23 Kasım 2019 Cumartesi

67- Mülk suresi (Hubeyb öndeş meali)

Mülk suresi.

1- Yönetim, kendisinin elinde [gücünde] bulunan ne kutludur! Hemde o, her şeye imkanı olandır.

2- [O], "Eylem bakımından hanginiz daha güzelsiniz?" [diye] sizi sınamak için ölümü ve hayatı yaratandır. Hemde o, devamlı üstündür, çok bağışlayandır.

3- [O], tabaka/uyumlu halde yedi (birçok) göğü yarattı. Rahman'ın yaratmasında hiçbir uyumsuzluk/aykırılık¹ göremezsin.² Artık, bakmaya dön, hiçbir yarık görüyor musun?

¹: "tefavut=تفاوت" vasıflarda aykırılıktır. (müfredat: فوت)

²: Sakat doğum vb. olaylar, ayete aykırı değildir. Dikkat edilirse "Rahman'ın yarattığı şeylerde..." [في ما خلق الرحمان] denilmemiştir, doğrudan Rahman'ın yaratma sisteminde bir uyumsuzluk olmadığı söylenmektedir. Evrendeki yaratılışta herhangi bir uyumsuzluk yoktur, her şey belirlenmiş bir şekilde (determinizm) çalışmaktadır. Bu durum ayeti doğruluyor. Sakat doğum, hastalık vb. ise, "yaratılış" itibariyle gerçekleşen bir şey değildir, tamamen insanların doğadaki düzeni bozması sebebiyle gerçekleşmektedir. Biyolog Dr. Aidin Salih, "gerçek tıp" adlı kitabında da, yaratılıştan kaynaklı bir sorun olmayıp, insanların bu düzeni kendilerinin bozduğunu belirtmektedir.

4- Sonra, bakmaya iki kere dön ki, bakış (göz) yorgun/aciz bir halde çaresizce sana geri dönsün.

5- Elbetteki, en yakın-aşağı göğü, ışıklarla¹ süslü gösterdik² ve onu³, şeytanlar için bir uzaklaştırma/taşlama yaptık. Onlar [şeytanlar] için, alevin azabını hazırladık.

¹: "mesabih=مصابيح", "Misbah=مصباح" kelimesinin çoğuludur. "Misbah=مصباح" ise "lamba" anlamındadır. (müfredat : صبح, Lane's lexicon: مصباح) bu kelimenin istiare yoluyla "yıldız" anlamında olduğu söylense de, Nur 35. Ayette "yıldız" manasında olan "kevkeb=كوكب" kelimesiyle birlikte bahsedilmesi, bu kelimenin yıldız anlamında olmadığını gösteriyor. Bu ışıklar, Cin 9. Ayette, cinleri kovaladığı söylenen veya Rahman 35 ayetlerinde göğe çıkanlara gelecek olan ateş topu olabilir. Meteor da olabilir. Yıldız kayması dediğimiz olay da kuyruklu yıldızlardan kopan parçalar atmosfere girerek yanmaya başlar. Atmosferde sanki yıldız kaymış gibi bir görüntü verir. Asırlar önce yaşayan bir insan doğal olarak kayan şeylerin yıldızlar olduğunu zanneder.
Ancak kur'an özellikle yıldızlar manasında olan "kevakib=كواكب" veya "nucum=نجوم" kelimesini değil, "lambalar" manasında olan "mesabih =مصابيح" kelimesini kullanmıştır. İşte Ayette anlatılan ışıklar da bunlar olmalıdır.

²: Ayette, "yarattı yerleştirdi, yaptı" manasında olan "halaka=خلق" veya "ceale=جعل" fiili kullanılmamış; "süsledi" manasında olan "zeyyene=زين" fiili kullanılmıştır. Bu fiilin kullanılması, yıldızların en yakın gökte bulunduğunu değil, en yakın gökte öyle bir görüntü verdiğini gösteriyor. Örneğin enam 43. Ayette "şeytan onlara bulunmakta oldukları eylemleri süslü olarak gösterdi" denir. "süslü olarak gösterdi" manasında yine "zeyyene =زين" fiili kullanılmıştır. Halbuki yaptıkları şey güzel değil, şeytan onlara bu eylemi süsledi yani güzel gibi gösterdi. Bir benzeri olarak bakara 212. Ayette "dünya hayatı kafirlere süslendi" denir. "süslendi" manasında "zuyyine =زين" fiili kullanılmıştır.
Yine "güzel gösterildi, aslen güzel olmadığı halde onlara öyle gösterildi" manasındadır.

Eğer kur'an, yıldızların en yakın gökte olduğunu söylüyor olsaydı, Nuh 15-16 ayetlerinde Güneş ve Ay'ın gökte (uzayda) bulunduğunu göstermek için "ceale=جعل" fiilini kullandığı gibi, bu ayette de "ceale=جعل" fiilini kullanırdı.

³: "Onu" zamiri göğe de işaret edebilir. (Halebi: Duru-l mes'un) çünkü "ha=ها" zamiri dişi isme işaret eder, gök de dişi bir isimdir. Sanki "Göğü, şeytanlara bir uzaklaştırma yaptık" denilmiş gibidir.

"Onu" zamiri, ışıklara da işaret edebilir (Halebi: Duru-l mes'un,) tekil de olsa, "her şuursuz çoğul, tek bir dişi hükmündedir" kaidesi gereğince ışıklara işaret edebilir.
Bu ayette şeytanlar ile kastın müneccimler olduğu da söylenmiştir. (Beydavi)

6- Gerçeği örtmüş olanlara RAB'lerinde cehennemin azabı vardır. Ne kötü dönüş yeridir!

7- Onun[cehennemin] içine atıldıkları zaman, o [cehennem] kaynarken, ona ait derin bir nefes alışı işittiler.

8- [Cehennem] kızgınlıktan [dolayı] neredeyse parçalanıp dağılacak. Her ne zaman bir bölük onun içine atılsa, onun [cehennemin] hazinedarları/bekçileri onlara "Size, bir uyarıcı hiç gelmedi mi?" [diye] sorar.

9- Onlar "Tabiki bize bir uyarıcı gelmişti, ardından yalanlamıştık ve "Allah, hiçbir şeyden kısım kısım indirmedi. Siz, ancak apaçık bir kayboluşun içindesiniz!" demiştik." dediler.

10- Bir de "Eğer, işitiyor olsaydık veya akıl ediyor olsaydık, alevin dostlarının içinde (arasında) olmazdık." dediler.

11- Böylece, cezayı gerektiren işlerini itiraf ettiler. Artık, yıpranış alevin dostları içindir.

12- Gerçekten, Gayb'da [yalnızken] (bile) RAB'lerine saygılı olanlar [evet!] onlar için bir bağışlanma ve çok büyük bir ödül vardır.

13- Sözünüzü saklayın veya apaçık gösterin [fark etmez] gerçekten o, göğüslerin sahibini devamlı bilendir.

14- Yaratan kimse, bilmez mi? Hâlbuki o, latif'tir, devamlı haberdardır.

15- O, Yeri [dünyayı] sizin için zelil [hizmetinize baş eğmiş] hale getirendir. Artık, onun [yerin] omuzlarında [üzerinde] yürüyün ve onun [Allah'ın] rızkından yiyin. Dağılış/yeniden diriliş, onun [emrinedir].

16- Gökteki kimsenin¹, sizi yere geçirmesinden yana emin [güvende] misiniz? Ardından bir bakarsınız ki [yer] yalpalanıyor.

¹: Allah'ın zamandan mekandan ve maddeden münezzeh olduğunu kabul ediyorsak, "men fi-s sema=من في السماء", yani "gökteki kimsenin" ifadesiyle kasıt edilen melek olduğunu söyleyebiliriz. Ya da "gökteki kimsenin emrinden/azabından emin mi oldunuz?" şeklinde anlayabiliriz. (Fahreddin Razi)

17- Yoksa, gökteki kimsenin taş fırlatan bir fırtınayı üzerinize göndermesinden yana emin [güvende] misiniz? O halde, uyarıcım nasılmış? Bileceksiniz.

18- Elbetteki, kendilerinden öncekiler de yalanlamıştı. Artık, beni tanımamak nasıl olmuş?

19- Saflar halinde ve [kanatlarını] kapatan kuşlara hiç bakıp düşünmediler mi? Onları [o kuşları] ancak Rahman tutuyor. Gerçekten o, her şeyi görendir.

20- Yoksa, Rahman'dan beride size yardım edecek olan bu ordunuz kimdir? Kafirler [gerçeği örtenler] ancak bir aldanışın içindedir.

21- Yahut, [Rahman] rızkını tutarsa, sizi rızıklandıracak olan bu kişi kimdir? Aksine! Onlar, baş kaldırma ve nefret konusunda inat ettiler.

22- O halde, kendi yüzü üzerine [yere] kapanmış halde yürüyen mi daha doğru yoldadır? Yoksa düzgün bir şekilde, sapasağlam bir doğru yol üzerinde yürüyen mi?

23- "O, sizi inşaa eden ve size işitme, bakışlar ve gönüller yapandır. Ne az teşekkür ediyorsunuz!" de.

24- "O, sizi yerde [dünyada] savuran/ortaya çıkarandır. Sadece onun [emrine] doğru bir araya getirilirsiniz." de.

25- "Eğer, dürüst idiyseniz, bu söz verilen ne zaman?" diyorlar.

26- "Bilgi, sadece Allah'ın katındadır. Ben, sadece apaçık bir uyarıcıyım." de.

27- Artık, onu itibar halinde¹ gördükleri zaman, gerçeği örtmüş olanların yüzleri kötüleşti ve "Bu, size (ait olduğunu) iddia etmekte olduğunuzdur." denildi.

¹: bu ifade "kâfirler, inançlıların itibarını görünce" şeklinde de yorumlanmıştır. (müfredat : زلف)

28- "Bana haber verin: Allah beni ve benimle birlikteki kimseleri helak etse veya bize rahmet etse, artık kâfirleri [gerçeği örtenleri] can yakıcı azaptan geçirecek kimdir?" de.

29- "O, Rahman'dır, ona inandık ve sadece ona güvenip dayandık (tevekkül ettik). Artık kim apaçık bir kayboluşun içindeymiş bileceksiniz." de.

30- "Bana haber verin: suyunuz, içine çökmüş bir halde sabahlarsa [hale gelirse], artık kaynak olan bir suyu size getirecek kimdir?" de.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder