13 Kasım 2019 Çarşamba

50- Kaf suresi (Hubeyb öndeş meali)

Kaf suresi

1-4- Kaf. Şanlı kur'an delildir ki...¹ Aksine! Kendilerinden olan bir uyarıcının kendilerine gelmesini tuhaf karşıladılar. Ardından, kafirler [gerçeği örtenler] "Bu, çok tuhaf bir şeydir. Öldüğümüz ve toprak olduğumuz zaman mı?(yeniden dirilecek mişiz?) İşte bu, çok uzak (bir ihtimali olan) bir dönüştür." dediler. Yerin [dünyanın] kendilerinden ne eksilttiğini bilmiştik. Katımızda, devamlı kayıt eden/koruyan bir kitap vardır.

¹: İfadenin cevabı gizlidir. Ya da 4. Ayetteki "Yerin [dünyanın] kendilerinden ne eksilttiğini bilmiştik" ifadesidir. (zad'ul mesir)

5- Aksine! Hakkı [gerçeği], kendilerine geldiği zaman yalanladılar. Artık, onlar çok karışık bir iş içindedirler.

6- Artık, üstlerindeki göğe hiç bakıp düşünmüyorlar mı? Onu nasıl bina ettik? Onu nasıl süsledik? Ona ait hiçbir yarık-sorun yoktur.

7- Yer [dünya]... Onu[n büyüklüğünü] artırdık.¹ onun [yerin] içine ağırlıklar² attık, onun içinde, sevimli/güzel her çiftten-sınıftan bitirdik.

¹: "medde=مدَّ" fiili, uzatmak manasındadır. Ancak bu uzatma, dümdüz bir şeyi uzatmak manasında değildir. Örneğin Türkçedeki "müddet" kelimesi de buradan gelmiştir. Arapçada "süreyi uzatmak" manasında bu fiil kullanılır. Mesela Meryem 79. Ayette "...kendisine, müddet açısında azaptan (geleni) uzatırız..." denilir. Azabın süresini artırmak manasında bu fiil kullanılmıştır. Bu Ayette de, yerin [dünyanın] büyüklüğünün artırıldığı yazmaktadır. Şekliyle alakalı bir durum yoktur.

²:"revasiye=رواسي" kelimesi "resev=رسو" kelimesinin çoğul halidir. Bu kelime "ağırlık" manasındadır.
Örneğin:
"القت السحابة مراسيها
Bulutlar, ağırlıklarını attı" (müfredat : رسو)

Yani "yağmur ağırlığını bıraktı" denir. Naziat 32. Ayette "dağları ağırlaştırdı/yerine oturttu (أرساها)" manasında bu kelime fiil olarak kullanılır. "yerde bulunan ağırlıklar" denilince, genel olarak dağlar anlaşıldığı için bu kelimeye "dağlar" manası verilmiştir.

8- Samimi bir şekilde yönelen her bir kula göstermek ve hatırlatmak için [bunları yaptık].

9-11- Gökten, kısım kısım mübarek [ilahi bereket kaynağı] bir su indirdik, ardından kullar için bir rızık olarak , onunla[o suyla] cennetler [bahçeler], biçilen tane[ler], kendisi için zıt tomurcuk olan uzun hurma ağaç[ları] bitirdik, onunla [o suyla] ölü bir beldeye hayat verdik işte, çıkış [diriliş] bunun gibidir.

12- Kendilerinden önce, Nuh'un milleti, Res ve semud dostları (Ashabı) yalanladı.

13- Ad [milleti], Firavun ve Lut'un kardeşleri de [yalanladı].

14- Eyke dostları (Ashabı eyke) ve Tubba milleti de [yalanladı]. Her biri, Elçileri yalanladı, ardından tehdit (azap) onlara hak oldu.

15- O halde ilk yaratılışta biz mi yorulduk? Aksine! Onlar yeni bir yaratılıştan yana karışıklık (şüphe) içindedir.

16-17- Elbetteki, insanı yaratmıştık. Benliğinin kendisine fısıldamasını da biliyoruz. Sağdan ve soldan oturan iki karşılayıcının, karşıladığı o vakit¹, biz ona can damarının ipinden daha yakınız.

¹: 17. Ayetteki "O vakit" ["iz=إذ"] zarfı, 16. Ayetteki "daha yakın" ["ekrabu=أقرب"] ifadesine bağlıdır. (Zamahşeri: keşşaf)

18- Herhangi bir sözden [ağzından] ne [laf] çıkarsa, ancak kendisinin tarafında hazır bulunan [kayıt eden] bir gözetleyici vardır.

19- Ölümün sarhoşluğu, Hak ile geldi. "İşte bu, kendisinden kaçmakta olduğun [şeydir]" [denilir].

20- Sur'un içine üflendi. İşte bu, tehdidin günüdür.

21- Her bir benlik kendisiyle beraber bir sevk edici ve devamı bir şahit [ile] geldi.

22- "Elbetteki, bundan yana bir habersizlik içindeydin. Artık, senden kapağını kaldırdık, böylece bugün bakışın keskindir."

23- Yoldaşı "Bu, yanımdaki [şey] hazırdır." dedi.

24-26- "İkiniz, her inatçı, hayrı çokça engelleyen, saldırgan, şüpheci nankörü cehennemin içine atın! O ki, Allah ile beraber diğer bir Tanrı kabul etti. Artık, ikiniz şiddetli azabın içine onu atın."

27- Onun yoldaşı "RAB'bimiz! Onu 'haddi aşmaya' ben sevk etmedim, ama o çok uzak bir kayboluşun içindeydi." dedi.

28-29- [RAB'leri] "Yanımda davalaşmayın. Hâlbuki ben size (bu) tehdidi önden sunmuştum. Ben, kullara zulüm edici değilken, yanımda 'söz' değiştirilmez." dedi.

30- Cehenneme "Doldun mu?" diyeceğimiz ve [cehennemin] "daha fazlasından var mı?" diyeceği günü [an!]

31- Cennet, korunup sakınanlara çok uzak olmaksızın yaklaştırıldı.

32- Bu, sizin yani [Allah'a] çokça dönüş yapan, çokça koruyan herkesin vaat olunduğudur [kendisine söz verilendir].

33- Yani, Gayb'ta [yalnızlıkta bile] Rahman'a saygılı olmuş ve sağlıklı bir kalple (kalbi selim olarak) gelmiş kimse[ler'in vaad olunduğudur].

34- Ona [cennete] bir esenlikle girin! İşte bu, kalıcı olan gündür.

35- Tarafımızda daha fazlası varken, onun [cennetin] içinde, tercih ettikleri ne varsa kendilerinindir.

36- kendilerinden önce, yakalama [cezalandırma] bakımından kendilerinden daha şiddetli olan kaç kentten helak ettik, ardından "Hiçbir kurtuluş yok mu?" [diye] beldelerde yol aldılar.

37- Gerçekten, kendisine ait bir kalp (sağlıklı düşünme) bulunmuş olan veya kendisi devamlı bir şahit iken işitme atan [kulak veren] kimseler için işte bunlarda mutlaka hatırlatmalar vardır.

38- Elbetteki, gökleri ve yeri [tüm evreni] ve ikisinin arasındakileri (içindekileri) altı günde [dönemde] yaratmıştık. Bize hiçbir yorgunluk-zayıflık dokunmamıştı.

39- Artık, onların söylediklerine karşı sabır et. Güneşin dikilmesinden (doğmasından) önce ve batışından önce RAB'binin övgüsüyle tenzih et.

40- Geceden [bir bölümde de tenzih et]... Artık, secdelerin¹ arkalarından [sonrasında] onu tenzih et.

¹: "edbera-s sucud=ادبار السجود" yani "secdelerin arkalarından" ifadesi "edbera-n nucum=ادبار النجوم" yani "yıldızların arkalarından" şeklinde de okunmuştur. (müfredat: دبر)

41-42- Seslenicinin çok yakın bir yerden sesleneceği gün kulak ver. Yani, çığlığı hak ile işitecekleri gün... İşte bu, çıkış (diriliş) günüdür.

43-44- Gerçekten biz hayat veriyoruz ve öldürüyoruz, biz! Yerin, kendilerinden [dolayı] hızlıca parça parça yarıldığı gün dönüş yeriniz sadece bizedir. İşte bu, bize göre çok kolay olan bir 'bir araya getirme'dir.

45- Biz, onların söylediklerini daha iyi biliyoruz. Sen, onlara karşı bir zorba değilsin. Artık, tehditten (azaptan) korkan kimselere kur'an ile hatırlat.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder