12 Kasım 2019 Salı

48- Fetih suresi (Hubeyb öndeş meali)

Fetih suresi

1-3- Gerçekten biz, cezayı gerektiren işlerinden öne aldıklarını (geçmiş günahlarını) ve sonraya ertelediklerini (gelecek günahlarını) Allah bağışlasın, nimetini sana tamamlasın, sana sapasağlam yola doğru yol göstersin ve sana üstün bir yardım olarak yardım etsin diye senin için apaçık tam bir fetih yaptık [hüküm verdik].

4- O, kendilerinin inançlarıyla beraber bir inanç artsın diye inançlıların kalplerinin içine huzuru indirendir. Göklerin ve yerin orduları sadece Allah'ındır. Allah, [en başından beri] bir devamlı bilendi, bir hakimdi/hikmetliydi.

5- İnançlı erkekleri ve inançlı kadınları, içinde kalıcı oldukları alt taraflarından ırmaklar akan cennetlere girdirsin ve kendilerinden çirkinliklerini [kötülüklerini] tamamen örtüp yok etsin diye [böyledir]¹. İşte şu, Allah'ın katında [en başından beri] büyük bir kazançtı.

¹: "diye" manası verilen "lam=ل" [lamu-t talil] harfi, önceki ayetlerde geçen herhangi bir ifadeyle bağlantılıdır. "...diye sana fetih yaptık" veya "...diye göklerin ve yerin orduları sadece Allah'ındır" gibi önceki ayetlerde geçen herhangi bir ifadeyle bağlantılı olabilir.

6- Bir de, Allah hakkında zannın/düşüncenin kötüsü [ile] zanda/düşüncede bulunan münafık [ikiyüzlü] erkeklere, münafık [ikiyüzlü] kadınlara, müşrik [Allah'a ortak koşan] erkeklere ve müşrik [Allah'a ortak koşan] kadınlara azap etsin diye [böyledir]. Allah, onlara gazap etti, onları lanetledi [rahmetinden engelledi] ve onlar için cehennemi hazırladı. Ne kötü dönüş yeri!

7- Göklerin ve yerin orduları, sadece Allah'ındır. Allah, [en başından beri] devamlı üstündü, hakimdi/hikmetliydi.

8- Gerçekten biz seni bir şahit, bir müjdeci ve bir uyarıcı olarak gönderdik.

9- Allah'a ve Elçisi'ne inanmanız, bir de ona saygıyla yardım etmeniz, ona ağır başlı davranmanız, günün başında ve sonunda onu tenzih etmeniz¹ için...

¹: "...ona...ona...ona" [hu=ه] zamirlerinin ilk ikisi, Elçiye; üçüncüsü Allah'a işaret eder. Hepsinin Allah'a işaret etmesi de mümkündür. Allah'a yardım, onun dinine veya Elçisi'ne veya kullarına yardımdır. Muhammed 7. Ayetin dipnotuna bakınız.

10- Gerçekten, sana biat edenler [egemenliğini kabul edenler]¹ sadece Allah'a biat ediyor [onun egemenliğini kabul ediyor]. Allah'ın eli [gücü] onların elinin [gücünün] üstündedir. O halde, kim ters döndüyse [vazgeçtiyse] artık sadece kendi canının aleyhine ters döner [vazgeçer]. Kim, kendisi hakkında Allah'a verdiği söze vefa gösterirse, [bilsin ki] kendisine çok büyük bir ödül verecektir.

¹: kur'an'ın muhatabı Elçidir. Elçiye itaat, onun getirdiği vahye itaat'tir. Dolayısıyla, "sana biat edenler" ifadesini, "vahye biat edenler" şeklinde anlamak mümkündür.

11- Araplar'dan, geride bırakılanlar sana "Mallarımız ve ailemiz/halkımız bizi meşgul etti. Artık, bizim için bağışlanma dile." diyecekler. Kalplerinde¹ [mevcut] olmayanları, dilleriyle söylüyorlar. "Eğer, size bir zarar (gelmesini) istediyse veya bir fayda (gelmesini) istediyse artık Allah'tan (gelecek) herhangi bir şeye sizin için kim sahip [engel] olabilir? Aksine! Allah, [en başından beri] eylemlerinizden devamlı haberdardı." de.

¹: Bakara 7. Ayetin dipnotuna bakınız. 

12- Aksine! Siz, Elçinin ve inançlıların kendi ailelerine/halkına ebediyen asla dönmeyeceklerini düşündünüz, bu sizin kalplerinizde süslendi, kötü olan zanda/düşüncede bulundunuz ve bitik bir millet oldunuz.

13- Kim, Allah'a ve Elçisi'ne hiç inanmıyorsa, [bilsin ki] gerçekten biz, kafirler [gerçeği örtenler] için bir alev hazırladık.¹

¹: Bir insan, kendisi kanıtlar ulaştıktan sonra halen bu gerçeğe inanmıyorsa, "Gerçeği örtüp görmezden gelen" yani "Kafir" sınıfına girer. Çünkü kendisine uyarı ulaşmayan kimseye ceza yoktur. (İsra 15)

14- Göklerin ve yerin [tüm evrenin] yönetimi sadece Allah'ındır. Tercih eden kimseye [günahlarını] bağışlar ve tercih eden kimseye azap eder. Allah, [en başından beri] bir bağışlayandı, bir rahimdi.

15- Ganimetlere, onları almak için harekete geçtiğiniz zaman, geride bırakılanlar "Bize karışmayın da size uyalım" diyecekler. Hâlbuki Allah'ın kelamını değiştirmek istiyorlar. "Bize asla bağlı olmayacaksınız. İşte, Allah önceden bunun gibi söyledi" de. Ardından "Hayır! Bizi kıskanıyorsunuz!" diyecekler. Hayır! Onlar [en başından beri] ancak pek az anlıyorlardı.

16- Araplar'dan geride bırakılanlara "Barışa¹ girinceye kadar² kendileriyle savaşacağınız şiddetli bir perişan etme gücüne [savaş gücüne] sahip bir millete davet edileceksiniz. Artık, gönülden itaat ederseniz, Allah size güzel bir ödül verir; eğer tıpkı önceden yüz çevirdiğiniz gibi yüz çeviriyorsanız, size can yakıcı bir azap olarak azap eder." de.

¹: Bu ifadeyi "Dine zorlama"ya delil olarak sunanlar olmuştur, fakat kur'an bütünlüğü (bkz: Bakara 256, 190-194, Hac 39-40, İsra 33, maide 32, Mümtehine 8, Enfal 61, bakara 217, İbrahim 13) açısından geçersiz bir yorumdur.

"yuslimune=يسلمون" fiili "silm'e girerlerse" anlamındadır. Çünkü if'al formu bu anlamda da kullanılır. "silm=سلم" ise savaşın zıttı yani barış anlamındadır. (müfredat : سلم) ayetten anlaşıldığı üzere, barışçı olmayan saldırgan bir millete karşı savaş yapılıyor. Bu savaş da onların barışa girip saldırıya son vermeleri ile son bulmaktadır.

²: "ev=او" Edatı "-e kadar" anlamında da kullanılır. (Halil b. Ahmet kitabu-l Ayn: او)

17- Kör'e, herhangi bir darlık/günah [mevcut] değildir, topal'a da herhangi bir darlık/günah [mevcut] değildir, hastaya da herhangi bir darlık/günah [mevcut] değildir. Kim Allah'a ve Elçisi'ne gönülden itaat ederse, [Allah] onu alt taraflarından ırmaklar akan cennetlere girdirir; kim yüz çevirirse, [Allah] ona can yakıcı bir azap olarak azap eder.

18-19- Elbetteki Allah, İnançlılardan, (o) ağacın altında sana (kur'an'a) biat etmiş [egemenliğini kabul etmiş] oldukları vakit razı oldu. Böylece kalplerindekini bildi de onlara huzuru indirdi ve çok yakın bir fetih ve kendisini alacakları pek çok ganimet olarak onlara iyiliğin getirisini verdi. Allah, [en başından beri] en üstündü, hakimdi/hikmetliydi.

20- Allah, kendisini alacağınız pek çok ganimeti size söz verdi, sizin için bunu acele ettirdi, (o) insanların ellerini [güçlerini] sizden kaldırdı. İnançlılar için bir ayet [kanıt] olması ve sizi sapasağlam bir doğru yola iletmesi için [bunu yaptı].

21- Bir de, kendilerine imkanınız olmayan diğerlerini [size söz verdi]. Allah, onları kuşatmıştı. Allah, her şeye [en başından beri] imkanı olandı.

22- Şayet, gerçeği örtmüş olanlarla karşılıklı savaşırsanız, mutlaka arkalarını dönüp kaçarlar sonra herhangi bir veli ve devamlı yardımcı bulamazlar.

23- Allah'ın, önceden gelip geçmiş kanunu olarak [böyledir]. Allah'ın kanununu için hiçbir değiştirme bulamazsın.

24- O, onlara karşı size zafer kazandırdıktan sonra Mekke'nin karnında onların ellerini [gücünü] sizden; sizin ellerinizi [gücünüzü] onlardan kaldırandır [çekendir]. Allah, [en başından beri] eylemlerinizi devamlı görendi.

25- Onlar, gerçeği örtmüş, Allah'ın yolundan çevirmiş ve hediyeyi [hacca gönderilen kurbanı] kendi mahaline ulaşır diye kapatanlar [engelleyenler] olarak [şiddetle geri çevirmiş] olanlardır. Kendilerini hiç bilmediğiniz inançlı erkekler ve inançlı kadınlar olmasaydı [ellerinizi onlardan çekmezdi]. Onları [o inançlı erkekleri ve kadınları] bilgisizce ezip geçersiniz de onlardan dolayı size bir sıkıntı/hastalık isabet eder diye [ellerinizi onlardan çekti]. [bunlar], Allah'ın tercih eden kimseyi rahmetine girdirmesi içindir. Şayet, ayrılmaya başlasalardı onlardan olup gerçeği örtmüş olanlara can yakıcı bir azap olarak mutlaka azap ederdik.

26- O vakit, gerçeği örtmüş olanlar onların kalplerinin içine ateşi-öfkeyi, yani cahiliye Ateşini-öfkesini yerleştirdiler. Ardından Allah, Elçisi'ne ve inançlılara kendi huzurunu indirdi ve 'takva [korunup sakınma] kelimesini' onlar[ın yakasına] yapıştırdı. Onlar, buna [bu kelimeye] daha Hak [uygun] idiler ve daha ehil/layık idiler. Allah, [en başından beri] her şeyi bir devamlı bilendi.

27- Elbetteki Allah, Elçisi'ne rüyayı Hak ile [gereğince] doğrulamıştı. İnşallah [Allah tercih ettiyse], güvende olarak, başınızı tıraş edenler olarak, kısaltmış olarak, korkusuzca, kutsal ibadethaneye (Mescidi haram'a) mutlaka ama mutlaka gireceksiniz! Ardından, sizin hiç bilmediğiniz [şeyleri] bildi de işte bundan beride yakın bir fetih yaptı.

28- O, dinin tamamını kendisine öğretmek için Elçisini hidayet [doğru yol rehberi] ile ve Hakkın diniyle gönderendir. Devamlı bir şahit olarak, Allah yetti.

29- Allah'ın Elçisi Muhammed ve beraberindekiler¹, (o) kafirlere [gerçeği örtenlere] karşı güçlüdür; kendi aralarında merhametlidir. Onları, RAB'lerinden bir ikramı ve rızayı arayarak rüku edenler ve secde edenler halinde görürsün. Simaları, secdenin eserlerinden dolayı yüzlerindedir. İşte bu, onların Tevrattaki örnekleridir. İncildeki örnekleri² filizini çıkarıp onu sağlamıştıran, akabinde sertliğe hazırlanıp bacağı [sapı] üzerine kurulan bir ekin gibidir. Çiftçilerin hoşuna gider. Allah, onlardan inanmış ve düzgün-iyi eylemlerde bulunmuş olanlara, kafirlerin [gerçeği örtenlerin] sertleşmesi/öfkelenmesi için³ bir bağışlanma ve çok büyük bir ödül söz verdi.

¹: "Muhammedun resul-ullah=محمد رسول الله" ifadesi ve "vellezine meahu=والذين معه" ifadeleri müpteda; devamındaki ise haberdir. (Beydavi) çeviri buna göre yapıldı. Bununla birlikte "Muhammed, Allah'ın Elçisidir. Beraberindeki kimseler..." manasına gelecek şekilde "Muhammedun resul-ullah=محمد رسول الله" kısmında durak [vakıf] yaparak okunabilir. (kurtubi)

²: "fi-t tevrat =في التوراة" ifadesinde durak yapılarak okunduğu için anlam bu şekildedir. Bu durak sayılmazsa "...Bu, Tevrattaki ve incildeki örnekleridir..." şeklinde meal meal edilebilir. (Beydavi)


³: "Li yegiyze=ليغيظ" [sertleşmeleri/öfkelenmeleri için] ifadesinin başındaki "lam =ل" harfi, devamındaki ifadeye bağlı bir illet'ir. (Beydavi, zamahşeri:keşşaf)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder