12 Kasım 2019 Salı

49- Hucurat suresi (Hubeyb öndeş meali)

Hucurat suresi

1- Ey inanmış olanlar! Allah'ın ve Elçisinin önüne geçirmeyin!¹ Allah'a(karşı gelmekten) sakının! Gerçekten Allah, devamlı işitendir, devamlı bilendir.

¹: meful, yani "öne geçirmeyin" derken kasıt edilen nesne atılmıştır [hazf edilmiştir]. Bunun sebebi de akla gelecek her şeyin buradaki "nesne" olabilmesinden dolayıdır. (Beydavi) yani "kendi emrinizi, sözünüzü, isteğinizi, Allah ve Elçisinin emrinin, sözünün, isteğinin önüne geçirmeyin" anlamındadır.

Emir evrenseldir. Çünkü "Allah ve Elçisi" ifadesi, kur'an'ın her yerinde bir bütün olarak "islam" anlamında kullanılır. Elçi hayatta olmasa da, onun getirdiği vahiy hayattadır.

2- Ey inanmış olanlar! Seslerinizi Nebi'nin sesinin üstünde yükseltmeyin.¹ Sözde, birbirinize aşırı olduğunuz gibi, ona da aşırı olmayın. Siz farkında değilken, eylemlerinizi boşa çıkarmamanız için [bunu yapın]²

¹: Peygamberin sesi, onun getirdiği vahiydir. Vahiy okunurken ses yükseltmek, Nebi'nin sesinin üstünde ses yükseltmektir. Bu tıpkı "kur'an okunduğu zaman dinleyin ve susun" (Araf 204) ayeti gibidir.

²: "...aşırı olmayın (bağırmayın). Aksi halde, eylemleriniz boşa çıkar" şeklinde de meal edilebilir. Ancak bu çeviri, mana itibariyle tamamen doğru olsa da gramer bakımından metne sadık olmadığı için olduğu gibi çeviri yapıldı.

3- Gerçekten, Allah'ın Elçisinin katında kendi seslerini eksiltenlere [gelince] işte onlar, Allah'ın kendilerinin kalplerini 'Takva [korunup sakınma]' için test ettiği kimselerdir. Kendileri için bir bağışlanma ve çok büyük bir ödül vardır.

4- Gerçekten, hücrelerin (odaların) gerisinden sana seslenenler (evet!) onların çoğunluğu, akıl etmiyor.

5- Şayet, sen kendilerin[in karşısına] çıkıncaya kadar kendileri sabır etselerdi, mutlaka kendileri için daha iyi (hayırlı) olurdu. Halbuki Allah, çok bağışlayandır, bir Rahim'dir.

6- Ey inanmış olanlar! Herhangi bir fasık [haddini aşan kişi], size herhangi bir haber getirirse, iyice anlayın/tespit edin. Bilgisizlikle herhangi bir millete isabet edersiniz [zarar verirsiniz] de yaptığınız [hareket] üzerine pişman olarak sabahlarsınız diye [bu emir veriliyor].

7-8- Allah'ın Elçisinin, içinizde (aranızda) olduğunu bilin. Şayet, emir'den çoğunda size gönülden itaat etseydi, mutlaka sıkıntıya düşmüştünüz. Fakat Allah, inancı size sevdirdi ve onu kalbinizde süsledi; küfrü [gerçeği örtmeyi/nankörlüğü], haddi aşmayı ve isyanı size nefret ettirdi. İşte onlar, Allah'tan bir ikram ve bir nimet olarak olgunların [doğruların] ta kendileridir. Allah, daima bir bilendir, bir hakimdir/hikmetlidir.

9- Eğer, İnançlılardan iki takım birbiriyle savaşırlarsa¹, hemen o ikisinin [o iki takımın] arasını düzeltin/iyileştirin. Artık, ikisinden biri diğerine karşı taşkınlık etmeyi isterse, artık taşkınlık etmeyi isteyen [takıma karşı], Allah'ın emrine güzelce dönene kadar savaşın. Artık, [Allah'ın emrine] güzelce dönerse, adaletle aralarını düzeltin/iyileştirin ve hakkaniyetli olun. Gerçekten Allah, hakkaniyetlileri seviyor.

¹: "İki takım" [taifetani= طائفتان] ifadesi, lafzen tesniye gelmiştir, devamındaki "birbirleriyle savaşırlarsa" [ikteatulu=اقتتلو] ifadesi ise mana olarak çoğul gelmiştir. Çünkü iki takım, mana itibariyle çoğuldur. Bu yüzden "ikteatela=اقتتلا" denilmemiştir.

10- İnançlılar, sadece birer kardeştir. O halde, kardeşlerinizin arasını düzeltin/iyileştirin. Allah'a (karşı gelmekten) sakının, rahmet olunmanız beklenir.

11- Ey inanmış olanlar! Herhangi bir millet, herhangi bir milletle alay etmesin. Belki [alay edilen millet], kendilerinden daha iyidir (hayırlıdır). Bir takım kadınlar da bir takım kadınlarla [alay etmesin]. Belki [alay edilen kadınlar] kendilerinden daha iyidir (hayırlıdır). Kendi benliğinizi-birbirinizi kötülemeyin ve lakapları birbirinize takmayın. İnançtan sonra, haddi aşmanın ismi ne kötüdür! Hiç tevbe etmiş kimseler (evet!) işte onlar zalimlerin ta kendileridir.

12- Ey inanmış olanlar! Zannın çoğundan uzak durun, Gerçekten, zannın bazısı kasıtlı suçtur-. Bir de açık aramayın, birbirinize dedikodu yapmayın. Biriniz, ölmüş kardeşinin etini yemeyi sever mi? Artık, o size hoş gösterilmedi¹. Allah'a (karşı gelmekten) sakının, gerçekten Allah, tevbeleri çokça kabul edendir, bir Rahim'dir.

¹: "kurrih=كُرّه" olarak da okumuştur. (Zad'ul mesir) buna göre çeviri yapıldı.

13- Ey insanlar! Sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık. Tanışmanız için sizi birer ırk ve kabileler haline getirdik. Gerçekten, Allah'ın katında en değerliniz, en çok korunup sakınanınızdır. Gerçekten Allah, bir devamlı bilendir, bir devamlı haberdardır.

14- (o) Araplar¹ "inandık!" dediler.¹ "Hiç inanmadınız. Fakat "Teslim [Müslüman] olduk" deyin. İnanç, kalplerinizin içine henüz girmedi. Eğer, Allah'a ve Elçisi'ne gönülden itaat ederseniz, [Allah] hiçbir açıdan eylemlerinizden eksiltme yapmaz. Gerçekten Allah, çok bağışlayandır, bir Rahim'dir.

¹: mana olarak "Cemaat=جمعة" yani "topluluk" kelimesi bulunduğu için ayette "ka'le-l earabu=قال الأعراب" değil; "ka'leti-l earabu=قلت الأعراب" denilmiştir. (Nehhas: i'rab-ul kur'an)

15- İnançlılar, sadece 'Allah'a ve Elçisi'ne inanmış' olanlardır. Onlar sonra hiç şüpheye kapılmaz mallarıyla ve canlarıyla Allah'ın yolunda Cihad [çaba sarf] ederler. İşte onlar, dürüstlerin ta kendileridir.

16- "Allah, Göklerde ne varsa, yerde ne varsa [tüm evrende bulunanları] bilirken, dininizi Allah'a mı öğretiyorsunuz? Allah, her şeyi daima bilendir" de.

17- Barışçı/teslim [Müslüman] oldular diye sana minnet ediyorlar [başına kalkıyorlar]. "İslamınızı [barışınızı/teslimiyetinizi] bana minnet etmeyin [başıma kalkmayın]. Aksine! Eğer dürüst idiyseniz, inanç için size yol göstermesi [ile] Allah size minnet ediyor [başınıza kalkıyor]." de.

18- Gerçekten Allah, göklerin ve yerin [tüm evrenin] Gayb'ını [gizliliğini] biliyor. Allah, eylemlerinizi devamlı görendir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder