlik [sizin üzerinize olsun]²." dedi. "tanınmamış bir milletsiniz³"

¹: Genel olarak çeviriye pek yansımıyor olsa da, misafirlerin selamı "selamEn=سلاما" şeklinde mensup gelirken, İbrahim'in selamı ise "selamUn=سلام" şeklinde merfu gelmiştir.

Misafirlerin bu sözü aslen çeviride yazıldığı gibi "nusellimu selamen=نسلم سلاما" şeklindedir. (Müşkül i'rab-ul kur'an)

²: bu ifade aslında "aleykümselamun=عليكم سلام" şeklindedir. (Zamahşeri :keşşaf) bu diğerinden daha abartılı/güzel bir selamdır. (müfredat : سلم)

³: "kavmun=قوم" kelimesi atılmış [mahzuf] bir müptedanın haberidir. (Müşkül i'rab-ul kur'an)

26- Ardından [İbrahim] fırsat bulup ailesine yöneldi, ardından şişman bir buzağı ile geldi.

27- Ardından onu (yemeği), onlara doğru yaklaştırıp "yemez misiniz?" dedi.¹

¹: 25-27 ayetleri arasında misafire karşı ev sahibinin nasıl bir davranışı olması gerektiği anlatılıyor.

28- Derken, onlardan dolayı bir çekinme/korku içine doğdu. [misafirler] "Korkma." dediler ve onu çok bilgin bir oğlan çocuğu ile müjdelediler.

29- Ardından, [İbrahim'in] hanımı, bir çığlık içinde yöneldi. Ardından, (ellerini) yüzüne kapattı ve "[ben]¹ kısır bir ihtiyar kadınım." dedi.

¹: "ihtiyar kadın" ifadesi, gizlenmiş bir "ene=انا" yani "Ben" zamirinin haberidir. (Halebi: Duru-l mesun)

30- [Misafirler] "İşte, RAB'bin bunun gibi dedi. Gerçekten o, hakimdir/hikmetlidir, devamlı bilendir." dediler.

31- [İbrahim] "Amacınız nedir ey gönderilenler?" dedi.

32-34- [Elçiler] "Gerçekten biz, suçlu bir millete, kendilerinin üzerlerine RAB'binin katından İsrafçılara işaretlenmiş taşlar göndermek için gönderildik." dediler.

35- Ardından, onda [o kentte] inançlılardan olan kim varsa çıkardık.

36- Ardından, onda [o kentte], bir ev haricinde Müslümanlardan [Allah'a teslim olanlardan kimse] bulamadık.

37- Can yakıcı azaptan korkanlar için, o konuda [o kent konusunda] bir ayet [kanıt] bıraktık.

38- Bir de Musa hakkında da [bir ayet bıraktık]. Bir vakit onu Firavun'a apaçık bir yetki-delil ile göndermiştik.

39- Ardından [Firavun] dayanağı [adamları] ile yüz çevirdi ve "sihirbazdır veya cinlenmiştir/delirmiştir" dedi.

40- Derken, onu ve ordusunu yakaladık. Ardından, o [Firavun] kendisini kınar bir haldeyken onları [Firavun ve ordusunu] denize¹ değersizce attık.

¹: İbranicede "deniz" anlamındadır. (wictionary)

41- Ad [milleti] hakkında da [bir ayet bıraktık]. Bir vakit, kurutan (soylarını/köklerini kurutan) rüzgarı göndermiştik.

42- [O Rüzgar] kendisine geldiği hiçbir şeyi, çürümüş toz haline getirmeksizin bırakmaz.

43- Semud [milleti] hakkında da [bir ayet bıraktık]. Bir vakit, kendilerine "Bir süreye kadar geçinin!" denilmişti.

44- Derken, RAB'lerinin emrinden yana baş kaldırdılar, ardından onlar bakıp dururken onları şiddetli ses/sarsıntı¹ (ölüm) yakaladı.

¹: (İbni faris Mekayısi-l lugat, Ragıp isfehani müfredat: صعق) 

45- Ardından hiçbir kalkışa [savunmaya] güç yetiremediler ve yardım bekleyenler de değillerdi.

46- Daha önce Nuh'un milleti hakkında [bir ayet bıraktık]. Gerçekten onlar, hadlerini aşan bir milletti.

47- Gök, gerçekten biz genişletici¹ olarak,² onu bir el [güç] ile bina ettik.

¹: "vesea=وسع" fiili "genişledi" anlamına gelir. (müfredat : وسع) bu fiilin if'al formu olan "evsea=أوسع" "genişletti" anlamına gelir. Bu formun ismi faili "mu'si=موسع" şeklinde gelir. Ayette de bu kalıbın çoğul formu ile gelmiştir. Yani mana olarak "(Göğü) genişleticiyiz" manasında olabilir. Bu ayet, evrenin genişlemesi ile bağdaşır. Bu durumda, Ayetteki "Onu" [ha=ها] zamiri atılmıştır [hazf edilmiştir].

Evrenin keşif edilmesi ancak 20. Yy'da tespit edildi. Kur'an ise, bu teoriye 1400 yıl öncesinden işaret etmiştir.

Bu ayetin "Göğü genişletiyoruz" anlamında olduğunu bu teorinin keşif edilmesinden çok daha önce Beydavi [v. 1286], İbni zeyd [v.?] ve İbni kesir [v. 1301] de söylemiştir.

²: "ve inne lemusiun=وإنا لموسعون" ifadesi, "beneynaha=بنيناها" ifadesinin hal cümlesidir. (Müşkül i'rab-ul kur'an)

48- Yer [dünya], onu hazırlayıp düzenledik¹. Ne güzel hazırlayanlar[ız]!²

¹: "ferş=فرش" kelimesi, bir şeyin hazırlanması ve artırılması anlamındadır. (İbni faris: Mekayısi-l lugat: فرش kelimesinin açılımında geçen مد ve مهد kelimelerinin anlamına bakınız)

²: "mehd=مهد" bir şeyi hazırlamak ve bir şey için kolay hale getirmektir. (İbni faris: Mekayısi-l lugat: مهد)

 Ayetteki "biz" [نحن] zamiri, anlaşıldığı için atılmıştır [hazf edilmiştir] (Halebi: duru-l mesun)

Çoğul zamir, yüceltme amaçlı kullanılmıştır. (Fahreddin Razi, kurtubi, müfredat: نحن)

49- Her şeyden iki zıt¹/çeşit yarattık. Düşünüp öğüt almanız beklenir.

¹: "zevc=زوج" kelimesi, sınıf, benzeri, eşi, örneği, zıttı anlamlarına gelir. (müfredat : زوج, beydavi, Fahreddin Razi) mikro dünyadan makro dünyaya her şey bir zıttı veya bir benzeri veya bir başka çeşidi ile bulunmaktadır. Bilimsel açıdan herhangi bir problemi yoktur.

Örneğin ''zamanın daha kısa tarihi (A briefer history of the time)'' kitabında şu ifadeler geçmektedir: 
''Dahası, bu her bir atomaltı parçacığa denk düşen bir karşıt parçacık vardır. Karşıt parçacıklar, kardeş parçacıklarıyla aynı kütleye sahiptir, ama yükleri ve diğer özellikleri zıttır. Örneğin, bir elektronun karşıt parçacığına pozitron denir, elektronun karşıtı olarak pozitif yüklüdür. Karşıt parçacıklardan yapılmış karşıt dünyalar ve karşıt insanlar olabilir. Ancak bir parçacıkla karşıt parçacık karşılaştıklarında birbirlerini yok ederler. Yani, eğer karşıt benliğinizle karşılaşırsanız, el sıkışmayın, büyük bir ışık patlaması içinde ikiniz de kaybolabilirsiniz!'' (chapter 5)

bu ifadeye göre, şu an içinde bulunduğumuz evrendeki her şeyin zıttı bulunmaktadır. Ayette de özellikle ''iki zıt'' ifadesinin geçmesi bu gerçekle bağdaşmaktadır.


50-51- "Artık, Allah'a firar edin! Gerçekten ben, on[un tarafın]dan size (gelen) apaçık uyarıcıyım. Allah ile beraber bir başka Tanrı kabul etmeyin. Gerçekten ben, on[un tarafın]dan size (gelen) apaçık bir uyarıcıyım. " [de]¹

¹: "De ki" [قل] emri hazf edilmiştir [atılmıştır].

52- İşte bunun gibi, kendilerinden önce Elçi[türün]den ne geldiyse ancak "sihirbazdır veya cinlenmiştir/delirmiştir" dediler.

53- Bunu tavsiyeleştiler mi? Aksine! Onlar taşkın bir millettir.

54- Artık onlardan yüz çevir. Artık, sen kınanmış değilsin.

55- Hatırlat! Çünkü kesinlikle hatırlatma, inançlılara fayda veriyor.

56- Cin ve insan [türünü] ancak bana kulluk etmeleri için yarattım.

57- Onlardan hiçbir rızık istemiyorum, bana yedirmelerini istemiyorum.

58- Gerçekten Allah, çokça rızık verenin, çetin kuvvetin sahibinin ta kendisidir.

59- Artık, zalimler için, dostlarının (ceza) payı gibi bir (ceza) payı vardır. Artık, beni acele istemesinler.

60- Artık, gerçeği örtmüş olanlara vaat [tehdit] olundukları günlerinden dolayı yazıklar olsun!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder